INSAN A BENZEYEN BOCEK!

Eyvàh!

Well-known member
İpek böceği, insana benziyor!..
İnsan gibi yiyor, insan gibi çalışıp çabalıyor, sarıyor ipeğini kendi
başına ve ölüyor...
İpek böceği, insana benziyor. Çünkü onun içinde de büyük ve aç bir
ejderha
var...
*
İpek;
..böceği için en büyük imtihan...
İpek ki; ateş kokan şelale, harama bakan helal, en yumuşak kefen bezi,
en
nazlı tabut ve en küçük kabir...
Bak; göresin...
Veya görmek için bak!
*
İpek böceğini koca bir dut ağacının üzerine koysan, onu yutacağını
sanırsın; yer, yer, yer, yer...
Bu nasıl iştah!..
Sonra, “görsünler beni” diyerek sergilemeye başlar eserini:
Ve sonra bir bölge belirleyip kendine her noktasına işaretler koyar. Ve
sonra bu noktaları birleştirir. Ve sonra üzerine ikinci katları geçer.
Ve
sonra bağlantı iplerini kuvvetlendirir ve sonra duvarları biraz daha
yükseltir ve sonra boş kalan kısımları tespit eder ve sonra delikleri
tıkar ve sonra ince kalmış olan yerlere takviye yapar ve sonra...
Ve sonra’ların sonunda kendi içine kapanır; kendinin ve kendi
eserinin...
*
Oradadır, ama herkesten uzaktadır...
Çalışıp çabalar; gözlerin görüp ellerin dokunabildiği en nefis kumaşı
dokumak için kendine...
..güçten kuvvetten düşene kadar...
Artık ne içeri girebilir bir kimse, ne kendi çıkabilir dışarı;
zayıflamıştır, yorulmuştur, yığılmıştır artık kendi hayatının orta
yerine
ve kendi emeklerinin ve kendi eserinin...
.....
Belli ki şu anda;
..dünyadan aldığı ne varsa vermiş... Kalbinde olanlarla baş başa
kalmıştır...
Hüküm, esere göre değil; niyete göre verilir!
Öyle derler...
*
İşte bir mahpus; ipek böceği...
İpeğine mahkûm olan böcek; neden eserine esir olan insana benziyor?..
Çünkü böceğe; “dünyayı sardıkça başının etrafına kendini
hapsediyorsun” deyince, anlamıyor. İnsan da bu sözden
anlamıyor...
Böcek de kendine bir ev yapıp süslüyor onu süslüyor; insan da... Böcek
de
kendine rağmen vazgeçemiyor servetinden, sermayesinden; insan da...
İnsan, böceğe benzetilmekten hoşlanmayacağına göre, sorular hep ipek
böceğine: Neden insana benziyorsun?..
*
Ve bir gün... Kendisi de o vazgeçemediği eserinin içinde olduğu halde,
alıyorlar ipek böceğini; kaynayan bir kazanın içine atıyorlar,
kozasıyla
birlikte... Ne insanlar duyuyor pişmanlık çığlıklarını, ne diğer
böcekler...
Uğruna dünyayı bile yemeyi göze alarak dokuduğu eseri için... Ve yine
aynı
eserinin içinde yakıp yok ettikleri ipek böceğinin, sıyırıp alıyorlar
dünyalığını üzerinden; dünyalık dokumak için kendi üzerlerine!..
*
İpek böceği, insana benziyor!..
İnsan da sürünen bir tırtıl gibi başlıyor hayatına; yiyor, çalışıyor,
topluyor ve bir dünya sarıyor kendi başına...
Sonunda?
Ya, yırtıp atarak dünyayı, kanatlı bir kelebeğe dönüşüyor...
Veya kendi dokuduğu ipekten koza içinde “yakılıyor,,!
 
Üst