Yüzde Yüz Rahmet

Nevzatt

Well-known member
HJz_aglayan_goz.jpg
İlk tanıştığımız yer. İlk tanındığımız yer. Varoluşumuzun kristal ayinesi. Ruhumuzun billûrdan penceresi. Bir yüzle geliriz âleme, bir yüze dökeriz varlığımızın tortusunu. Bir yüzden gelir ve geçeriz şu yeryüzünü. Gökyüzünü yüzümüzde çoğaltır, yüzümüzde yağmurlara hoşgeldin deriz, yüzümüzde rüzgârlar ağırlarız. Yüzümüzden gelip geçer güneşler, yüzümüze düşer gökler. Varlığa yüz bulmak için önce yüzümüzü çevirdik âleme. Yüzçevirdik yokluktan, yüz vermedik unutuşlara. Çünkü biz bizim yüzümüzden biz olduk. Biz bizim yüzümüzde var olduk. Biz bizim yüzümüzden yâr olduk. Bizim yüzümüzden geldi geçti sevgililer. Bizim yüzümüz de gelip geçer bu âlemden.

En nihayeti yüz sürmeye geliriz dost meclisine. Herşeyin yüzüne bir insan yüzü eklemek içindir varlığa uğrayışımız. Yüzümüze vuran aydınlık, âlemin şavkıdır, yüreğimizin denizleridir yüzümüze varan. Ruhumuz yüzümüzden bakar, yüzümüzden okunur derûnumuz.


Yüz bizi hem saklar, hem gösterir. Hem perdedir yüzümüz, hem penceredir. İhtişamlı bir coğrafyadır yüzümüz. Gölgeleri vardır; ürpertili. Aydınlıkları vardır, meydanları, kuyuları vardır; cezbeli, aldatıcı, tehlikeli. Ne çok yiğit yitmiştir yüzün çukurlarında, ne çok kahraman can vermiştir yüzün engebelerinde. Bir bakışta boğulmak, bir öpmekte batmak mümkündür bu yüzden. Bizi yüzümüzden bulurlar, ancak yüzümüzden de kaybedebilirler. Hem aşinadır yüzümüz, hem bilinmez ve güvenilmez. En önce ve en sonra yüzümüzden tanırlar bizi. Her zaman yüzümüzle biliniriz ve adlandırılırız ancak her zaman yüzümüzle aldatırız, aldanırız. Yüz ifadesi, ifadelerin en açığı, en müphemi, en kapsamlısı, en incesidir.


Yüzümüz benliğimizin haritasıdır. “Ben”i gösterir, “ben”i sergiler, “ben” dediğimiz önce ve sadece yüzümüzdür. Var olmakla neredeyse eş anlamlıdır yüz. Ben, varlığımdan çekiniyorsam, “yüzüm tutmaz”. Utancımla yerin dibine girmek istiyorsam, “yüzüm yoktur”. Yüzümde yiter, yüzümde var olurum.


Yüzümüzde izler taşırız, yüzümüzden yüzler taşırız. İçten bir tebessüm, kalbimizin bütün sırlarının yüzümüze vurmasıdır. Bir gamzeli bakış, yüzümüzden yüzlerce sitemi, yüzlerce aşkı taşırır. Bir somurtma, binlerce duvardan ağır düşer omuzlarımıza. Yüz yaralar ve onarır. Yüz öldürür ve yüz diriltir.


Bir şeyi tanımaya, anlamaya ve algılamaya çalıştığımızda ona mutlaka bir yüz buluruz. Meselâ, ayağımızı bastığımız “yer” her zaman vardır da; biz ona “yeryüzü” deyince daha bir tanıdık gelir. “Gök”, her daim başımızın üzerindedir, ancak “gökyüzü” deyince daha bir tanıdık olur yıldızlar. “Yer”, ne de olsa, biraz soğuk, biraz ilgisiz durur; ancak “yeryüzü” hemen ayağımızın altına uzanıverir, kucaklar, sarar, sarmalar. “Gök”, yukarıda ve uzaktadır belki, ancak “gökyüzü” mütebessimdir, tanıdık çehrelidir, kardeşimizdir.


Yüzün bunca yüze gelmesi, yüzün tanıdıklığı, varoluşun en nadide kristali oluşundan, Var edenin doğrudan yüze teveccühündendir. Yüz, yeri göğü tebessüme getirdiği gibi, yeri göğü dolduran has tecellinin yüzünde incecik bir duvaktır. Gül yüzler, sevgili yüzler, aşina yüzler, hasret kaldığımız yüzler, mütebessim yüzler, güzel yüzler, nur yüzler kâinatın en nazdar gelini ‘rahmet’in “yüz görümlüğü”dür.


Rahman, bizi, yüzünü kaldırıp rahmetin yüzünü görenlerden eylesin!


AMİN
 
Üst