Hz. Muhammed (sas) sizin için ne ifade eder?

Nevzatt

Well-known member
0p1_gfbfthbirdirbirgullyaprsb3x1x.gif
0p1_gfbfthbirdirbirgullyaprsb3x1x.gif
0p1_gfbfthbirdirbirgullyaprsb3x1x.gif


Bir sempozyumda, Akbar Ahmed'e Amerikalılar soru soruyorlar. O da meseleyi, Hz. Muhammed Aleyhisselam'ı, Müslümanların nasıl bir aşk ve muhabbetle O'nu sevdiklerini, Danimarka'daki karikatür krizinin Müslümanları ne kadar rencide ettiğini anlatmaya çalışıyor ve bu hissiyatı ifade edecek kelimeleri bulmakta büyük sıkıntı çekiyordu.

Birden salonda oturanlardan bir Türk gencine gözü ilişti... "Bakın bunu ben size şimdi çok iyi anlatacak birisini göstereceğim." diyerek o gencimize, "Lütfen söyler misin Hz. Muhammed kelimesi senin için neyi ifade eder?" diye bir soru sordu. Genç ağzını açtı, sevgisini, saygısını ifade eden bir iki kelime söyledikten sonra konuşamaz oldu. Çünkü boğazına sanki bir yumruk takılmıştı. Gözlerinden yağmur gibi gözyaşları akıyordu. Akbar Ahmed, "İşte Müslümanlar için Hz. Muhammed budur. Bunu sizlerin anlaması çok zordur. Ama biliniz her bir Müslüman için Hz. Muhammed işte budur." dedi. O da kilitlenmişti. Salonda Amerikalılardan pek çok kişinin bu samimi manzara karşısında ağladıkları görüldü. Artık diller susmuş, gözyaşları konuşuyordu!..

Prof. Dr. Akbar Ahmed, daha önce Pakistan'ın Londra büyükelçisi idi. Halen birçok televizyon kanalının ve meşhur gazetenin düşünce ve görüşlerine müracaat ettiği şöhret sahibi bir zâttır...

Dikkat edilirse burada hâl dili çok mühim, yani sözlerle hiçbir zaman anlatılamayacak şeyler samimi gözyaşları ile ihlasın ve sadakatin tavırlarımızın yansıması ile daha güzel anlatılabiliyor. Evet, Yunus Emre'mizin dediği gibi mühim olan "bir gönüle girmektir".

Siz bir gönüle bütün sıcaklık ve samimiyetinizle aktığınız zaman, siz oraya tek başınıza girmiş olmuyorsunuz; bilakis bir ışık hâlesi halinde sizin etrafınızdaki sizi ifade eden her şeyiniz de sizinle beraber gönüllere taht kurup oturuyor. Artık insanlar sizin kültürünüzü ve ülkenizi yeniden keşfedercesine, yepyeni bir hazine ararcasına sizinle ilgili her şeye dikkat ediyorlar ve şöyle demeye başlıyorlar: "Burada da bir İslam kürsüsü açalım... Bize yeterli bir akademisyen bulun da biz İslâmiyet'i bir Müslüman'dan öğrenelim!.." Böylece sineler size açılıyor. Keşke, dil bilen kariyerli, yetişmiş binlerce insanlarımız olsa...

Mesela Türkiye'ye gidenler, minarelerimizden günde beş defa yükselen ezan seslerine meftun oluyorlar. Sonra da dönüp "Keşke bizim ülkemizde de böyle günde beş defa Allah'ı hatırlatıcı ezanlar okunsa" diyorlar.

Belki biz ülfet, ünsiyet hatta gaflet sebebiyle bu güzelliklerimizi her zaman güzellik ve tazelikleriyle tam idrâk edemiyoruz. Ama onlardan bunları duyunca, "Nelere sahipmişiz de hiç farkında değilmişiz!.." diyoruz.
 
Üst