Babacığım Medine neden bu kadar sıcak?

Eyvàh!

Well-known member
Bir Güneş'imi, bir babamı, bir de terliğimi bırakmıştım geldiğim yerde.
Bir ilkbahar gününde, güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmışım.
Doğduğum hastahane, Ravza'nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk
koku, Sen'in bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip de, daha kulağıma ezan
okumadan, kulaklarım mescidinin ezan sesiyle şereflenmiş. Kırk günlük
olduğumda ilk ziyaretimi de Hâne-i Saadet'ine yapmışım. Hemen hemen yaptığım
her ilkte, Sen varsın. Daha konuşmayı öğrenmeden, Sen'i sevmeyi öğrenmişim.
İlk adımlarımı Ravza'nın mermerlerinde atmış ve Rabb'imle ilk buluşmamı, ilk
secdemi Sen'in mescidinde yapmışım. Evini her ziyaret edişimizde Sen'i
görmesek bile, varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda da
hüzünlenirdik.
Çocuklar evde sıkılınca isterler ki, babaları onları parka, eğlence
yerlerine götürsün.

Medine'de yaşadığımız sürece, bunları hiç istemedik
babamızdan. Canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir
çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü burada hiçbir yerde olmayan Gül Bahçesi ve
bahçenin "Biricik Efendisi" vardı. Vaktimizin çoğu, o bahçede geçerdi.
Sen'in bahçenin mermerlerine ayakkabıyla basamazdık. Yalın ayak dolaşırdık
mermerlerin üstünde. Korkardık belki bahçenin güllerine basmaktan kim bilir.
Yazın mermerler ayaklarımızı yakar, bu hoşumuza giderdi. Babama sormuştum
bir seferinde:
- Babacığım Medine neden bu kadar sıcak?
- Evlâdım, Medine'de iki Güneş var da ondan.
- Nasıl olur babacığım, Güneş tek değil mi?
Babam gülerek:
- Doğru yavrum, bütün dünyayı ısıtan bir tane Güneş var. Bir de âlemleri
aydınlatan ve ısıtan öyle bir Güneş daha var ki; O da (sas) Medine'de olunca
sıcaklık iki kat oluyor.

Babamın bu cevabı çok hoşuma gitti. Gerçekten mermerler ayaklarımızı
ısıtıyordu; ama Sen'in sıcaklığın içimizi daha çok ısıtıyordu.
Medine'den ayrıldıktan sonra belki ayaklarımız üşümedi; ama içimiz bir türlü
ısınmıyor. Çünkü gönlümüzün Güneş'ini orada bırakmıştık. Artık O'nun (sas)
evine, bahçesine gidemiyor, mermerlerinde yalın ayak koşamıyorum. Gerçi
ışığın tâ buralarda da bizi aydınlatıyor; ama içimi ısıtması için Ravza'na
koşmam lâzım.
Bahçende yürürken güzel ezanlar okunurdu, sanki Bilâl-i Habeşi okurdu. Biz
de mescide koşar, babamın yanında namaz kılardık. Bazen o an yanımıza usulca
bir kedi sokulurdu.
Babam: ‘İncitmeyin sakın, onlar Ebû Hüreyre'nin (ra) kedileri.’ derdi. Biz
de onları severdik.
Çarşamba günleri Uhud'a gider, Sen'in çok sevdiğin amcanı ziyaret ederdik. O
bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn Tepesi'ne çıkar, oradan Uhud'da
yatan 70 şehide selâm verirdik. Uhud Dağı'na her baktığımızda, Sen'i orada
görür gibi olurduk. Uhud da, Ravza'n gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül
bahçesiydi sanki.

İşte benim yedi senem ki; en değerli, en güzel yıllarım, Sen'in Köyünde, Gül
Bahçende, savaştığın yerlerde, Sen'inle dopdolu geçti. Sen'i görmesem de,
Sen'inle yaşamaya o kadar alışmıştım ki, yanından ayrılırken, sanki bir
parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen
yanına koşar gelirim, ama hep, "Büyüyünce gidersin." diyorlar. İşte sırf bu
yüzden hemen büyümek istiyorum. Yanına gelince büyümüş bile olsam,
bahçendeki mermerlerde yalın ayak dolaşacağım. Tâ ki Güneş'im, içimi
ısıtıncaya kadar.

Hasretinden, gönlüm üşüyor. Belki hasretin herkesin içini yakar; ama beni
üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum, doğduğumdan beri, sevginle ısınmaya
alışmış. Sıcaklığına o kadar muhtacım ki; ne olur sana gelemesem bile, Sen
beni hiç bırakma, evimizi şereflendir, ışığınla gecelerimize nur ol,
sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Tıpkı Medine'de iken ısıttığın
gibi.

Benim adım Nebi. Bu ismi bana, Sen'i çok seven biri koymuş. Diğer adım,
Muhammed. Bu ismi de Köyünde bıraktığımız babacığım vermiş.
Ben de Sen'in gibi babasız büyüyorum. Ama Sen, asla yetimliğimizi
hissettirmiyorsun. Medine'den ayrıldığımızdan beri, hep yanıbaşımızdaymışsın
gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum. Sen'i tanıdığım ve
sevdiğim için Rabb'ime binlerce kez teşekkür ediyorum.
Babamı kabre koyarken, ağabeyimin terlikleri onun kabrine düştü ve orada
kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü ağabeyimin terliği hep babamla
kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimde, ben de kimse görmeden terliğimi
babamın kabrine gömüverdim. Benimki de babamla kalsın diye.
Evet, demiştim ya, bir Güneş'imi, bir babamı, bir de terliklerimi
bırakmıştım geride. Babam ve terliğim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama
Güneş'im hep yanımdaydı. Yetimlerin Efendisi, yetimlerini hiç ışıksız
bırakır mıydı? Dünyanın bir ucuna da gitsek, bizi bırakmayacağını
biliyordum. Gözümüz, gönlümüz Sen'inle aydınlanır Efendim! Ruhumuz, içimiz
sıcaklığınla ısınır.

Rabb'imden hep bana tekrar Sen’in gül bahçenin mermerlerinde yalın ayak
koşmayı nasip etmesini diliyorum. Tâ ki aşkınla, sevginle bütün bedenim
yanıp kavrulsun. Terliğimi bıraktığım o güzel mekan son durağım olsun.
 
Üst