Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.s.)´e ilk iman eden onun en sadik arkadaşı Hz. Ebu Bekr es-Siddîk´ın kızı ve Hz. Peygamber´in zevcesi. Hicretten dokuz veya on sene önce Mekke-i Mükerreme´de doğdu. Annesi Ümmi Rûmân binti Âmir ibn Umeyr´dir. Hz. Âişe çok küçük yaşta Müslüman olmuştur.
Resulullah, ilk zevcesi Hatîcetü´l Kübrâ hayatta iken başka bir kadınla evlenmemişti. Onun vefatından sonra bir süre daha evlenmedi. Resulullah, Hatice (r.a.)´ın ölümüne çok üzüldü. Osman ibn Maz´un´un hanımı Havle binti Hakim, Resulullah´a gelerek Ebu Bekr es-Siddîk´ın kızı Âişe ile evlenmesini teklif etti. Sonra da Resulullah adına Ebu Bekr´e giderek kızı Âişe´yi istedi.
Hz. Âişe´nin Resulullah´a nikâhlanması Hicretten iki veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nikâhlanma sırasında Hz. Âişe´nin yaşının küçük olduğunu kaydetmektedir. Nikâhın kıyılmasından iki yıl kadar zaman geçtikten sonra zifâf vukû bulmuştur. Hz. Âişe´nin o zaman dokuz veya on bir yasında olduğu rivayet edilmektedir (Eski Arap adetinde kızların yaşları ergenlik çağına girdikten sonra sayılmaya başlanırdı). Bu rivayetleri bazı tarihçiler cerh etmekte ve Âişe validemizin evlendikleri zaman daha büyük olduğunu ileri sürmektedirler. Âişe validemizden rivayet edilen bir hadiste, Hz. Cebrâil Âişenin resmini ipek bir hırka içinde Resulullah´a getirmiş ve "Bu, senin dünya ve ahirette zevcendir." demişti. Hz. Peygamber (s.a.s.)´in bâkire olarak nikâhladıkları tek zevcesi vâlidemiz Hz. Âişe´dir. Resulullah onu çok severdi. Ona ´Hümeyra´ lâkabını vermiş ve: "Dininizin yarısını bu Hümeyra´dan aliniz" buyurmuşlardır. Hazret-i Âişe, Medine´de Peygamberimizin muharebelerine katildi ve diğer sahâbe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşgul oldu. Uhud gazâsında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Peygamber Efendimizin hep yanında kalmıştı. Hatta peygamberimizin Uhud´da müşriklerin taşlarıyla yaralanan mübarek yüzlerine, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını sağlamıştı. Hz. Âişe bir ara Uhud´da kılıçla cepheye gitmek istemişse de, Resulullah buna müsaade etmemiştir.
Âişe 14 15 yaşlarında iken Benu Mustalik (Müreysi) gazâsına Resulullah´la beraber katildi. Gazâ dönüsü tuvalet için geride kalması yüzünden iftiraya uğradı; savaşa ganimet için katılan münafıklar Hz. Âişe nin, gecikmesi sebebiyle, kâfilenin ardından yanında Ashaptan Safvan ile birlikte geldiğini görünce bunu kötü sözlerle ve çirkin bir şekilde yorumladılar. Yolda bu dedikodulara bazı Müslümanlar da karısınca Hz. Âişe çok üzüldü; Medine´ye gelince hastalandı. İftira, dedikodu etrafa yayılmıştı. Ateşi yükselerek yatağa düştü. Bu arada kendisini fazla aramayan Rasûlullah´tan izin isteyerek babası Ebû Bekir´in evine gitti. Orada bir müddet kaldı; sabırla bekledi. Bu arada Rasûlullah diğer hanımlarına ve sahâbeden en yakınlarına Âişe nin durumunun ne olabileceğini sordu. Hepsi de Hz. Âişenin temiz ve suçsuz olduğunu söylediler; "Peygamberini fenalıklardan koruyan Cenâb-i Hak, size böyle bir şeyi revâ görmez, sabreyleyin" dediler.
Aradan bir ay gibi uzun bir zaman geçinceye kadar danışmalarını sabırla sürdüren Resulullah, sonunda Hz. Ebû Bekir´in evine uğradı. Hz. Âişeyi, anne, babası ve sahâbeden bir hanımla ağlar buldu: "Ya Âişe, senin için bana şöyle şöyle söylediler. Eğer sen, dedikleri gibi değilsen; Allah-u Teâlâ yakında senin doğruluğunu tasdik eder. Eğer bir günah islediysen, tövbe ve istiğfar eyle! Allah-u Teâlâ, günahına tövbe edenlerin tövbesini kabul eder. " buyurdular. Resulullah´ın mübarek sesini işitince ağlamayı kesen Hz. Âişe babasına bakıp cevap vermesini istedi. Hz. Ebû Bekir ve Âişenin annesi böyle söylentilere ve dedi-kodu yapanlara sadece şaşırdıklarını söylediler. Hz. Âişe ise: "Allah-u Teâlâ´ya yemin ederim ki kulağınıza gelen lâfların hepsi yalandır, iftiradır, Allah biliyor ki benim bir şeyden haberim yoktur. Yapmadığım bir şeye evet dediğimde kendime iftira etmiş olurum. Sabretmek iyidir. Onların söylediği şey için Allah-u Teâlâ´dan yardim bekliyorum." dedi. Günahsız olduğundan, kalbinin temizliği ile ve kendinden emin olarak bekledi .
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.)´in yüzünde vahiy alâmetleri belirdi. Hz. Ebû Bekir, Resulullah´ın başının altına bir yastık koyup üzerine çarşaf örterek beklediler. Vahiy tamamlanınca Resulullah terlemiş yüzünü örtünün altından kaldırarak: "Müjdeler olsun sana ey Âişe! Allah-u Teâlâ seni temize çıkardı. Senin pak olduğuna şahit oldu." deyip Kur´an´daki Nûr Suresinden, o an nazil olunan 10 ayeti okudu. Hz. Ebû Bekir hemen kalkıp kızı Âişeyi başından öptü, "Kalk, Resulullah´a teşekkür et." dedi. Kendisi için ayet ineceğini aklından geçirmeyen Âişe şaşkınlık içinde: "Hayır kalkmam baba vallahi kalkmam. Allah-u Teâlâ´dan başkasına şükretmem. Çünkü Rabbim beni Ayet-i Kerîme ile methetti." dedi. Ama çok sevindi. İftirada bulunanlar zamanla hakîr ve zelîl oldular.
Resulullah, ilk zevcesi Hatîcetü´l Kübrâ hayatta iken başka bir kadınla evlenmemişti. Onun vefatından sonra bir süre daha evlenmedi. Resulullah, Hatice (r.a.)´ın ölümüne çok üzüldü. Osman ibn Maz´un´un hanımı Havle binti Hakim, Resulullah´a gelerek Ebu Bekr es-Siddîk´ın kızı Âişe ile evlenmesini teklif etti. Sonra da Resulullah adına Ebu Bekr´e giderek kızı Âişe´yi istedi.
Hz. Âişe´nin Resulullah´a nikâhlanması Hicretten iki veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nikâhlanma sırasında Hz. Âişe´nin yaşının küçük olduğunu kaydetmektedir. Nikâhın kıyılmasından iki yıl kadar zaman geçtikten sonra zifâf vukû bulmuştur. Hz. Âişe´nin o zaman dokuz veya on bir yasında olduğu rivayet edilmektedir (Eski Arap adetinde kızların yaşları ergenlik çağına girdikten sonra sayılmaya başlanırdı). Bu rivayetleri bazı tarihçiler cerh etmekte ve Âişe validemizin evlendikleri zaman daha büyük olduğunu ileri sürmektedirler. Âişe validemizden rivayet edilen bir hadiste, Hz. Cebrâil Âişenin resmini ipek bir hırka içinde Resulullah´a getirmiş ve "Bu, senin dünya ve ahirette zevcendir." demişti. Hz. Peygamber (s.a.s.)´in bâkire olarak nikâhladıkları tek zevcesi vâlidemiz Hz. Âişe´dir. Resulullah onu çok severdi. Ona ´Hümeyra´ lâkabını vermiş ve: "Dininizin yarısını bu Hümeyra´dan aliniz" buyurmuşlardır. Hazret-i Âişe, Medine´de Peygamberimizin muharebelerine katildi ve diğer sahâbe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşgul oldu. Uhud gazâsında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Peygamber Efendimizin hep yanında kalmıştı. Hatta peygamberimizin Uhud´da müşriklerin taşlarıyla yaralanan mübarek yüzlerine, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını sağlamıştı. Hz. Âişe bir ara Uhud´da kılıçla cepheye gitmek istemişse de, Resulullah buna müsaade etmemiştir.
Âişe 14 15 yaşlarında iken Benu Mustalik (Müreysi) gazâsına Resulullah´la beraber katildi. Gazâ dönüsü tuvalet için geride kalması yüzünden iftiraya uğradı; savaşa ganimet için katılan münafıklar Hz. Âişe nin, gecikmesi sebebiyle, kâfilenin ardından yanında Ashaptan Safvan ile birlikte geldiğini görünce bunu kötü sözlerle ve çirkin bir şekilde yorumladılar. Yolda bu dedikodulara bazı Müslümanlar da karısınca Hz. Âişe çok üzüldü; Medine´ye gelince hastalandı. İftira, dedikodu etrafa yayılmıştı. Ateşi yükselerek yatağa düştü. Bu arada kendisini fazla aramayan Rasûlullah´tan izin isteyerek babası Ebû Bekir´in evine gitti. Orada bir müddet kaldı; sabırla bekledi. Bu arada Rasûlullah diğer hanımlarına ve sahâbeden en yakınlarına Âişe nin durumunun ne olabileceğini sordu. Hepsi de Hz. Âişenin temiz ve suçsuz olduğunu söylediler; "Peygamberini fenalıklardan koruyan Cenâb-i Hak, size böyle bir şeyi revâ görmez, sabreyleyin" dediler.
Aradan bir ay gibi uzun bir zaman geçinceye kadar danışmalarını sabırla sürdüren Resulullah, sonunda Hz. Ebû Bekir´in evine uğradı. Hz. Âişeyi, anne, babası ve sahâbeden bir hanımla ağlar buldu: "Ya Âişe, senin için bana şöyle şöyle söylediler. Eğer sen, dedikleri gibi değilsen; Allah-u Teâlâ yakında senin doğruluğunu tasdik eder. Eğer bir günah islediysen, tövbe ve istiğfar eyle! Allah-u Teâlâ, günahına tövbe edenlerin tövbesini kabul eder. " buyurdular. Resulullah´ın mübarek sesini işitince ağlamayı kesen Hz. Âişe babasına bakıp cevap vermesini istedi. Hz. Ebû Bekir ve Âişenin annesi böyle söylentilere ve dedi-kodu yapanlara sadece şaşırdıklarını söylediler. Hz. Âişe ise: "Allah-u Teâlâ´ya yemin ederim ki kulağınıza gelen lâfların hepsi yalandır, iftiradır, Allah biliyor ki benim bir şeyden haberim yoktur. Yapmadığım bir şeye evet dediğimde kendime iftira etmiş olurum. Sabretmek iyidir. Onların söylediği şey için Allah-u Teâlâ´dan yardim bekliyorum." dedi. Günahsız olduğundan, kalbinin temizliği ile ve kendinden emin olarak bekledi .
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.)´in yüzünde vahiy alâmetleri belirdi. Hz. Ebû Bekir, Resulullah´ın başının altına bir yastık koyup üzerine çarşaf örterek beklediler. Vahiy tamamlanınca Resulullah terlemiş yüzünü örtünün altından kaldırarak: "Müjdeler olsun sana ey Âişe! Allah-u Teâlâ seni temize çıkardı. Senin pak olduğuna şahit oldu." deyip Kur´an´daki Nûr Suresinden, o an nazil olunan 10 ayeti okudu. Hz. Ebû Bekir hemen kalkıp kızı Âişeyi başından öptü, "Kalk, Resulullah´a teşekkür et." dedi. Kendisi için ayet ineceğini aklından geçirmeyen Âişe şaşkınlık içinde: "Hayır kalkmam baba vallahi kalkmam. Allah-u Teâlâ´dan başkasına şükretmem. Çünkü Rabbim beni Ayet-i Kerîme ile methetti." dedi. Ama çok sevindi. İftirada bulunanlar zamanla hakîr ve zelîl oldular.