Buyrun ölümün iftar sofrasına....

Eyvàh!

Well-known member
Hepimiz ölümü kendimizde taşırız, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi
Rilke

Ölüm, alıp götürdü düşlerimi yeşilliğin ülkesine. Ben işte böyle tanıdım ölümü, tanışınca ağlatan ölümü...

Cenazem koyuluyor teneşir tahtasına. Kendime bakıyorum, teneşir tahtasının etrafında dolanırken Herkeste bir hüzün, herkeste bir şaşkınlık! Genç gitti diyorlar. Sesleniyorum onlara, Ölümün yaşı mı olurmuş, ey sevdiklerim?

Duyan yok. Cevap yok. Sadece gözyaşı, sadece acı en derinlerde

Dönüş yalnız Onadır diye, ince ve hakikatli bir mesaj veriyor teneşirdeki cenazem Uzaktan gözyaşı sesleri duyuluyor. Sevdiklerim ağlıyor. Ölüm, evet hüznüyle geliyor. Sızı getiriyor biraz. Dayanması, ölümü karşılamaktan da zor. Birileri gidiyor dünyadan. Ama sadece varlık âlemine veda ediyor. Cismini alıp, terk-i diyar etse de, ruhu baki kalıyor gidenin. Başka bir âlemde yeniden diriltilmek üzere çağırılıyor çünkü.

Ben ölmedim diye haykırıyorum çevremdekilere Üzülmeyin ki, diyorum; siz de geleceksiniz ardımdan Ve derken bir ses duyuluyor, nuranî simalar dalga dalga oluyor: İnna lillâhi ve inna ileyhi raciun Senden geldik, yine Sana döneceğizÖlüm, tüm dilleri susturuyor. Ve konuşan yalnız kalpler. Konuşan yalnız hakikat. Konuşan yalnızca, teneşirdeki cenazem


Bir akşam en yakın arkadaşımdı, güle düşen yağmur gibi ölüm

Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim!

Benim sû-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalâlet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacâletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahede, göre göre, gayet süratle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbap ve akran ve akaribim gibi, kabir kapısına yanaşıyorum.

O kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedül-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dâr-ı dünya da, katî bir yakîn ile anladım ki, hâliktir gider ve fânidir ölür. Ve bilmüşahede, içindeki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmâreyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.

Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim!

\"Her gelecek şey yakındır\" sırrıyla, ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kàliyle bağırarak derim: \"El-aman, el-aman! Ya Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!\"

İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nidâ ediyorum: \"El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!\"

Biliyorum yaklaşıyoruz her an. Biliyorum oruçlu doğar insan, ölümün iftar sofrasına

İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyîciler beni bırakıp gittiler. Senin af ve rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce ve mence yok. Günahların çirkin yüzünden ve mâsiyetin vahşî şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvvetimle nidâ edip diyorum:
El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlettir! İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten lil-Âlemîn olan Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum.

Vuslattır ölüm, Sevgililer Sevgilisine gider. Ruh, geçer cisminden Ona varırken

Ey Hâlık-ı Kerîmim ve ey Rabb-i Rahîmim!

Senin Tuba Nur ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi, hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatîatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuş, Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer kemâl-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin şânındır. Çünkü Erhamürrahimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki, dergâhına gidilsin. Senden başka hak mabud yoktur ki, ona iltica edilsin.



Biliyorum ki ölümü de seveceksin, ölüm sevdiklerini alıp götürdükçe. Sen de ölümü seveceksin, biliyorum ki ölüm, bir gün seni de alıp götürecek sevdiklerine
 
Üst