Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 19 - Hakimiyet-i Milliyenin Beş Kapısı
Bismillahirrahmanirrahim.
[NOT]Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u şer’î hâzin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum.
Tarihçe-i Hayat[/NOT][/QUOTE]
Allah razı olsun kab-ı kavseyn kardeşim.
Yukarıdaki satırları okuyunca benim aklıma ilk gelen Asr-ı Saadet ve Osmanlı oluyor. Bu beş maddenin birey ve toplumları nasıl ayağa kaldırdığını en güzel bu iki örnek toplulukta görüyoruz.
şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; Herkesin işine geldiği gibi bir kanun sisteminin zıddına tek bir kanun. Sahabeler döneminin öncesi ve sonrasına bir bakalım. Cahiliye diye adlandırdığımız toplum içerisinde, şeriatın hükmünü kabul edenler kısa bir sürede terakki edip, karşısında olanlar, kanunu güçlünün yazdığı, fakir ve güçsüzlerin ezildiği toplumlar sefil olmadı mı ? Osmanlı şeriatın hükümleri ile yükselirken karşısında bulunan Bizans sefalet içinde değilmiydi ? Gerek Sahabi ve gerek Osmanlı döneminde karşısında bulunanlar maddi anlamda daha güçlü oldukları halde neden hem mağlubiyeti tadan taraf oldular. Çünkü herkesin kendi menfaatine göre kanun yazdığı yerde birlik olmaz. Maddi olarak bir görünselerde manen ayrı oldukları için ufak bir esintide herkes kendi derdine düşer ve dağılırlar. Müslümanlar ise Allahın ipine sarılarak, hem dünyaalrı ve hem ahiretleri içn faideli kanunlara uyarak az güçleriyle rakiblerini her zaman ezen taraf oldular.
muhabbet-i milliye; Cahiliye döneminde ve Bizanslılarda sevgi dünyevi menfaatlere dayanıyordu. Müslümanlarda ise Allah için sevmek vardı. İslam milliyetçiliği vardı. Efendimiz sallallahü aleyhi vesellem arabı aceme, acemi de araba karşı üstün tutmuyordu. Üstünlük ancak takvada olduğundan, takva ehli fıtraten seviyordu ve seviliyordu. Kalplerde ve ruhlarda aynı dinin mensubu olmanın hazzı vardı. Can feda etmek için bu hasletler yeterli idi. Muhaliflerinde ise hayat ancak bir menfaat uğruna feda edilebiliyordu.
üçüncüsü, maarif; İlim ve irfan meclislerinin de bahsettiğimiz dönemlerde zirvede olduğunu görüyoruz. Tarihte hiç olmadığı kadar ilmin, irfanın kıymeti vardı. Muhaliflerinde ise güç, silah, insan sayısı ilimden daha ziyade önemli idi. Kazanan taraf ilme irfana değer veren taraf oldu.
dördüncüsü, sa’y-i insanî; Şeriatın hükmettiği bir yerde tembelliğin ve ataletin yeri olamaz. İslam'ı temsil edenler her zaman çalışkan oldular ve çalışmalarının meyvelerini aldılar. Ahiretleri için çalışırken dünyaya da çalışmayı ihmal etmediler. Zaten bilhassa namaz gibi ibadetlerini yerine getiren kişinin uykusu dahi bir nevi ibadettir. Ki çalışması hayli hayli ibadet sayılabilir.
beşincisi, terk-i sefahettir. Yine bildiğimiz gibi sefahette devam ve ısrar edenler sefalette kalmaya devam ettiler. Sefaheti terkedenlerin ise her biri rehber insan oldular. Bugün sahabe efendilerimizden herhangi birinin hayatını okusak ve yaşama yolunda gayret göstersek, manen terakkinin yolunu da bulmuş oluruz. Zira onlar bu 5 maddeyi tam anlamıyla yaşayan kişilerdi.
Özellikle Üstad Hazretlerinin içinde bulunduğu dönemde İslamiyeti temsil eden ülkelerde bu 5 maddeden iyice uzaklaşıldığını görüyoruz. İslam beldelerinde şeriat adı altında zorbalıkların hükmettiğine, muhabbet-i milliye yerine ırkların, hak ve batıl mezheplerin vs. tefrika sebebi olduğuna, ilmin yerini hurafelerin doldurduğuna, çalışmak yerine tembelliğin revaç görmesine ve sefahete aşırı rağbet gösterildiğine şahit oluyoruz.
İnşaallah İslam alemi bu reçeteyi kullanarak yeniden layık olduğu yere gelecektir.