Terbiye yolunun temel esasları

Eyvàh!

Well-known member
Es selamü aleyküm ve Rahmetullahi..
Alimlerden birisi şöyle demiştir: Halk üç şey ile, hakikate ulaşmaktan perdelenmiştir:

1-Para sevgisi,

2-Baş olma sevdası,

3-Kadınlara itaat.”

Ariflerden birisi de şöyle demiştir: "Kulları, Allah Teala'ya ulaşmaktan alıkoyan üç şey vardır:

1- İrade ve niyetindeki samimiyetin azlığı,

2- Yolu bilmemek,

3- Hevasına uyan kötü alimleri rehber edinmek.

Alimlerimizden birisi de demiştir ki: "Aranan perdeli, delil kayıp, ihtilaf mevcut olunca, hak inkişaf etmez. Hak inkişaf etmeyince de; mürid, hayret ve şaşkınlık içinde kalıp bocalar."

Bil ki, hak yolcusu müride şu yedi haslet lazımdır:

1-Niyet ve iradesinde doğruluk. Bunun alameti; girdiği yolun gereğine göre hazırlığını yapmaktır.

2-Taate götüren şeylere yapışmak. Bunun alameti; kötü arkadaşı terk etmektir.

3-Nefsinin hâlini tanımak. Bunun alameti; nefsin afetlerini tanımaya çalışmaktır.

4-Allah'ı tanıyan bir alimle beraber olmak. Bunun alameti; böyle bir alimi, diğer her şeye tercih etmektir.

5-Tövbe-i nasuh. Mürid ancak böyle bir tövbe ile taatın tadını bulur ve güzel hâlini devam ettirir. Nasuh tövbesinin alameti; hevâya uymaya götüren şeyleri terk etmek ve gönlü nefsin düşkünlük gösterdiği kötü şeylerden çekmektir.

6-İlmen sakınca olmayan helal yiyecek. Bunun alameti; yiyeceğini helal yollardan aramak ve onu ilme ve dinin hükmüne uygun bir şekilde kazanmaktır.

7- Bu yolda kendisine destek olacak salih bir arkadaş. Salih arkadaşın alameti, ona takva ve iyilikte yardımcı olması, günah ve düşmanlıktan uzak tutmasıdır.

İşte bu yedi husus, hak yoluna giren kimsenin azığıdır. Bu yoldaki manevî ilerleme, terbiye ve kemalat bunlara bağlıdır. Ayrıca bunları, şu dört hasletle destekler ki, bunlar, onun işinin temeli, direği ve kuvvetidir.
Onlar da:
Açlık, uykusuzluk, sükut ve halvettir.

Bu dört esas, nefsin hapsedilmesini, sıkıştırılıp prangaya vurulmasını ve iyice bağlanmasını sağlar. Bunlar sayesinde nefsin azgınlık sıfatı zayıflar, iş ve davranışları güzelleşir. Bu dört şeyin her birisinin kalpte meydana getirdiği bir tesir vardır.
Önce, açlığı ele alalım:
 

Eyvàh!

Well-known member
AÇLIK
Açlık, kalpte deveran eden kanın bir kısmını noksanlaştırır ve kalbi aydınlatır. Kalbin aydınlığı, nurlanması demektir. Ayrıca açlık, kalbin yağını eritir. Bu erimeyle onda bir incelme ve hassasiyet hâsıl olur. Kalbin incelmesi; bütün hayırların anahtarıdır. Çünkü kalbin katılığı, bütün şerlerin anahtarı ve başlangıcıdır. Kalbin kanı noksanlaşınca; düşmanın/şeytanın oraya giriş yolları daralmış olur. Çünkü, kalbin kanı onun giriş yeridir. Kalb yumuşayınca, düşmanın ondaki hakimiyeti zayıflar. Nitekim düşman olan (şeytan ve nefsin) hâkimiyeti katı kalpte olur.

Filozoflar derler ki: Nefs, tamamen kandan ibarettir. Bu konudaki delilleri de şudur: İnsan ölünce; cesedinde faaliyeti sona eren şey, canlılığı ve kanıdır.

Bazı felsefeciler de: Kan, nefsin mekanıdır;demişlerdir ki, doğru olan da budur. Nitekim bu, Tevrat'ta zikredilmektedir. İşittiğime göre; Tevrat'ta şöyle yazılıdır:

Ya Mûsâ! Sakın damarları yeme, çünkü onlar, nefislerin bulunduğu ve barındığı yerlerdir

Bu sözü, şu hadis-i şerif destekler mahiyettedir:

Şeytan, Ademoğlunun, damarlarında dolaşır. Öyleyse, siz, açlık ve susuzlukla onun dolaşma alanlarını daraltınız.887

Kûfe alimleri, kanı "nefis" diye ifâde etmişler ve: "Akıcı nefsi (yâni kanı) olmayan hayvanlardan birisi, suda öldüğü vakit suyu kirletmez" demişler. Onlar bu sözleriyle, domuzlan böceği, ağustos böceği ve örümceği kastetmişlerdir.

Açlıkta kan noksanlaşır. Kanın noksanlaşması, düşmanın giriş ve geziş yollarının daralması ve nefsin meskeninin zayıflaması demektir. Çünkü nefsin mekanı olan kan, etkisiz olma durumuna gelmiştir.
Rivayet edildiğine göre, İsa (a.s.) şöyle demiştir:

Ey Havâriler topluluğu! Karnınızı aç tutun, ciğerlerinizi susuz bırakın, bedenlerinizi süslü elbiselerle bezemeyin, umulur ki; böylece kalbleriniz Allah Teala'yı görür duruma gelir. Yani, gerçek bir zühd ve kalb safiyeti ile bu hâle ulaşabilirsiniz, demiştir.

Demek ki açlık; zühdün anahtarı ve ahirette kurtuluşun kapısıdır. Açlıkta, nefsin zilleti, boyun eğmesi, zayıf düşmesi ve acizliği mevcuttur. Bunlarda da, kalbin manen dirilmesi ve salahı vardır. Açlıkla, en azından sükut hâli kazanılır. Sükutta da selamet vardır. Nitekim sükut hâli, akıl sahipleri için, ele geçirilmek istenen bir hedeftir

Sehl demiştir ki; Bütün hayırlar şu dört haslette toplanmıştır. Ebdaller (veliler) de, onlarla maksuda ulaşmışlardır:
Bunlar, karnı aç tutmak, az konuşmak, az uyumak ve insanlardan uzaklaşmaktır.

Yine o, demiştir ki: Kim açlığa ve sıkıntıya sabretmezse, manevi terbiyesini gerçekleştirmez, kemalata eremez.

Abdulvahid b. Zeyd, -Allah'a yemin ederek- derdi ki: "Sıddıklar ancak, açlık ve uykusuzlukla bu makama ulaşmışlardır."

 

Eyvàh!

Well-known member
Gerçekten, açlık, kalbi aydınlatır ve parlatır. Kalbin aydınlığı ile gayb müşahede edilir; parlamasıyla da yâkin hâli ve safası gerçekleşir. Bu aydınlık ve parlaklık ancak, temiz ve incelik sahibi bir kalbe girer. O zaman kalb, sanki, cilalı bir ayna içinde parıldayan bir yıldız gibi olur, gayb alemini müşahede eder. Bâkî olanı gördüğü için, fâniden gönlünü ve gözünü çeker, nefis ve hevânın geçici olmaya mahkum lezzetlerine karşı rağbeti azalır; çünkü onlardaki vebâli ve cezayı görüp bilmiştir. Ahireti ve yüksek dereceleri müşâhede ettiği için, hayır olan işlere yönelir. Bu durumda, ona ahiret hâli hakim olur. Dünya cazibesi kaybolur; gaib olan hazır, hazır olan dünyevi istekler ise gözünde ve gönlünde yok olur. O zaman, ahireti ister ve ona yönelir. Yok olup gidecek şeyleri sevmez ve peşine düşmez. Ahireti kazanmaya çalışır ve bütün rağbetini o tarafa çevirir. Kendisine bu dünyanın saklı olan asıl yüzü gözükür, sırlar keşfolur; böylece göz ve gönlünden aldanma perdesi kalkar. İşte ancak bu durumda kul, gerçek bir mümin olur.
Ashab'tan Harise el-Ensârî'nin bahsettiği kul olur. O, şöyle demiştir:

Nefsimi dünya (sevgi ve hırsın)'dan çektim. Sanki, Yüce Rabbimin Arşını açıkça görür gibi oldum. Sanki, cennette cennet ehlinin birbirleriyle ziyaretleşmelerini, cehennemliklerin de birbiriyle lanetleşmelerini seyrediyor gibiyim.888

Aynı şekilde, Rasulullah da (s.a.v), müminin kalbini tanıttığı hadisinde, kalblerin dört kısım olduğunu, bunlar içinde, müminin kalbinin, bütün kötülüklerden arınmış olup içinde parlayan bir ışık bulunduğunu belirtmiştir.889

Evet, müminin kalbi böyledir. Aslında kalbin arınması, dünyadan çekilmesi ve hevâdan sıyrılmasıyla olur. İçindeki parlayan ışık ise, kendisiyle gaybı gördüğü "yakin" nurudur.

O zaman kardeşlerim kalbimizi heva ve şehvetten uzak tutmak ve kalbimizin dünyalık işlerden uzak durması için bu güzellikleri her daim olmasada yeterince uygulamaya çalışalım
 
Üst