Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...

FaKiR

Meþveret Bþk.
Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...


Es Selamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...

Okuyalim...
Dusunelim...
Anladiklarimizi paylasalim...


[TAVSIYE]Riyaya insanları sevk eden esbabın,

Birincisi: Za’f-ı imandır. Allah’ı düşünmeyen, esbaba perestiş eder, halklara hodfuruşlukla riyakârâne vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur’dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkikî dersiyle esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.

İkinci sebep: Hırs ve tamah, za’f-ı fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyâkârâne vaziyet almaya sevk ediyor.

Risale-i Nur’un şakirtleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men eder.

Üçüncü sebep: Hırs-ı şöhret, hubb-u cah, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne (haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek) ve tekellüfkârâne (lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riya eder.

Risale-i Nur şakirtleri, ene’yi, nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı mânevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri; ve ehl-i tarikatın fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de fenâ fi’l-ihvan, yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip öyle davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar.

Üçüncü nokta: Vazife-i diniye itibarıyla nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfuruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı—meğer o adam, o vazifeyi, kendi enaniyetine tâbi edip istimal ede.

Evet, bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, ismâ eder; hiçbir cihette riya olamaz. Fakat vazife haricinde o tesbihatları âşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için, gizlisi daha sevaplıdır.

Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar. İnşaallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur’a, başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola. Daha yazılacaktı, fakat bir tevakkuf hali kesti.

Kastamonu Lahikasi, s.153
[/TAVSIYE]
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...

1/ riya nedir?

2/ Riyaya sevk eden sebepler nelerdir?

3/Asagidaki cumleyi nasil anlamaliyiz?
Vazife-i diniye itibarıyla nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfuruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı—meğer o adam, o vazifeyi, kendi enaniyetine tâbi edip istimal ede.

Evet, bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, ismâ eder; hiçbir cihette riya olamaz. Fakat vazife haricinde o tesbihatları âşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için, gizlisi daha sevaplıdır.

Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar. İnşaallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur’a, başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola. Daha yazılacaktı, fakat bir tevakkuf hali kesti.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...


Riya; Yaptığı iyilikleri olabildiğince çok insanın görmesini istemek, gösteriş yapmak, başkaları beğensinler diye bir takım yapmacık hareketlerde bulunmak. Cok degisik sekillerde yapilan riyanin, ortak ozelliklerinden biri dindarlik ve durustluk goruntusu altinda, san ve sohrete ulasma, ve cikar saglama arzusu yatmaktadir.



Rasulullah Efendimiz bu konuda :
''Muhakkak ki,sizin için en çok korktuğum şey,küçük şirk yani riyadır''(Tirmizi,Hudut-24)buyurmuştur


''Ey iman edenler!Sadakalarınızı,insanlara gösteriş için malını harcayan,Allah'a ve ahiret günününe inanmayan kimse gibi başa kakmakve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayınÇünkü onun bu gösterişinin hali,üzerinde az bir toprak bulunann bir kaya parçasının haline benzer ki,ona şiddetli bir yağmur isabet edince üzerindeki toprağı temizleyip kendisini kati bir taş halinde bırakır''(Bakara 264)

''Her kim duyulsun diye bir iş ilerse,Allah onun kıymetsizliğini duyururHer kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa,Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır''(Müslim,zühd-38)

''Şüphesiz riya şirktir''(İbni m
ace,fiten-16)

''Muhakakki riyanın en azıda şirktir''(Taberani)

''Riyakara kıyamette 'Ey facir! Ey hileci! Ey riyakar! Senin amelin boşa gittiEcrin yanıp kül olduGit,kime amel ediyor idiysen ondan ecrini ve mükafatını al'denir(Beyhaki)buyurmuştur
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...

Ünlü mutasavvıflardan Haris el-Muhasibî riyayı şöyle tarif etmektedir: “Riya, kulun Allah’a itaat ederken kullara yaranmak istemesidir.”2 Başka bir ifadeyle riya, itaat ederken Allah’tan başkasına gönül vermektir. Öyleyse riya, Allah’a itaat etmiş gözüküyorken, aslında amacı Allah’ın kullarının arzularını, beğenilerini kendinde toplamaya çalışmaktır.


Gazalî’ye göre riyanın dört derecesi vardır:


Birincisi, riyanın en ağır olanıdır. Riya ile yaptığı ibadette hiç sevap niyeti yoktur. İnsanların yanında abdestsiz bile namaz kıldığı halde, yalnız kaldığı zaman hiç kılmayan kimse gibi. Bu namaz sırf insanlara gösteriş içindir, hiçbir hayrı yoktur.

İkincisi, ibadeti gösteriş için yapar. Fakat Allah’ın rızasını da niyet eder. Ancak bu niyet zayıftır. Yalnız kaldığında bu ibadeti yapmayacaktır. Sevaba niyet etmese de gösteriş için bunu yapacaktır.


Üçüncüsü, gösteriş ve sevap tarafları eşit olmaktır. Eğer riyanın yanında bir de sevap veya sevabın yanında bir de riya niyeti olmasa, bu ameli yapmayacaktır. İkisinin eşit olarak bulunmasıyla bu ameli yapmıştır. Kişi, bu amelinden zarar görmese de fayda da görmez.

Dördüncüsü de, ibadeti insanların duymuş olmasından dolayı daha da gayrete gelip takviye etmesi, artırmasıdır. Böyle birisi, kimse duymasa da ibadetini yapacaktır. Dolayısıyla ibadeti sırf riya maksadıyla yapmadığı için yaptığı ibadetten fayda görebilir
 
Cevap: Lahika Analizi 17: Insanlari riyaya ve kendini begendirmeye calismaya sevkeden sebepler...

«Hayrat ve hasenâtın hayatı niyetledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösterişledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyetle inkıtâ bulur.» (Mesnevî–i Nuriye sh: 201)

- «Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan asla hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar ki: “Tekellüf, şer’an ve hikmeten fenadır, çünkü tekellüf sevdası, insanı, hadd-i mârufu tecavüze sevk eder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinane ve tezahür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de ihlâsı zedeler.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 326)

«Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır.» (Hutbe-i Şâmiye sh: 45)

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün: "Hüzün kuyusundan Allah'a sığının!" buyurdular. Oradakiler:
"Ey Allah'ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?" diye sordular.
"O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah (c.c)'a sığınma taleb eder."
"Ey Allah'ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?"
"Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!...
" [Tirmizî, Zühd 48, (2384).

Ebû Vâil anlatıyor: "Hz. Üsâme (radıyallâhu anh)'yi işittim diyordu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki barsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahâlisi etrafında toplanır ve: "Ey fûlan, sen dünyada iken (bize) ma'rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?" derler. O: "Evet, ma'rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım" diye cevap verir." [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 10, Fiten 17; Müslim, Zühd 51, (2989)



[1][13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/315.



 
Üst