Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
NOEL
Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi; Milad; Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen gün. Bu günü esas alan takvime ise Milâdi takvim denir.

Hristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa'nın doğum gününü 25 Aralıkta kutlamanın, papaların kış gündönümü törenlerine bağlı bulunanları bundan vazgeçirmek amacına yönelik olduğu söylenir. 25 Aralık Hristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa'nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Katolik (Latin) kilisesi 25 Aralık, Ortodoks kiliseleri ise IV. Yüzyıldan itibaren bu tarihi benimsemişlerdir. Katolik kilisesi bu günü, birincisi gece yarısı; ikincisi güneş doğarken; üçüncüsü ise sabah olmak üzere üç missa (ayin) tertipleyerek kutlar.

noel, genel kanâate göre Batı'da 354 M. yıllarında kutlanılıyordu. Buna karşılık Hz. İsa'nın doğumunu 6 Ocak'ta kutlayan Doğu Hristiyanları ise, İoonnes Khrysostomos ve Gregorios adlı azizlerin etkisiyle noel kutlama tarihlerini batıya ayak uydurarak 25 Aralık günü olarak değiştirmişlerdir.

Yine Hristiyanlar arasında görülen başka bir anlayışa göre, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin putperestlikten Hristiyanlığa geçtikten sonra (313 M), İstanbul şehrini genişletip, yeniden imar ettirmiş ve ona Konstantiniyye ismini vermişti. İstanbul'un başkent oluşu ve imparatorun Hristiyanlığın ruhani lideri durumuna geçmesi, konsilleri Hristiyanlık adına ümide sevketmiş ve bunlar imparatora başvurarak halk arasında yaygın yüzlerce İncil'in tek kitaba indirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İmparator Konstantin, Hz. İsa'nın ölümünden sonra O'nun havarileri arasına girerek gerçek İncil'i tahrif eden Yahudi Pavlus'un gayretiyle Hz. İsa'nın getirmiş olduğu dini değiştirmiş, yeni yorum ve değişikliklerle halk arasında yayılan İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitmiştir. Bu amaçla 325 yılında İznik'te toplanan 319 papaz, İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitti. İznik'te ortaya çıkarılan yeni İncil, Eflatun'un ortaya attığı teslis (tritine) inancı, ilk yazılan tahrife uğramış dört büyük İncil'de de yer alır.

İznik toplantısında, içinde Allah (c.c)'ın bir olduğu ve Hz. İsa'nın sadece bir peygamber olduğu yazılı bulunan Barnabas İncil'i ile birlikte diğer bütün İncil'lerin yakılmasına, Barnabas İncil'i okuyanların öldürülmesine ve bu İncil'i savunan, teslis inancına karşı çıkan papaz Aryüs'un aforoz edilmesine karar verilmiştir. Aryus Hristiyan inancında İncilin aslı bozulmamış şekline inanan bir papazdı. Daha sonra ortaya çıkarılan dört büyük İncil'in Hz. İsa'ya Allah tarafından gönderilen İncil'le uzaktan yakından alâkası olmadığını, Allah'ın üç değil, bir olduğunu, eşi ve oğlunun bulunmadığını söylüyordu. Bu görüşleriyle bir ekolün öncüsü oldu. M. 270'te doğan Aryüs 325 yılında İznik konsilindeki görüşlerinden dolayı aforoz edilmiş ve aynı nedenden dolayı 336'da öldürülmüştür. Böylece vahiy kaynağından uzak yeni bir Hristiyanlık dini ortaya çıkmıştır. Bunu gerçekleştiren İmparator Konstantinos, Aralığın son haftasını noel haftası ve bu ayın son günün gecesini (31 Aralık) noel gecesi ilân etti.

1203a.jpg


noel Ağacı

Hristiyanların noel için kesip süsledikleri çama ilk olarak 1605 yılında Almanya'da ilgi gösterilmeye başlandı. Daha sonra XlX. yüzyıl ortalarında Helene de Mecklembung tarafından Fransa'ya taşındı. Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor'dur. Pağanlık çağında avlanan hayvanlar Amanor onuruna çam ağaçlarına asılırmış. noel gününde çam ağaçlarına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, Hristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir. Günümüzde ağaç bayramları da ilkel insanların ağaçlara tapınmalarından ileri gelen bir gelenektir. İnsanlar ağacı, uzun ömürlü olması yönündeki hayranlıkları ile kutsamışlardır.

327.jpg

noel Baba Geleneği

Muğla-Antalya çevresi (Lycly) eyaletinin başpiskoposu olan Saint Nicola'nın çalışmalarını övmek amacına dayanır. Hristiyan inancına göre genellikle karla örtülü ortamda, güleç, tombul ve yardımsever bir tipi canlandıran noel Baba inancı, günümüz Hristiyan kültürü ve bu kültürden etkilenen doğu kültürlerine de girmiştir. Saint Nicola, insanları himaye eden bir aziz olarak bilinmektedir. Yılbaşı akşamları çocukları sevindiren bir ihtiyardır. Sözkonusu Nicola efsanesi aynı zamanda Anadoluyu Bizans toprağı sayan Batının, çocuklarına aşıladığı bir ideal olarak bilinmektedir.

İslam ve noel

Hristiyan inancına göre noel, bir bayramın adıdır. Nasıl ki İslâm öncesi İran inancında Nevruz ve Mihrican bayram olarak kutlanmakta idiyse, günümüzde kutlanan Hıdrellezde bu hükümdedir. Bütün bu saydığımız özel günler Türkçe lugatlarda "bayram" kelimesiyle ifadesini bulmaktadır (bk. Nevruz ve Hıdrellez mad.)

İslâmi ıstılahta bayram; dönüp gelen, Allah'ın pek çok ihsan ve keremiyle ve bu ihsana bağlı hayırların doğurduğu sevinç ve mutlulukların yaşandığı günler olarak tanımlanır (İbn Abidin, Reddül Muhtar, III, 342). Müslümanların sosyal ve siyasî ilişkilerini düzenleyen, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hicretini tarih ve takvim başlangıcı olarak esas alan, İslâmî takvimdir. Hicri takvim Hz. Ömer zamanında Kameri (ay) yılı esas aşınarak düzenlenmiştir. Hicretin gerçekleştiği yıl, hicri takvimin birinci yılı olmuş ve senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü de yeni yılın başı sayılmıştır (bk. Hicrî takvim mad.).

Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi "Yılbaşı"gecesidir. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı... vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek durumundadırlar. Zira Allah, ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir (et-Tevbe, 9/36). Müfessirlere göre bu aylardan kasıt, Kamerî aylardır. Müslümanlar ibadetlerini ihtimal ile düzenlenen Milâdi aylara değil; müşahhas 'ilâhi bir gerçek' olan Kameri aylara göre düzenler. Çünkü bu hesap gerçekten doğru olan hesaptır (et-Tevbe, 9/36). Buradan hareketle müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmenin, dinî merasimlerinden bir şeye uygunluk göstermenin imanı bozan boyuttan arzedeceği haber verilir (el-Fetâva el-Hindiye, IV. s. 342; XIV, s. 407). Binaenaleyh, noel gününde, Hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir... Bundan da anlaşılıyor ki, Nevruz ile Mihrican gibi müslüman olmayan kimselerin kutsal günlerini ta'zim etmek de caiz değildir (İbn Abidin, Reddül Muhtar, XVII s. 310; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1984, II, s. 21).

İslâmi kaynakların ortak görüşü, Allah'ın bildirmiş olduğu İslâm kanunları dışında tesis edilmiş bütün gün ve bayramları onlara benzemek niyetiyle kutlamanın küfür olduğu yolundadır. Bir müslümanın noel veya milâdî yeni yıl ya da, yılbaşı veya buna benzer bazı özel insan ve kurumların koyduğu günleri kutlaması doğru değildir. İnanç yönünden sakıncalı olan bu günlerin diğer günlerinden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, gerek özel olarak, gerekse yılbaşı amacıyla piyango bileti almak ve satmak haramdır. Piyango, kumarın bir türü olduğundan bunlardan kazanılan para da haramdır. Özellikle yılbaşı gecelerinde oynanan tombala ve fırdöndü benzeri oyunlar, neyine olursa olsun, tüm iskambil ve taş oyunları ile kumar makinaları ile oynanan oyunlar İslâm'a göre haramdır (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, II, s. 494; Halil Gönenç, a.g.e., II, 116, 208).

Günümüzde noel

Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. Biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).

Naci YENGİN​
 

hknco

Well-known member
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

Ah birde izleye bilsem izleyemedim ama güseldir abi siz yolladığınıza göre ...

:)
 

Eyvàh!

Well-known member
Yılbaşı Gecesi Şuurlu İnsan

Yılbaşı Gecesi Şuurlu İnsan



Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...



Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.



Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.



Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.



Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.



Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken,

şuur altında bile olsa diyorlar ki:

— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.



Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, - ister ikrar et, ister inkâr - kabire, öteki dünyaya doğrudur.

İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...



Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.



Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek...



Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.

Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu kesindir.



Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde lâubalilik olduğu bir vakıadır.

Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...

Biz şükrederiz dindarlığımıza,

hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.






Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...



Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.



Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.



Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.



Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.



Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken,

şuur altında bile olsa diyorlar ki:

— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.



Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, - ister ikrar et, ister inkâr - kabire, öteki dünyaya doğrudur.

İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...



Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.



Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek...



Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.

Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu kesindir.



Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde lâubalilik olduğu bir vakıadır.

Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...

Biz şükrederiz dindarlığımıza,

hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

Yılbaşı (noel)-Christmas kutlamalarının dinimizde yeri var mı?

yurtdisinda yasayan birisi olarak sunlari merak ediyorum: Yilbasi (Christmas) yaklasirken cocuklarimizin okulda christmas sarkilari soylemesi, onlarla christmas kutlamasi, hediyelesmesi, kart vermesi yani eglenmesi ne kadar dogrudur? Ben simdiye kadar 'christmas' kelimesi gecmeyen kartlar vermeye calistim gayrimuslim arkadaslarima. 'Christ' kelimesi zaten Hz. Isa'nin carmiha gerilmesini anlatan bir sey. Bunlarin kutladiklari da yilbasindan once 24 Aralik gecesi 'Christmas' inanislari..
10-Kasım-2006 - 16:00:15


Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Noel Baba gününde ve Hıristiyanların diğer bayram günlerinde onlara ayak uydurmak gayesiyle, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri pişirmek caiz değildir.

Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...

Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.

Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.

Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.
Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.

Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa diyorlar ki:

— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.

Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, - ister ikrar et, ister inkâr - kabire, öteki dünyaya doğrudur.

İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...
Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.

Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek...

Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.

Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu kesindir.
Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde lâubalilik olduğu bir vakıadır.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...

Biz şükrederiz dindarlığımıza, hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.

Ahmed Şahin

Selam ve dua ile...

Editör
www.sorularlaislamiyet.com
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

Ustad Bediüzzaman ne guzel tabir etmiş Risale-i Nurda :

Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır. ( Lemalar )

b592.gif

Allah bizi de, sizi de sırat-ı müstakime eriştirsin.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

ON BİRİNCİ LEM'A

Mirkatü's-Sünne ve Tiryaku Marazı'l-Bid'a

b520.gif


-1-
b521.gif


Şu âyetin birinci makamı Minhâcü's-Sünnet, ikinci makamı Mirkatü's-Sünnettir.
-2-
b522.gif


-3-
b523.gif


Bu iki âyet-i azîmenin yüzer nüktesinden on bir nüktesi icmâlen beyan edilecek.

BİRİNCİ NÜKTE


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: -4-
b524.gif
Yani, "Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir."


_________________________________________________


Rahman ve Rahim Olan Allahın Adıyla.
1- "Ey İnsanlar, Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir." Tevbe Sûresi: 9:128.)
2- Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: 'Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. Tevbe Sûresi: 9:129.
3- [De ki:] Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Al-i İmrân Sûresi: 31.)
4- İbni Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1:41; Taberânî, el-Mecmeu'l-Kebîr, 1394; Ali bin Hüsâmüddin, Müntehebâtü Kenzi'l-Ummâl, 1:100; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 7:282.


_________________________________________________


Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına ink¨lap eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor. Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.

İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.
.
.
.
.
.


Elhasıl: Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.
.
.
.
BEŞİNCİ NÜKTE

-1-
b528.gif
âyet-i azîmesi, ittibâ-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat'î bir surette ilân ediyor. Evet, şu âyet-i kerime, kıyâsât-ı mantıkıye içinde, kıyas-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat'î bir kıyasıdır.

_________________________________________________

1- De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Al-i İmrân Sûresi: 31.)

_________________________________________________
.
.
.
ALTINCI NÜKTE

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: -1-
b529.gif
Yani, -2-
b530.gif
sırrıyla, kavaid-i Şeriat-ı Garrâ ve desâtir-i Sünnet-i Seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut-hâşâ ve kellâ-nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek dalâlettir, ateştir.


_________________________________________________

1- "Her bid'at dalâlettir ve her dalâlet Cehennem ateşindedir." Müslim, Cum'a: 43; Ebû Dâvud, Sünnet: 5; Nesâî, Î'deyn: 22; İbn-i Mâce, Mukaddime: 6, 7; Dârimî, Mukaddime: 16, 23; Müsned, 3:310, 371, 4:126, 127.
2- "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim." Mâide Sûresi: 5:3.

_________________________________________________
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

Gönül isterdiki mutaala edip bir bir konusmak ancak ona kabiliyetim yetmedi :(

İnşallah bu kadarı konunun anlasılmasına muavvak olur...

Selam ve Dua ile
 

sözler

New member
Ynt: Noel - Miladi ; Yeni Yıl - Yıl Başı ve İslamiyet

Ey israflı, iktisadsız.. ey zulümlü, adaletsiz.. ey kirli, nezafetsiz bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki; umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun? Evet İsm-i Hakîm'in cilve-i a'zamından olan hikmet-i âmme-i kâinat, iktisad ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor; iktisadı emrediyor. Ve İsm-i Adl'in cilve-i a'zamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın müvazenelerini idare ediyor ve beşere de adaleti emrediyor. Sure-i Rahman'da

" Göğü bu ahenkle o yükseltti ve bu mizanı koydu ki sizde ders alıp öçü dışına taşmayasınız.Tartıyı adaletle yapın,sakın teraziyi eksik tartmayın!" (Rahman Suresi 55/7-9)

âyetindeki dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden dört defa "mizan" zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur. Ve İsm-i Kuddüs'ün cilve-i a'zamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor. (Otuzuncu Lemanın ikinci nüktesi)

Ne kadar güzel açıklıyor,aslında ben gibi acizin sözüne hiçbir hacet yok ama yinede şunu söylemeden geçemeyeceğim; Erhamurrahimin olan Rabbim şu dünyayı bu kadar adil bu kadar dengeli ve bu kadar da israfdan münezzeh yarartmışken kimi insanların yılbaşı gibi günleri bahane ederek nefs-i emmarelerine hizmet etmeleri,zamandan israf,yemeden içmeden israf,yararlı işlerle uğraşabilecekken günah silsilelerine batarak şükürden israf etmeleri büyük bir nankörlük ve üstadın da dediği gibi büyük bir mizansızlık ve zulümdür.

Ve acizane bir misalden hareketle haşere taifesinden de aşağı olduğumuzu göstermek istiyorum.Biliyormuydunuz yılanlar her sene derilerini yenilerler,toprağa sürtünerek saatler süren bir zahmetin sonucu derilerini atarlar ve asıl ilginç olan bu deriler bir protein deposudur,haşere taifesi ise bu deriyi hiçbir kalıntı bırakmadan tüketirler tabiki Sevk-i İlahi neticesinde.Şimdi önce nefsimle beraber herkese soruyorum peki ya biz ne yapıyoruz?

Allah selamet ve doğru istikamet versin hepimize inşaallah....Amin
 

Elif_Gibi

Well-known member
MİLÂDİ YILBAŞI


﴿وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ﴾[1]
, مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ-[2] صَدَقَ رَسُولُ اللهِ فِيمَا قَالَ


Dünyada mevcut her milletin kendine özgü bir yaşam modeli vardır Ve her millet, bu modellerin çerçevesinde hareket ederek, maddi ve manevi değerlerini kendi kaynaklarından beslerler
Objektiften baktığımızda; Müslümanların İslâm esaslarına göre hayatlarını tanzim etmeleri ne kadar tabiiyse; diğer milletlerin de kendi inanç esaslarına göre hareket etmeleri, bir o kadar tabii görülür
Bir Müslümanın günde beş vakit Allah’ın huzurunda secdesi ve diğer ibadetleri varken; sair insanların da kendilerine göre, secde ve ibadet edecekleri değerleri vardır
İslâm kültürünün Cuma namazı; nasıl ki Müslümanları bir araya toplayıp ibadete davet ediyorsa; İslâm dışı akımların kutsal günleri de, onları kendi çaplarında bir birliğe davet eder
İşte İslâm harici akımların, bir gaye altında toplanıp aynı duyguları paylaştıkları birlikteliklerinden bir tanesi, yılbaşı ve noel kutlamalarıdır
Temelde İsa (as)’ın doğumunu lânse ettiren; aslında ise, İsa (as)’ın doğum günüyle alâkası olmayan bu gecede, kendi inanç esaslarının da dışına çıkıp, bir peygamber doğumunun kutlanmasıyla ilgisi olmayacak hareketlerde bulunulması; bir dinin kendi kendini yalanlaması manâsına gelir Çünkü bir peygamberin, sabaha kadar içki içilip haddi aşkın eğlencelerle anılması, o peygamberin razı olacağı bir davranış olmayacaktır



Bilindiği gibi yılbaşı ve noel kutlamaları, Hıristiyan ve batı kültüründen doğmuş bir gelenektir Uzun kış gecelerine göre ayarlanmış, İslâm dışı hareketlerle kutlanan bu gecenin; İslâma dayanan hiçbir kökeni yoktur İslâm zaten bu tür fuhşiyatı, ayet ve hadisleriyle men etmektedir
Yüce Mevlâ’mız Kur’an-ı Keriminde, İslâm mensuplarına şu ayeti bildirir:
“Ey iman edenler! İyilik ve takva üzerinde (Allah’ın nehiylerinden ve şüphelilerinden sakınma hususunda) yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir” [3]



Hıristiyan ve küfür dünyasının bu geceyi kutlamalarına yönelik özel nedenlerinin olduğunu düşünebiliriz “Küfür tek millettir” ilkesine bağlı kalarak;
İslâm düşmanlarının, Müslümanlara yönelik yapmış oldukları zulüm ve tecavüzleri kutlamak için;
Müslümanların eğitim haklarına, kıyafetlerine, siyasi ve sosyal bütünlüklerine yaptıkları baskıları kutlamak için;
Müslümanları dünya liderliğine değil de, dünya köleliğine sürükleme peşinde olduklarını kutlamak için;
İslâm birliğini yok sayıp, Avrupa ve haçlı zihniyetini dünyaya yayma isteklerini kutlamak için;
İslâm ülkelerini deşifre edip; dünya hakimiyetini kendi ellerine geçirme ve Müslümanları sömürme arzularını kutlamak için;
Mazlumların akan kanları ve ağlayan gözleriyle; gülmek ve kahkaha atmak için, işte bütün bu ve bunun gibi bir çok sebepler, küfür dünyasının yılbaşı gecesinde eğlenmelerine ve kadeh kaldırmalarına yeterli gelecektir
Onlar, kendi zulüm çarklarını çevirmeleri ve küfri başarıları için, eğlenerek dans edip göbek atarken; “ben Müslüman’ım” diyen insanların, namaz kılıp oruç tutanların ve Allah’ın kulu olduklarını her fırsatta dile getirenlerin, böyle bir geceyi kutlamaları çok garip karşılanmaz mı ?
Küfür kervanının yolcuları, biz Müslümanların Cuma ve bayramlarına nasıl katılmıyorlarsa, Kâbe’mize nasıl yönelmiyorlarsa, Allah’ımızın ve peygamberimizin isteklerinden nasıl uzak duruyorlarsa, biz Müslümanlar da; onlara özel! gün ve gecelerden o derece uzak duracağız
Taklitçilikte ne kadar ileri gitsek, asıl değerlerimize bir o kadar yabancı kalırız Dünya durdukça; onlar bizden biz de onlardan razı olamayız Bakınız Allah (cc) bizlere bu gerçekleri nasıl bildiriyor:
“Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar onlara tabi olmadıkça asla senden razı olmazlar De ki; Gerçek yol ancak Allah’ın yoludur Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tabi olursan bir daha Allah’tan sana hiçbir dost ve yardımcı yoktur” [4]
Değerli kardeşlerim!
İnsan; ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve değer verip büyük gördüğünü taklit eder Şekil taklitçiliği neticede itikadi taklitçiliğe götürür Peygamberimiz (sav):
“Kim (şekil ve amelde) bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır” [5] Buyurur
Söz açık ve nettir “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil” [6]

fetva kitaplarının bir çoğunda yer alan ve bizi dikkatle üzerinde durmaya davet eden şu sözlerle son veriyorum
“Bir Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilerin bayramlarını kutlar, ona ta’zim eder veya o günlerde yaptıkları yemeği pişirirse mürted olur yani dinden çıkar”
Allah’û Tealâ, biz ümmeti Muhammedi, yılbaşı eğlencelerinin ve yılbaşında eğlenenlerin şerlerinden muhafaza eylesin

________________________________________
[1] Maide Suresi: 2
[2] Cami-us Sağir: 104
[3] Maide Suresi: 2
[4] Bakara suresi: ayet 120
[5] Cami-us Sağir: 104
[6] Risale-i Nur Külliyatı
 
Üst