Bir Şeb-i Arus da böyle geçti

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
kultur1.jpg

17 Aralık 2006, saat 16.10. Konya semalarında güneş sararmaya başlarken, Yeşil Kubbe'nin üzerinden davûdî fakat yumuşak bir ses, Itrî'nin de ruhunu şâd ederek rast makamından yükseliyor:

"Yâ Hazreti Mevlânâ Hak doost. Yâ Habîballah Rasûl-i Halık-ı Yektâ tûyî / Bergüzîn-i Zü'l Celâl-i pâk ü bîhemtâ tûyî - Ey Allah'ın sevgilisi, eşsiz yaratıcının elçisi sensin / Celâl sahibinin seçtiği, tertemiz ve benzeri olmayan sensin."


Mevlânâ Türbesi'nde Sultan Veled devrinden beri adet olan Şeb-i Arus duası başlıyor. Hazreti Mevlânâ, 733 yıl önce, tam bu saatte, güneş gurûb etmek üzereyken ten gömleğinden soyunmuş. Türbe ve avlusu tıklım tıklım dolu. İğne atsan yere düşmeyecek dedikleri cinsten. Sırf bu duada bulunmak için Konya'ya gelenler ya da Şeb-i Arus törenleri için gelip de tesadüfen öğrenenler, öğleden hattâ sabahtan itibaren yer bulmak için Mevlânâ Türbesi'ni doldurmuş. Molla Câmî'nin "Âşıkların Kâbesi oldu bu makam / Kim ki noksan geldi buraya oldu tamam." beyti yazılı kapıdan giremeyenler avluda bekliyor. Avludakiler arasında Mevlânâ neslinden gelen Çelebi ailesinin bazı simaları da var. Her meslekten, her meşrepten, her milletten insan var burada. Bir yaşlı teyze kapının yanına oturmuş, gelene geçene şeker dağıtıyor. Bir diğeri karşıdan bakıp gülümsüyor; "Zevki paylaşmak ne güzel." Bir diğer teyze ise kalabalıkta önünü kesen Japon turiste söyleniyor: "Niye alıyorlar bunları buraya!" Dedik ya her meşrepten insan var. Ama herkes halinden memnun. İki sultan dünyaya sığmaz, iki derviş bir seccadeye sığar dedikleri bu olsa gerek. Nât-ı Mevlânâ bitiyor; hâfız efendiler Rahman Sûre-i Celilesi'ne başlıyor. Bülbül gibi bir ses şakıyor: "Her şey fenâ bulucudur. Yalnızca celâl ve ikram sahibi Rabb'inin cemâli bâkidir. Rabb'inizin nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz." Düşünüyorsunuz; 733 yıl önce Mevlânâ fanîyi terk etmiş, yarın ben, öbür gün sen... Bu avluda olanlar ve olmayanlar hepsi aynı yolun yolcusu. Ama gidişten gidişe fark var. Adam vardır, tabutunun arkasından yuf borusu öttürürler; adam vardır, yedi asır sonra dünyanın bir ucundan ziyaretine koşarlar. Rahman Sûresi'nin ardından Mevlevî usûlü ism-i celâl çekiliyor, ardından gülbank ve post duası ile merasim bitiyor. Akşama da Mevlânâ Kültür Merkezi'nde Şeb-i Arus törenleri yapılıyor. Gerçi yoğunluğu azaltmak için törenler aralık ayının ilk gününden itibaren her gün yapıldı, ama 17 Aralık gecesi olanı en kalabalık katılımlı olanı. Gündüzki duanın aksine resmî ve siyasî erkân ile basın mensupları da bu gecede hazır. Tören bitiyor, Konya 17 günlük bir koşuşturmacanın ardından istirahate çekiliyor. Vuslat yıldönümü törenleri bu yıl ilk kez 17 güne çıkarıldı. Törenlerin yapıldığı 17 gün süresince Mevlânâ Müzesi, 67 bin 844 yerli, 5 bin 647 yabancı ziyaretçi tarafından gezildi. Yabancı ziyaretçilerin çoğunluğunu, İran ve Japonya'dan gelen turistler oluşturdu. Kore'den, İngiltere'den, Almanya'dan, İtalya'dan ve Avustralya'dan da yoğun ilgi var. 2007, UNESCO tarafından 'Mevlânâ Yılı' ilan edildiği için yıl boyunca etkinlikler devam edecek. Ahmet Özhan'ın törenlerde okuduğu gibi; 'Konya Mevlânâ demek.' 17 gün boyunca herkes ondan bir şekilde nasiplendi. Kimi bir büyük İslâm velisini tanıdı, ziyaret etti; kimi şu karmakarışık dünyada üç beş gün gönlünü dinlendirdi; kimi hoş bir tatil geçirdi; kimi de üç-beş kuruş sebeplendi. Ama insan camide, türbede, müzede her boş bulduğu yerde meditasyon yaparak arınmaya çalışanları gördükçe

"Ben Kur'an'ın bendesiyim
Muhammed Muhtar'ın (sas) yolunun toprağıyım
Biri benden bundan başkasını naklederse
O sözden de bîzârım, o kişiden de."

diyen Mevlânâ'nın yanlış mı anlaşıldığını, yanlış mı anlatıldığını sormadan edemiyor. Söz yine Mevlânâ'nın:

"Ağladım her yerde hem âh eyledim
Gördüğüm her kul için dostum dedim
Herkesin zannında dost oldum ama
Kimse talip olmadı esrarıma."
Ahmet Doğru
19/12/2006​
 
Üst