Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı sevin!

Eyvàh!

Well-known member
Belki de bu, kimilerine hiç de aklî ve ilmî gelmeyecektir. „Bir eseri anlamak için onun yazarını sevmek niçin gereksin?“ diye itiraz edenler olacaktır. Gerçekten de Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman Hazretlerini sevmek, fazla aklî ve ilmî değildir. Ancak akıl ve ilimden çok, hâlî, vicdanî ve hissî bir gerçektir.

Onu seven ve şevkle eserlerini okuyan birçok insan, fazla tahsilleri olmadığı halde okumuş nice insanın bilemediği imanî gerçekleri öğrenmiş, çevrelerine ışık saçmışlardır. Risâlelere, sevgiyle sarılmışlar, onu anlamayı kendilerine dert edinmişlerdir. Evet, bir insan, sevdiği kimsenin yazısını, eserini daha bir arzuyla okur, istifade eder. Hissen hoşlanmadığı bir kimsenin, eserlerine de soğuk ve uzak olur. Bu açıdan yaklaştığımızda Bediüzzaman Hazretleri, bütün ruh u canımızla sevip sayacağımız bir ulu şahsiyettir. Çünkü:

1-O, asrın sahibidir, müceddididir. İlimde, ahlâkta, takvada, ibadette, zikir ve taatta, hizmet ve mücadelede, sevk ve idarede emsali yoktur. İlmî seviyesi tartışılmazdır. Çağının bütün âlimleriyle münazara etmiş ve hepsinde galip gelmiştir. Takvada, ibadette o kadar ileridir ki, tüm sıkıntılara rağmen nafile dahi olsa namaz ve evradlarını terk etmemiştir. Bir taraftan ibadetin en yüksek mertebesinde iken her türlü şer güçlerin engellerine karşı tarihte emsalsiz bir hizmeti organize etmiştir.

Peygamberimizin (a.s.m.), „Âlimler peygamberlerin varisleridir“ hadisine lâyık olmuş, veraset-i nübüvvet makamında olan bir şahsiyettir. Rüyada bir hitabede, geçen asırların mümessillerine niçin hesap vermiştir? Çünkü, asrın temsilcisi seçilmiştir. Bir rüya-yı sadıkada meşhur Ağrı Dağı infilâk ederken, ona „İ’caz-ı Kur’ânı beyan et“ diyerek emreden mühim bir zat kimdir? Peygamberimizdir (a.s.m.). Büyük bir makamın görevlendirdiği şahıs, elbette büyüktür ve sevgiye lâyıktır.

2-O bizim için her türlü sıkıntıya katlanmıştır.Gelecek nesillerin imanının kurtulması için 35 yıl sürgün hayatı yaşamış, 40 ay haps-i münferidde kalmış, 21 kez zehirlenmiş ve bunlar yetmiyormuş gibi, „Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennemde yanmaya razıyım“ diyecek kadar fedakârlık göstermiştir. Basit bir hastalığa yakalansak çalışamıyoruz. Nezle, grip gibi gelip geçici rahatsızlıklar, çoğu kez programımızı aksatıyor. O ise, talebelerinden Mustafa Sungur’a, „Bende on hastalık var. Bunlardan birisi sizde olsa ayağa kalkamazsınız“ demiştir. Onca hastalık, yaşlılık, işkenceye rağmen, eser yazmaktan ve yaymaktan bir an geri durmamıştır.Bizim için her zaman istirahatini feda eden, bir an bile durmadan sürekli üreten bir kimseyi elbette gönülden sevmek ve uyarılarını dikkatle yerine getirmek gerekir.

Bütün hayatını Kur’ân’dan süzülen Risâle-i Nur eserlerine vakfeden, „Bunlar benim değil, Kur’ân’ın malıdır“ diyerek kendisi bile sürekli okuyarak istifade eden bir zatın tavsiyelerini elbette can kulağıyla dinlemeniz, şevkle yerine getirmeniz gerekir.Kendisi yazdığı halde, Onuncu Sözü, beş yüz kere okuması, onun Risâleler hakkındaki nitelendirmelerinin ne kadar yerinde olduğunu gösterir.

Onun manevî makamını, Kur’ân’a ve İslâm’a olan hizmetini, şahsiyetini, meziyetlerini, faziletlerini anlatmakla bitiremeyiz. Baştan başa Risâle-i Nur, sanki yazılı bir Bediüzzaman, kendisi de canlı bir Risâle-i Nur’dur. Çünkü ne yazmışsa yaşamış, yaşamadığını da yazmamıştır. Tarihçe-i Hayat ve onu görenlerin hatıralarından derlenen Son Şahitler dizisi, onun özelliklerini ve büyüklüğünü anlatan eserlerdir. Koskoca ciltler dolduran bir meseleyi, bizim bir yazıda anlatmamız zaten düşünülemez. Ancak bir işaretle yetiniyoruz ve diyoruz ki: Onu tanımayı ve anlamayı da kendinize dert edinin. Onun nasıl manevî zirveleri tuttuğunu ve bizim henüz o zirvenin eteğinde bile olamadığımızı bilin. Onu hakkıyla tanıyıp sevin ki, eserlerindeki mânâ çiçekleri açılsın.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı sevin!

Ustad Bediüzzaman bir yerde diyor ya :

beni görmek için zahmet edip buralara kadar gelmesinler kim beni ziyaret etmek istiyorsa Risale-i Nurları okusun ..Her bir risale bir saiddir manasında sölüyor..

İşde ölede kişi muhabbetine ortak olduğu sevdiği ve beğendiği kişiye özlem duyar ve onu ziyaret eder...
 

yunus44

Active member
Ynt: Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı sevin!

kişiResül-i Ekrem Efendimizin hizmetkarı Enes Ibni Malik radıyalahu anlatıyor:

Birgün Peygamber Efendimizle Mescid-i Nebevi
den çıkmış gidiyorduk..
Adamın biri Mescidin önündeki gölgeliğin yanında:

-Ya Resulallah! dedi..
Kıyamet ne zaman kopacak?

Allah'ın sevgili elçisi ona bir soruyla karşılık verdi:

- Kıyamet için ne hazırladın,bakalım?

Adam başını öne eğip düşündü:

-Ey Allah'in Elcisi!" dedi..
Benim farz ibadetler dışında öyle fazla Orucum,Namazım,verilmiş Sadakam yok.
Fakat ben Allah'ı ve Resulünü cok Seviyorum!...

Resul-i Ekrem Efendimiz de ona:

- Sen Sevdiklerinle beraber olacaksın!
buyurdu.

Enes bu olayı anlattıktan sonra şunları ekledi:

-O gün Resul-i Ekrem'in " Sen sevdiğinle beraber olacaksın" buyurmasına sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmedik!
Ben de hem Peygamber Efendimizi,hem Hz. Ebu Bekir'i,hem Hz. Ömer'i Seviyorum....
Onların yaptığı güzel işleri yapamasam bile kendilerini sevdiğim için onlarla beraber olmayı Allah'ım dan umuyor ve niyaz ediyorum...

Fezaillü'n Nebi 6,
Ahmed b. Hanbel.
 

hknco

Well-known member
Ynt: Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı sevin!

Allah cc razı olsun

Kuşeyri Risalesi’nde insanın sevdiğiyle birlikte olacağına ait şöyle bir misal anlatılır:

Hak dostu İbrahim Etem bir gece rüyasında Cebrail aleyhisselamı elinde defterle görünce sorar:

- Nedir elindeki defter ey meleklerin sultanı? der. O da:

-Hak dostlarının adının yazılı olduğu defterdir, der. İbrahim:

- Bakar mısın der, benim adım da Hak dostlarının yanında yazılı mı?

- Hayır der Cebrail, senin adın Hak dostlarının yanında değil, Hak dostlarını sevenlerin yanında yazılı... Bunun üzerine İbrahim teklifini hemen yapar:

- Öyle ise der, benim adımı da Hak dostlarının yanına yazın. Çünkü ben Hak dostlarını seviyorum, sevdiklerimle beraber olmak isterim. Efendimiz “Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır” buyurdu.​
 

LaLe

New member
Ynt: Risâle-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı sevin!

amin... Allah ebeden hepsinden razı olsun. sizlerdende razı olsun.
maşallah sayfayıda güllerle lafzatullahla süzlemişsiniz.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Risale-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı iyi tanıyın!

Risale-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman’ı iyi tanıyın!





Belki de bu, kimilerine hiç de aklî ve ilmî gelmeyecektir; “Bir eseri anlamak için onun yazarını tanımak niçin gereksin?” diye düşünenler olacaktır. Gerçekten de, Risale-i Nur’u anlamak için Bediüzzaman Hazretlerini tanımak ve sevmek, fazla aklî ve ilmî değildir. Ancak akıl ve ilimden çok, hâlî, vicdanî ve hissî bir gerçektir.

Onu tanıyan, seven ve şevkle eserlerini okuyan birçok insan, fazla tahsilleri olmadığı halde, okumuş nice insanın bilemediği imanî gerçekleri öğrenmiş, çevrelerine ışık saçmışlardır. Risalelere sevgiyle sarılmışlar, onu anlamayı kendilerine dert edinmişlerdir.

Evet, bir insan, tanıdığı ve sevdiği kimsenin yazısını, eserini daha bir arzuyla okur, ondan istifade eder; hissen hoşlanmadığı bir kimsenin eserlerine de soğuk ve uzak olur.

Bu açıdan yaklaştığımızda, Bediüzzaman Hazretleri, bütün ruh u canımızla sevip sayacağımız bir ulu şahsiyettir.


O, asrın söz sahibi, müceddididir

Çünkü, onun ilimde, ahlâkta, takvada, ibadette, zikir ve taatta, hizmet ve mücadelede, sevk ve idarede emsali yoktur. İlmî seviyesi tartışılmazdır. Çağının bütün âlimleriyle münazara etmiş ve hepsinde galip gelmiştir.

Takvada, ibadette o kadar ileridir ki, tüm sıkıntılara rağmen nafile dahi olsa namaz ve evradlarını terk etmemiştir. Bir taraftan ibadetin en yüksek mertebesinde iken, diğer tarafta da her türlü şer güçlerin engellerine karşı tarihte emsalsiz bir hizmeti organize etmiştir.

Peygamberimizin (a.s.m.), “Âlimler, peygamberlerin varisleridir” hadisine lâyık olmuş, veraset-i nübüvvet makamında olan bir şahsiyettir.

“Rüyada Bir Hitabe”de, geçen asırların mümessillerine niçin hesap vermiştir? Çünkü “asrın temsilcisi” seçilmiştir.

Bir rüya-yı sadıkada meşhur Ağrı Dağı infilâk ederken, ona “İ’caz-ı Kur’an’ı beyan et” diyerek emreden mühim bir zat kimdir? Peygamberimizdir (a.s.m.)... Büyük bir makamın görevlendirdiği şahıs, elbette büyüktür ve sevgiye lâyıktır.


Gelecek nesillerin imanının kurtulması için 35 yıl sürgün hayatı yaşamış, 40 ay haps-i münferidde kalmış, 21 kez zehirlenmiş ve bunlar yetmiyormuş gibi, “Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennemde yanmaya razıyım” diyecek kadar fedakârlık göstermiştir.

Basit bir hastalığa yakalansak çalışamıyoruz. Nezle, grip gibi gelip geçici rahatsızlıklar, çoğu kez programımızı aksatıyor. O ise, talebelerinden Mustafa Sungur’a, “Bende 10 hastalık var. Bunlardan birisi sizde olsa ayağa kalkamazsınız” demiştir.

Onca hastalık, yaşlılık, işkenceye rağmen, eser yazmaktan ve yaymaktan bir an geri durmamıştır.

Onuncu Söz’ü 500 kere okumuş

Bizim için her zaman istirahatini feda eden, bir an bile durmadan sürekli üreten bir kimseyi elbette gönülden sevmek ve uyarılarını dikkatle yerine getirmek gerekir.

Bütün hayatını Kur’an’dan süzülen Risale-i Nur eserlerine vakfeden, “Bunlar benim değil, Kur’an’ın malıdır” diyerek kendisi bile sürekli okuyarak istifade eden bir zatın tavsiyelerini elbette can kulağıyla dinlemeniz, şevkle yerine getirmeniz icap eder.

Kendisi yazdığı halde, Onuncu Sözü 500 kere okuması, onun risaleler hakkındaki nitelendirmelerinin ne kadar yerinde olduğunu gösterir.

Onun manevî makamını, Kur’an’a ve İslâm’a olan hizmetini, şahsiyetini, meziyetlerini, faziletlerini anlatmakla bitiremeyiz. Baştan başa Risale-i Nur, sanki yazılı bir Bediüzzaman, kendisi de canlı bir Risale-i Nur’dur. Çünkü ne yazmışsa yaşamış, yaşamadığını da yazmamıştır.

Tarihçe-i Hayat ve onu görenlerin hatıralarından derlenen Son Şahitler dizisi, onun özelliklerini ve büyüklüğünü anlatan eserlerdir. Koskoca ciltler dolduran bir meseleyi, bizim birkaç sayfada anlatmamız zaten düşünülemez.

Ancak bir işaretle yetiniyoruz ve diyoruz ki: Onu tanımayı ve anlamayı da kendinize dert edinin. Onun nasıl manevî zirveleri tuttuğunu ve bizim henüz o zirvenin eteğinde bile olamadığımızı bilin. Onu hakkıyla tanıyıp sevin ki, eserlerindeki mânâ çiçekleri açılsın.

kaynak:
Dost İstersen Allah Yeter..Evet O Dost ise Herşey Dostdur.... - Blogcu
 
Üst