İman ve İslam’ın tarifi ,, ama yeterlimi sizce?

Eyvàh!

Well-known member
Sual: İman ve İslam farklı tarif ediliyor. Ehl-i sünnet, imanı ve İslam’ı nasıl tarif etmiştir?
CEVAP
Farklı tarifi olmaz. Farklı olunca farklı din olur. İslamiyet tek dindir, tarifi de tektir.

Ehl-i sünnet, Peygamber efendimizin bildirdiği tarifi aynen aktarıyor. İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmaktır. Amentü olarak bildirilen hadis-i şerifin Türkçe’si şöyledir:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Meşhur Cibril hadisi de, imanın ve İslam’ın şartlarını açıklıyor:
Hazret-i Ömer anlatır:
Bir gün, Resulullahın yanında oturuyorduk. Tanımadığımız bir adam gelip sordu:
- İslam ne demektir ya Resulallah?
- Kelime-i şehadet söylemek, her gün beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekat vermek ve gücü yeterse Hacca gitmek.

- Doğru söyledin. İman ne demektir? [Biz bu kimsenin hem sorup hem de doğru diye tasdik etmesine hayret ettik.]
- İman, Allah’a ve Meleklere ve Kitaplara ve Peygamberlere ve kıyamet gününe ve hayrın şerrin, Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmaktır.

- Doğru söyledin. İhsan ne demektir?
- Allahü teâlâya, Onu görür gibi ibadet etmendir. Sen Onu görmüyor isen de, O seni hep görmektedir.

- Kıyamet günü ne zaman olacaktır?
- Bunu, kendisinden sorulan, sorandan daha iyi bilmez.

Kıyametin alametlerini sordu. Resulullah da bildirdi. O kimse gittikten sonra, Resulullah bize dönerek, (Bunları sorup giden, Cebrail aleyhisselam idi. Size dininizi bildirmek için gelmişti) buyurdu. (Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bazısı hayrın anahtarı, şerrin kilididir. Bazısı da, şerrin anahtarı, hayrın kilididir. Allah’ın hayrın anahtarını verdiği kimselere müjdeler olsun, şerrin anahtarlarını verdiği kimselere de yazıklar olsun.) [İbni Mace, Ebu Davud, Taberani, İbni Hibban]

Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, hayır da şer de Allah’tandır. Şu âyet-i kerime de, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu bildirmektedir:
(Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları [ahireti, dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.) [Yunus 11]

Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Kul hayır veya şer ister, Allah da kabul ederse kul irade-i cüziyyesi ile onu işler. Allah izin vermezse, kul hayrı da, şerri de işleyemez. Onun için Peygamberimiz, (Hayır da, şer de Allah’tandır) buyurmuştur. Yoksa kimseye zorla hayır veya şer işletmez. Öyle olsa, şer işleyen kimse, “falancaya hayır işlettin bana niye şer işlettin” der. Cebriye fırkası, hayrı da şerri de Allah zorla işletir der, Mutezile ise, hayra da şerre de Allah karışmaz, ikisini de kul yaratır der. Bunun ikisi de yanlıştır.


Sual: İslam dini nedir?
CEVAP
İslam dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan kurallardır. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, başarılar ondadır. Aklı selim sahiplerinin kabul edeceği esaslardan ibarettir. Nasipli olanlar onu ret ve nefret etmez. İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Hak din yalnız İslam’dır.) [Al-i İmran 19]
(İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara uğrayacaklardır.) [Al-i İmran 85]

İslamiyet, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslamiyet’te aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri ve Allah’a ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilseydi, Peygamberlere lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret saadetini kendileri bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ Peygamberleri boş yere göndermiş olurdu. Bunlar bilinemeyeceği için, Allahü teâlâ, her asırda, Peygamber göndermiş ve son olarak da bütün dünyaya, Muhammed aleyhisselamı göndermiştir.
 

Eyvàh!

Well-known member
İnsanlarda üstünlük sırası

Sual: Hz. Âdemden beri en üstün on kişinin ismini üstünlük sırası ile bildirmek mümkün mü?
CEVAP
En üstünleri Peygamberlerdir. Peygamberlerin en üstünü, son peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Bir hadis-i şerifte, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfirdir) buyuruldu. (Hatib)

İkincisi, Hz. Ebu Bekir’dir. Bir hadis-i şerifte, (Peygamberler hariç, Ebu Bekir, insanların en üstünüdür) buyuruldu. (Deylemi)

Üçüncüsü, Hz. Ömer’dir. Bedir’e ve diğer savaşlara katılmış ve âyetlerle övülmüştür.

Dördüncüsü, iyilikler hazinesi, haya, iman ve irfan kaynağı, Zinnureyn Hz. Osman’dır.

Beşincisi, şaşılacak üstünlükler sahibi, Allah’ın aslanı Hz. Ali’dir.

Altıncısı Aşere-i mübeşşere yani Cennet ile müjdelenmiş on kişidir.

Yedincisi, Bedir gazasındaki 313 kişidir. Hatib bin Ebi Beltea, Mekke’deki müşriklere, Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığını bildiren bir mektup gönderdi. Vahy ile durumu öğrenen Peygamber efendimiz, Hz. Hatib’e niçin böyle yaptığını sordu. O da (Mekke’de çoluk çocuğum var. Müşriklerin zararı dokunmasın diye yazdım) dedi. Hz. Ömer, (Ya Resulallah, izin ver kellesini uçurayım) dedi. Ama Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara "İstediğinizi yapın! Sizin her işinizi affettim" buyurdu. Bu da onlardandır) buyurunca, Hz. Ömer hatası için ağladı. Hz. Hatibin de yaptığı bu iş uygun olmadığı için, (Ey iman edenler, düşmanımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin) âyeti indi. (Mümtehine 1) [Mevahib-i ledünniyye]

(Bedir savaşında bulunanları Cennetle müjdele.) [Dare kutni]
(Bedir savaşında bulunan birine nasıl söz söylersin? Eğer sen uhud dağı kadar altın infak etsen, onun derecesini ulaşamazsın.) [Hakim]

Hz. Cabir anlatır:
(Bedir ve Rıdvan bi'atında bulunan bir sahabinin cenazesi getirildiğinde, onun üzerine 9 tekbir alırdı. Ama Bedir'de bulunup da Rıdvan bi'atında bulunmamış veya bi'at-ı Rıdvan'da bulunup da Bedir'de bulunmamış bir sahabinin üzerine 7 tekbir alırdı. Bedir’de de, Bi'at-ı Rıdvan'da da bulunmayanın cenazesinde ise 4 tekbir alırdı.) [İ.Asakir]

(Bedir’de, Huneyn’de sarıklı melekler yardım etti.) [Deylemi]

(Cebrail aleyhisselam gelip "Bedir’de hazır olanları nasıl sayarsınız?" dedi. “Hayırlılarımızdır” dedim. O da, “Meleklerden Bedir’de bulunanlar da bizim hayırlılarımızdır” dedi.) [Buhari]

Sekizincisi, Uhud gazasındaki 700 kişidir.

Dokuzuncusu, ağaç altında söz veren 1400 kişidir. [Biat-ür-rıdvan]
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]

Onuncusu, diğer Eshab-ı kiramdır. Hepsi Cennetliktir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vâdetmiştir.) [Hadid 10]

İmam-ı a’zam, Abdülkadir-i Geylani ve İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatların hiçbiri sahabi derecesine ulaşamaz. Zira Eshabın en aşağı derecede olanı, en yüksek evliyadan üstündür. (Mevahib)

Sual: İnsanlar inançlarına göre nasıl sıralanır?
CEVAP
En kötüsünden başlayarak yazıyoruz:
1- Ateistler (Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar) Mürtedler, zındıklar ve münafıklar bu gruba dahildir.

2- Bir yaratıcıya inananlar, fakat bir dine inanmayanlar. İman yönü ile bunların ateistlerden farkı yoktur

3- Ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar).

4- Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar, fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmişse diğer kâfirler gibi ebedi Cehennemde kalırlar.

5- Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmemişse, bid'at günahları yüzünden Cehennemde cezalarını çektikten sonra Cennete gideceklerdir.

6- Mezhepsiz yani bid'at ehli müslümanlar. Bunların da küfre girmeyenleri 5. maddedeki gibidirler, küfre girenleri ise 4. maddedeki gibidirler.

7- İtikadda ehl-i sünnet ama amelde bid'at işleyenler.

8- Amelsiz müslüman. İnanır ama ameli yok, içki içer, namaz kılmaz, açık gezer. Bunlardan küfre düşmeyenler, günahları kadar cezalarını çekip Cennete giderler.

9- Ehl-i sünnettir, amelde bid’at işlemeyenler, günah işleyenler, bazı ibadetleri de yapmayanlar.

10- Ehl-i sünnet itikadındadır, bid’at işlemez, amel de işler, haramlardan kaçar.

Günümüzdeki müslümanlar genelde 6 ve 7. maddeye girerler. 9. maddeye girenler azdır. Onuncu gruptakiler çok azdır, evliya bu sınıfın içindedir.
 

Eyvàh!

Well-known member
imansizliga goturen seyler

Sual: Günah işlemek ve işlemeye devam etmek insanın imansız ölmesine sebep olmaz mı?
CEVAP
Büyük günahları işlemek ve devam etmek insanı küfre sürükleyip, imansız ölmesine sebep olabilir.

Sual: Büyük günahlar nelerdir?
CEVAP
Büyük günahlardan bazıları şunlardır:

1- Bid'at sahibi olmak

2- Günah işlemeye devam etmek

3- Müslüman olduğuna şükretmemek

4- İmansız ölmekten korkmamak

5- Zulmetmek

6- Anaya-babaya âsi olmak

7- Doğru olsa da çok yemin etmek

8- Namazı öğrenmeye ve çoluk-çocuğa öğretmeye önem vermemek

9- İçki içmek

10- Yalan yere evliyalık taslamak

11- Günahını küçük görmek

12- Kendini beğenmek

13- İlim ve ibadeti ile kendini üstün görmek

14- Haset etmek

15- Tecrübe etmeden bir kimseye iyi demek

16- Yalana, gıybete devam etmek

17- Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından uzak durmak

18- Kâfir olsa da komşusuna eziyet etmek

19- Dünya işleri için, çok sinirlenmek

20- Büyü yapmak

21- Salih olan mahrem akrabayı ziyareti terk etmek

22- Allahü teâlânın sevdiklerini sevmemek; sevmediklerini sevmek

23- Mümin kardeşine üç günden fazla kin tutmak

24- Zina veya livata yapmak

25- Açık saçık giyinmek

26- Katillik

27- Hırsızlık

28- Uyuşturucu madde kullanmak

29- Gasp

30- Ramazan orucunu, açıktan yemek

31- Zaruretsiz faiz vermek

32- Haksız yere yetim malı yemek

33- Ölçü ve tartıda hile yapmak

34- Namazı vaktinden önce veya sonra kılmak

35- Kalb kırmak

36- Rüşvet almak

37- Malın zekatını ve uşrunu vermemek

38- Canlı hayvan ateşte yakmak

39- Kur'an-ı kerimi öğrendikten sonra, okumasını unutmak

40- Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek

41- Hainlik etmek

42- Eshab-ı kiramdan herhangi birisini sevmemek

43- Namuslu kadına, kötü kadın demek

44- Müslümanlar arasında söz taşımak

45- Avret yerini açmak veya başkasının avret yerine bakmak

46- Emanete hıyanet etmek

47- Cimrilik

48- Dünyaya düşkünlük

49- Allahü teâlânın azabından korkmamak

50- Haramı haram helalı helal bilmemek

51- Falcıların falına inanmak

52- Kadına, kıza yani harama bakmak

53- Kadınların erkek, erkeklerin kadın elbisesi giymesi

54- Ettiği iyiliği başa kakmak

55- Allah’tan gayriye yemin etmek. Mesela çocuğumun ölüsünü öpeyim gibi

56- Küçük günahı işlemeye devam etmek

57- Bir namaz vaktini kaçıracak zaman kadar cünüp durmak

58- Çalgı çalmak ve dinlemek

59- İntihar etmek

60- Dinini öğrenmemek.


Günahı önemsiz saymak
Sual: Günahı önemsiz saymak ne demektir, nasıl olur?
CEVAP
Günahı önemsiz saymanın ne demek olduğu çok kimse tarafından bilinmemekte, bu yüzden günahkârlara kâfir denmektedir. Mesela (İçki içmeye devam eden kimse, haram olduğuna önem verse, içmez, açık gezen bayan, bunun haram olduğuna önem verse kapanır. O halde bunlar, işlediği günahlarına üzülmedikleri, yani haramı önemsiz saydıkları için kâfirdir) demek yanlıştır.

Üzülmeyen, önem vermeyen kâfir olur ama, üzülmek, önem vermemek ne demektir? Mesela namazını kılan bir bayan, açık gezmenin günah olduğunu biliyorsa, (Kapanmak Allah’ın emri, kapansak iyi olur ama, bu zamanda kapanamıyoruz) derse, bu bayana kâfir denmez. Bunun gibi içki içen kimse de, (İçki haramdır, fakat alıştık bırakamıyoruz) derse, bu kimseye kâfir denmez. Aksine, hiç içki içmeyen birisi, (bir bardak şarap içmek günah sayılmaz) dese küfre girer. Yahut, (Herkes açık geziyor, ne oluyor, biz de geziyoruz, herkes içiyor, biz de içiyoruz, sarhoş olmadıktan sonra ne zararı olur) diyerek haramı önemsiz saymak küfür olur.

Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba maruz bırakabilir. Yüz bin sene ibadet eden iyi bir kulunu, sonsuz olarak Cehenneme koyabilir. Mesela yüz bin sene itaat eden İblis, kibrederek secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu. O halde her günahtan kaçmaya çalışmalı. Hadis-i şerifte, (Çok küçük bir günahtan kaçmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor.

Günah işleyince de ümitsizliğe kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir. Mümin hem Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemeli, hem de Ondan çok korkmalıdır. Hadis-i şerifte (Müminin kalbinde korku ile ümit varsa, Allahü teâlâ onu umduğuna kavuşturur, korktuğundan da emin eder) buyuruldu. Yani bir mümin, Allah’ın azabından korkar, rahmetinden de ümidini kesmez, haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışırsa Cennete gider.

Bir insan ne kadar büyük günah işlerse işlesin, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Hatta azılı bir kâfir bile tevbe edip "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" dese, bütün günahları affolur, tertemiz bir insan olur. Yani dünyada iken Allah’ın affetmediği günah yoktur. Tevbe edince şirki yani kâfirliği de affeder. Öldükten sonra artık kâfirlere af yoktur. Kur'an-ı kerimde, (Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Allah bütün günahları affeder) buyuruluyor. (Zümer 53)

Allahü teâlânın rızasının ve gazabının hangi işte, hangi sözde olduğunu bilmeyiz. Bu bakımdan hiçbir sözü, hiçbir iyiliği ve kötülüğü küçük görmemelidir. Cenab-ı Hak, rızasını iyilikler içinde, gazabını da günahlar içinde saklamıştır. Önem verilmeyen bir günah, Allah’ın gazabına sebep olabilir. Onun için sözümüze dikkat etmeliyiz. Atalarımız, (Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir) demişlerdir.

İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini karartır, zamanla küfre sokar, kâfir olur. Günahların hepsi Allah’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. İbni Münkedir hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu. Sebebini sordular. "Kasten büyük bir günah işlemedim. Önemsiz saydığım küçük bir günah, Allah’ın gazabına sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum" dedi. İşte böyle korkular müslümanın kurtuluşuna sebeptir. Çünkü hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki: "Dünyada iken bir gün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın") buyuruldu.


İmanı kurtarmanın çaresi
Sual: (Dinin onda birini yapan kurtulur) anlamında bir hadis varmış. Yani on farzdan birini yapan ve on haramdan birinden kaçan kurtulacak mıdır?
CEVAP
O hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Ey eshabım, siz öyle bir zamandasınız ki, dinin emir ve yasaklarının onda birine uymazsanız helak olur, Cehenneme gidersiniz. Öyle bir zaman gelecek ki, emir ve yasaklarının onda birine uyabilen, Cehennemden kurtulur.) [Tirmizi, Taberani]

Bir başka hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Siz öyle bir zamandasınız ki, âlimleri çok, hatipleri azdır. Bugün bildiğinin onda birini terk eden helak olur. Bir zaman gelecek ki, bilenler az konuşanlar çok olacaktır. O zamanda, dinin emir ve yasaklarının onda birine uyan kurtulacaktır.) [İ. Ahmed]

İmam-ı Türpüşti diyor ki:
Bu hadis-i şerif, emir olunanların hepsi için değildir. Çünkü dinin aslında bildirildiği gibi öyle emirler vardır ki, müminlerden hiçbir fert onu terk edemez. Onu ihmal etmek için özür makbul olmaz. O farzlar muaf olamaz. Bu hadis-i şerif emr-i maruf ve nehy-i münker içindir. Yani, siz öyle bir zamandasınız ki, emr-i maruf ve nehy-i münkerden birini terk etseniz helak olursunuz. Çünkü din kuvvetlenmiş, hak meydana çıkmıştır. Dinin yardımcıları çoktur. Hiçbiriniz mazur olmaz. Gevşeklik özür olmaz. Fakat, fitne fesat zamanında, hak gizli olur. O zaman böyle değildir.

Müslümanların kimsesiz kaldığı bir zamanda. İslamiyet için, azıcık yardım etmek, binlerce altın vermiş gibi sevap olur. Hele dinsizlerin, Müslümanlarla alay edenlerin çoğaldığı, Müslüman evlatlarını dinden çıkaran propagandaların yayıldığı zamanda yapılan az bir ibadete, kat kat çok sevap verilir.

Büyük bir âlimin açıklaması da şöyledir:
Bu hadis-i şeriften maksat, imanı kurtarabilmektir. İmanı kurtarabilmek yani imanla ölmek için de iki şey lazımdır:
1- Doğru imana yani Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak.
2- Salih amellere sarılmak. İman, muma benzer, ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. Olmazsa fener, mum çabuk söner. İmansız İslam olmaz, İslam olmayınca, iman da yoktur. Bunun için Kur’an-ı kerimde, (İman edip salih amel işleyenler) ifadesi geçmektedir. Demek ki imanı muhafaza edebilmek için, salih ibadetlere sarılmak şarttır. Salih ibadetlere sarılabilmek için de fıkhı iyi bilmek şarttır. Çünkü bilmeden yapılan ibadet boşa gider.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.) [Beyheki]
(Allah, iyilik etmek istediği kulunu fakih yapar.) [Buhari]

(Allah indinde en üstün kimse fakihtir.) [M.Zühdiyye] (Fakih = fıkhı bilen)
(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]
(Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.) [İ.Maverdi]

(Fıkhı bilmeden ibadet etmek, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkmak gibidir.) [Deylemi]
(Az fıkıh bilmek çok ibadetten iyidir. İhlasla ibadet edene fıkhı öğrenmek nasip olur.) [Taberani]

Fıkıh bilmeden Allah’ın varlığını ispata çalışmakla iman kurtarılmaz. Küfre düşürücü söz ve hareketleri bilmeyen her zaman küfre düşer. Mesela Allah düşünür demek veya İslamiyet bir düşünce sistemidir demek, ilahi şuur demek küfürdür. Allahü teâlâ, (İman edip salih amel işleyenler hariç herkes zarardadır) buyurdu. (Asr suresi)

Kâmil iman sahibi olmak için
İmanın yenilenmesi, parlaması, yani kâmil imana sahip olmak için yapılacak işler vardır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Kimde şu 3 şey bulunursa, imanı kâmil hâle gelir: Allah rızası için yaptığı işlerde kınanmaktan korkmaz, riyadan kaçınır, biri dünyaya, diğeri ahirete ait iki işle karşılaştığı zaman, ahiret için olan işi, dünyalığa tercih eder.) [Deylemi]

(İmanın efdali Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, diliyle de Allah’ı anmak, kendisine hoş geleni, başkasına da hoş görmek, istemediği bir şeyi başkası için de istememek, hayır konuşmak veya susmaktır.) [Taberani]

(Şartlarına riayet ederek namaz kılan imanlıdır.) [İ.Neccar]
(İmanın tadını bulmak isteyen, sevdiği kişiyi yalnız Allah için sevsin!) [Beyheki]


Çok önemli tembih
Erkek olsun, kadın olsun, her Müslümanın, her sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emirlerine, yani farzlara ve yasak ettiklerine yani haramlara uyması lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan sakınmaya önem vermeyenin imanı gider. İmansız kimse, kabirde azap çeker. Ahirette Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Af edilmesine, Cehennemden çıkmasına imkan ve ihtimal yoktur. Küfre düşmek çok kolaydır. Her sözde, her işte küfre düşülebilir. Küfürden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahi, her gün bir kere, Ya Rabbi, bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledim veya bir iş yaptım ise, pişman oldum. Beni affet diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak affolur. Cehenneme gitmekten kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe etmelidir. Bu tevbeden daha önemli bir vazife yoktur. Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve terk edilmiş namazlar için tevbe ederken, bunları kaza etmek lazımdır. (Seadet-i Ebediyye)
__________________
 

Eyvàh!

Well-known member
Ehl-i kıble kime denir

Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi?
CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O da, dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

Onun için mümine kâfir demekten sakınmalıdır.

Ehl-i kıble tekfir edilmez
Sual: Müslümanda, küfrü gerektiren bir durum görülse, buna kâfir denir mi?
CEVAP
Müslüman olduğunu söyleyen, (Kelime-i şehadet) okuyana, şüphe ile küfür damgası basılamaz.
Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin bir işinde veya sözünde birçok küfür alametleri ile bir iman alameti veya küfür olması şüpheli olan bir alamet bulunsa, buna kâfir dememelidir. Çünkü müslüman iyi zan olunur.) (Redd-ül Muhtar)

Küfür alametini dilediği açıkça anlaşınca, kâfir olur. Tevil etmemiz fayda vermez. (Bezzâziyye)

Sual: Ehl-i kıbleye kâfir denmiyor. 72 sapık fırkanın hepsi de ehl-i kıbledir yani namaz kılıyor. Bunlara kâfir diyenin kendisi kâfir olmaz mı?
CEVAP
Evet ehl-i kıbleye kâfir denmez ama ehl-i kıble nedir? Ehl-i kıble namaz kılan kimse demek değildir. Kısaca izah edelim:
1- İmam-ı a’zam ve imam-ı Şafii, Ehl-i kıble olana kâfir denilmez buyurdu. Bu söz, Ehl-i kıble olan, günah işlemekle kâfir olmaz demektir. 72 fırka, Ehl-i kıbledir. İctihad yapılması caiz olan açıkça anlaşılamayan delillerin tevillerinde yanıldıkları için, bunlara kâfir denilmez. Fakat, zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerinde ictihad caiz olmadığı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirliği ile kâfir olur. Çünkü, bunlara inanmayan, Resulullaha inanmamış olur. İman demek, Resulullahın Allahü teâlâ tarafından getirdiği, zaruri olarak bilinen bilgilere inanmak demektir. Bu bilgilerden birine bile inanmamak küfür olur. (Milel-nihal tercümesi)

2- 72 bid'at fırkası, namaz kıldığı ve her ibadeti yaptığı halde, bir kısmı mülhid olmuştur. Dinde sözbirliği ile bildirilen bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, la ilahe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile, artık buna ehl-i kıble denmez. (Hadika)

3- Zaruri din bilgilerinden veya iman edilecek şeylerden birine bile inanmayan, La ilahe illallah Muhammedün resulullah dese de, kâfir olur. (Redd-ül Muhtar)

4- Ehl-i sünnet olanların bir kısmı Cehenneme girmez. Bunlardan yalnız kötü iş yapanlar Cehenneme girer. 72 bid'at fırkası, Ehl-i kıble olduğu için, bunlara kâfir denmez. Fakat bunların, dinde inanması zaruri olan şeylere inanmayanları kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani 2/67, 3/38)

5- Meşhur bir farzı inkâr eden kimse, namaz kılsa da kâfir olur. (Berika)

6- Her namaz kılana ehl-i kıble denmez. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan söyleyen, sözünde durmayan ve emanete hıyanet eden, Müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır.) [Buhari]

7- İmanın 6 şartından birine inanmayan, namaz kılsa da kâfirdir. (Eşiat-ül-lemeat)
(Haramlardan kaçıp, ihlasla, la ilahe illallah diyen Cennete girer) hadis-i şerifindeki İhlasla ifadesi için Resulullah efendimiz, (Söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır) buyurdu. (Taberani)

Haramlardan kaçmayanın imanını koruması zorlaşır. Eğer imanını koruyamamışsa sonsuz Cehennemde kalır.

Sual: 72 bid’at fırkasının Cehennemde günahları ve itikadlarının bozukluğu kadar kaldıktan sonra Cennete gideceği hadis-i şeriflerle ve İslam âlimlerinin sözleriyle bildirilmiyor mu?
CEVAP
Ama bid'at fırkası öyle olacak, her ehl-i kıble olan değil ki. Küfre düşmemiş olanları öyle olacak. Küfre düşenleri sonsuz Cehennemde kalacak.

Sual: “Günde beş defa Kâbe’ye yönelip, tehiyyatta kelime-i şehadeti söyleyen, küfre düşüp küfrüne tevbe etmese de, küfrü üzerinde sabit kalmaz” diyenler çıkıyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Bu söz ehl-i sünnet itikadına aykırıdır. İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki: Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir. O şeyden tevbe etmezse, namaz kılsa da kâfirdir.

Sual: Bazısı, (La ilahe illallah diyen Cennete girer) hadisine göre, 72 dalalet fırkası da Cehennemde sonsuz kalmaz” diyor. Bu açıklama doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. Bir münafık da La ilahe illallah diyebilir. Kâfir olarak ölenleri Cennete giremez.

Sual: Tekfir hastalığımızın özünde bir nevi kendimizi ilahlaştırma virüsü vardır demek caiz mi?
CEVAP
Bu söz, Resulullaha ve İslam âlimlerine bir iftiradır. Hâşâ Resulullah ve onun vârisleri olan ehl-i sünnet âlimleri, küfre düşenleri tekfir ettikleri için kendilerini ilahlaştıran bir virüse mi yakalanmışlardır? Bu ne çirkin iftira? İtikadı küfür olan dalalet ehli, ehl-i kıble değildir, namaz kılsa da, her ibadeti yapsa da Cehennemde sonsuz kalır. Ehl-i kıble olması için, küfür olan itikadından tevbe etmesi lazım. Vesikalarını yukarıda bildirdik
 

Eyvàh!

Well-known member
Ehl-i sünnet olmak için

Sual: Türkiye’de ve dünyada çeşitli gruplar var. Hemen her grup (Sadece ehl-i sünnet olan biziz) diyor. Grupların Ehl-i sünnet olup olmadıkları nasıl bilinir?
CEVAP
Bilinmesi çok kolaydır. Çünkü Ehl-i sünnet itikadı bellidir. Bunlara inanan Ehl-i sünnettir, inanmayan bid’at ehli veya kâfir olur. Ehl-i sünnet itikadından önemli olanlardan bazıları şunlardır:

1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin Allah’tan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]

2- Amel, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]

3- İman ya vardır ya yoktur, artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]

4- Kur’an-ı kerim mahluk [yaratık] değildir.

5- Allah mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (Allah gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]

6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]

7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.

8- Gaybı yalnız Allah bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.

9- Evliyanın kerameti haktır.

10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)

11- Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.

12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.

13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.

14- Peygamberler günah işlemez.

15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.

16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hz. Âdem’in, Hz. Şit’in, Hz. İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hz. Nuh derler. Liderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, ama resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]

17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.

18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.

19- Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]

20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hz. Mehdi’nin geleceğine, Hz. İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.

İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor. (Fıkhı ekber)
Bir hadis-i şerif meali:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama iman artık fayda vermez.) [Buhari, Müslim]

Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, imam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, iman niye fayda vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye zoraki tevile gitmek gerekmez. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olur.

21- Ahirette Allahü teâlâ görülecektir.

22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.

23- Mest üzerine mesh etmek caizdir.

24- Sultana isyan caiz değildir.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mek. Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)


Cehennemden kurtulan tek fırka
Sual: Ben dini bilgilerden mahrum olarak yetiştim. Dinimi doğru olarak öğrenmek istiyorum. Birçok kitap aldım. Kitaplarda oldukça çok farklılık var. Kur'an mealleri de farklı. Kendi başıma doğruyu bulmam mümkün değildir. Aynı konuları hocalara sordum. Onlar da farklı şeyler söylediler. Dinimi doğru olarak öğrenmeden ölürsem, mazur sayılır mıyım? Yoksa yanlış bildiğimden sorumlu olur muyum?
CEVAP
Aynı ve benzer sualleri çok kimse soruyor. Her fırka, her grup, benim yolum doğru diyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan herbiri, İslamiyet’e uyduğunu, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmektedir.) [Müminun 53 ve Rum 32]

Bu çeşitli fırkalar arasında kurtuluş fırkasının alametini Peygamber efendimiz bildirmiştir:
(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]

Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, elbette Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (C.1, m.80)

Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet olduğunu söylüyor. Bu bakımdan Ehl-i sünnet itikadının ne olduğunu bilmek şarttır. Bu bilindikten sonra doğruyu, hakkı bilmek zor olmaz.


Ölmeden önce itikadı düzeltmek lazımdır
Sual: Allah’ın her günahı affedebileceği söyleniyor. Halbuki en büyük günah olan şirki affetmeyeceği Kur'anda yazılı imiş. Bu hususu açıklar mısınız?
CEVAP
İtikadımızı düzeltmeliyiz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(İtikad edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyamette Cehennemden hiç kurtulmak olmaz. İtikad doğru olup da işlerde [ibadetleri yapmakta, haramlardan kaçmakta] gevşeklik olursa, tevbe ile ve belki tevbesiz de af olabilir. Eğer af olunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda yine kurtulur. İşin aslı, temeli itikadı düzeltmektir.) [m.193]

Yine imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Her müslüman, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmeli, imanını buna göre düzeltmelidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikada uymayan fena, bozuk itikadlar, imanlar, yani bunlara gönül bağlamak, gönlü öldüren bir zehirdir. İnsanı sonsuz azaba götürür. Amelde, ibadetlerde tembellik, gevşeklik olursa, affolunabilir. Amma itikadda gevşek davranmak affolunmaz.
Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Allah [ahirette] şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Diğer bütün günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa-48]
O halde ölmeden önce itikadı düzeltmelidir.) [C.2, m.67]

Görüldüğü gibi, şirk yani küfür üzere ölen kimse, ebedi olarak Cehennemde kalır. Dünyada iken, yani ölmeden önce şirke [küfre] düşen kimse, tevbe ederse affolur.

Bir kâfir, kâfirliğine tevbe ederse, tertemiz, günahsız müslüman olur. Bir müslüman da şirke [küfre] düşerek kâfir olur, sonra pişman olup tevbe ederse, yine müslüman olur. (Allah şirki affetmez) sözü yanlış anlaşılmaktadır. Şirk üzere ölen affolunmaz. Fakat, hayatta iken, defalarca şirke düşüp sonra tevbe eden affolunur
 

Eyvàh!

Well-known member
İmanı korumak için

Sual: En kıymetli nimet iman olduğuna göre, bunu korumak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
İmanı korumak için şunlara uymak gerekir:
1- Gayba iman etmiş olmalı. Melekleri, Cenneti, Cehennemi gösterseler, gözümüzle gördüğümüz için, "Cennet, Cehennem vardır" demek iman olmaz. Gayri müslimlerin hepsi, ölürken Cenneti Cehennemi görüp, "İman ettik" diyecekler; ama kabul olmayacaktır. Müminler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)

2- Gaybı yalnız Allahü teâlânın bildiğine inanmaktır. Peygamber, melek, cin gaybı bilmez. Ancak Allahü teâlâ dilerse, bildirebilir. Bu bakımdan mucizeyi, kerameti inkâr etmek caiz değildir.

3- Haramı haram, helalı helal bilmek yani kabul etmek. Kasten, harama helal, helale haram diyen dinden çıkar.

4- Allahü teâlânın azabından emin olmamak ve gazabından çok korkmak gerekir. Kur’an-ı kerimde, Rabbin azabından korkanların, Onun azabından emin olmadığı bildiriliyor. (Mearic 27-28)

5- Bir insan ne kadar çok günah işlerse işlesin, kendini garanti Cehennemlik bilmemeli. Bir hadis-i kudsi meali:
(Kulum, göklere ulaşacak günah işlese; fakat rahmetimden ümidini kesmeyip, benden mağfiret dilerse, affederim.) [Tirmizi]

Bir âyet meali:
(Ey günahı çok olan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah günahların hepsini affeder. O sonsuz af ve merhamet sahibidir.) [Zümer 53]

6- Allah’ın azabından emin olmamalı, rahmetinden de ümit kesmemeli! Bir hadis-i şerif meali:
(Mümin havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunursa, Allahü teâlâ, o kuluna ümit ettiğini verir ve korktuğundan onu emin kılar.) [Tirmizi]

7- Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak. Yani sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir. Bu, imanın temelidir. Bir hadis-i şerif meali:
(İmanın temeli Müslümanları sevmek ve Allah düşmanlarını sevmemektir.) [İ.Ahmed]

Cenab-ı Hak, Hz.İsa’ya buyurdu ki:
(Yer ve göklerdeki bütün mahlukatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [K.Saadet]


8- İmanın makbul olması ve korunması için gerekli şartlardan bazıları da şunlardır:

Allahü teâlâ, vacib-ül-vücud ve hakiki mabud ve bütün varlıkların yaratıcısıdır.
Dünya ve ahiret âleminde bulunan her şeyi, maddesiz, zamansız ve benzersiz olarak yoktan var eden, ancak Allahü teâlâdır.

Allahü teâlâ mekandan ve zamandan münezzehtir. [Necdiler ve selefiyeciler gibi Allah gökte veya Arşta demek küfürdür.]

Allahü teâlâ ahirette Cennette görülecektir.

Tevekkül farzdır.

İman konusunda kıyas olmaz, ictihad veya kıyas edip yanılan kâfir olur. Zaruri olarak ve icma ile bildirilmemiş olan iman bilgilerinde ictihad edip de yanılan, kâfir olmaz ise de, bid'at sahibi olur.

İman artıp eksilmez. Yani iman edilmesi gereken şeyler yönünden artıp eksilmez, fakat yakîn ve tasdik yönünden parlaklığı, kuvveti artıp eksilir. Müminler, iman ve tevhid hususunda birbirlerine eşittir. Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklıdır.

Kendi imanından şüphe etmemek. İmanım var mı yok mu dememeli, elhamdülillah müslümanım demelidir.

İtikadını İslam dininden almak. Resulullah efendimizin bildirdiği şekilde iman etmek.
Can boğaza gelmeden iman etmek. Kâfirin son nefesteki imanı makbul değildir.

Güneş batıdan doğmadan önce iman etmek. Güneş batıdan doğunca tevbe kapısı kapanır.

Allahü teâlâ, küçük günaha azap edebilir, büyük günahları affedebilir.
Günah işleyen, fakat tevbe etmeden mümin olarak ölen kimseyi Allah dilerse ona Cehennemde azap eder, dilerse affeder ve hiç azaba uğratmaz.

Melekler, kâfirlerin dediği gibi, Allahü teâlânın ortakları veya kızları değildir. Günah işlemezler. Meleklerde erkeklik dişilik yoktur.

Kur’an-ı kerimdeki veya diğer din kitaplarımızdaki dini bir hükümden şüphe etmemek: Mesela tesettür acaba farz mı diye şüphe etmemek.

Helal da haram da rızktır. Herkes kendi rızkını yer, kimse kimsenin rızkını yiyemez.

Elfaz-ı küfürden bir sözü, anlamını kabul etmese de söyleyen kâfir olur. [Yani şaka olarak veya güldürmek için söylese yine küfür olur. Mesela şakadan ben peygamberim dese küfür olur.]
Sarhoş iken, elfaz-ı küfrü söyleyene kâfir dememelidir.

Bu kâinat sonradan yaratılmıştır. [Felsefeciler, bunu kabul etmiyor, kâinat böyle gelmiş, böyle gider diyerek kâfir oluyorlar.]

Ehl-i kıbleyi tekfir etmemek, yani namaz kılan müslümana işlediği günahlardan dolayı kâfir dememek. [Ehl-i kıble denilen kimsenin bir inanışı, manası çok açık olan kati bir delile zıt ise, küfür olur. Böyle bir kimse, namaz kılsa da, her ibadeti yapsa da kâfir olur.]

Tasavvufu inkâr etmemek. (Avarif-ül-mearif)

Kabir ziyareti haktır. Vefat etmiş Enbiyadan ve evliyadan yardım istemek [tevessül] caizdir. (İrşad-üt-talibin, Et-tevessül-ü bin-Nebi...)

Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Hz. Ebu Bekir, sonra sırası ile diğer üç halifedir.

Eshab-ı kiramın hepsi Cennetliktir. (Hadid suresi 10)
Allahü teâlânın Eshab-ı kiramdan razı olduğu Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyet-i kerimelere inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)

İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zararın hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.
Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve diğer mahlukatın yapacağı işleri bilmesi ve dilemesidir. Bunun yaratılmasına kaza, ikisine birden kaza ve kader denir.

Allahü teâlâ, dilediğini bir lütuf olarak hidayete ulaştırır. Dilediğini de adaletinin gereği olarak sapıklığa düşürür. Çünkü insanların işlerini Allahü teâlâ yaratır, fakat insana da irade-i cüziye vermiş, yaptığından sorumlu tutmuştur.

Öldürülen de, intihar eden de eceliyle ölmüştür. Ecelsiz ölüm olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hiç kimse, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.) [Araf 34]

İntihar eden müslümanın namazı kılınır. (Dürr-ül-muhtar)

Öldükten sonra herkes dirilecektir.
Kabir suali kabirde ruhun cesede iadesi ve kâfirler ile günahkâr müminler için kabir azabı vardır.
Kabir azabı ruh ve bedene olacaktır. Buna inanmayan bid'at sahibi olur. [Hadis olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam. Akıl ve tecrübe, bunu kabul etmiyor, diyen ise kâfir olur.]

Müminlerin, Cennete girmesi Allah’ın fazlındandır. Çünkü kimse ameliyle Cenneti hak edemez.
İnsanlar, dirilince hesaba çekileceklerdir. Ameller mizanda tartılacaktır.

Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir. Peygamber efendimizin şefaati büyük günah işleyenleredir. Dağlar kadar büyük günahı olanlar da, az veya çok şefaate kavuşacaktır. Affa ve şefaate kavuşanlardan başka bütün günahkârlar, günahlarının cezalarını çekeceklerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.) [Buhari]

Şefaati inkârdan sakınmalı. Çünkü hadis-i şerifte, (Şefaatime inanmayan, ona kavuşamaz) buyuruldu. (Şir’a)

Günahkâr müminler, Cehennemde sonsuz kalmaz, kâfirler sonsuz kalır. (Bekara 81)

Sırat köprüsü vardır. (Nuhbet-ül-Leali) [Köprü denilince, bilinen köprüler zannedilmemelidir! “İmtihan köprüsü” diyoruz. Halbuki imtihanın köprüye benzer tarafı yoktur. Sırat köprüsü de, bilinen köprülere veya imtihan köprüsüne hiç benzemez.

Kıyamet alametlerine inanmak: Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar, İsa gökten iner, Duman, Dabbetül arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden’den bir ateş çıkar.) [Müslim]

Hazret-i Mehdinin geleceğine inanmak da, Ehl-i sünnet itikadındandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet kopmadan önce, Allahü teâlâ, benim evladımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce dünya zulümle dolu iken, onun zamanında adaletle dolar.) [Tirmizi, İ.Asakir]

[Bu bilgilerin hepsi, Fıkh-ı ekber, Emali, R. Nasıhin, Mektubat-ı Rabbani, Feraidül fevaid kitaplarından alınmıştır. Başka kitaplardan alınanların ise kaynağı sonunda bildirildi.]


Doğru itikadın önemi
Sual: İtikad üzerinde çok durmanızın sebebi nedir?
CEVAP
Çünkü, itikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, [riya ile] yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. Ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir. İşte bu kadar önemli olduğu için Ubeydullah-i Ahrar hazretleri (Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız düzgün değilse, hâlimiz haraptır. Eğer bütün çirkinlikleri verseler itikadımız düzgün ise, hiç üzülmeyiz) buyuruyor.


Küfre düşüren amel
Sual: Ehl-i sünnete göre, amel imandan parça olmadığına göre, insan sadece itikadi bir konuda mı küfre düşer, ameli bir iş yapınca da küfre düşebilir mi?
CEVAP
Peygamber efendimizin bildirdiği bütün emir ve yasaklarda itikadi mesele vardır. Yani, Peygamber efendimizin bildirdiği bütün emir ve yasaklara inanmak, hepsini beğenmek itikadi meseledir, imanla ilgilidir. İmanda hassas nokta budur. Bunları yapıp yapmamak ise günah ve sevapla ilgilidir. Küfür, dinimizde bildirilen, inanılması, beğenilmesi gereken herhangi bir hususa inanmamak, beğenmemek, saygı göstermemektir. Veya yine dinimizde bildirilen, inanılmaması, beğenilmemesi gereken herhangi bir hususa inanmak, beğenmek, saygı göstermektir.
Birkaç örnek verelim:
1- Mushaf-ı şerifi yere atmak küfürdür. Bu sadece bir iştir, ama Allah’ın kelamına saygısızlık olduğu için küfürdür.

2- İçki içen, domuz eti yiyen kâfir olmaz. Ama içkiyi içerken, domuz eti yerken Besmele çekerse veya bunlar ne güzel şeyler derse kâfir olur. Haram olan şeye saygı gösterilmiş, haramlığına inanılmamış olur.

3- Hıristiyanların haçlarını kolye olarak kullanmak küfür olur. Kolye takmak sadece bir iştir, ama saygı yerinde bulundurulduğu için, küfür alametini beğendiği için küfür olur.
 
Üst