Soru - Cevap Oyunu

Es-Selamu Aleykum ...

Bu Konuda Her Mesaj yazan Önce bir üstteki Kullanıcının Sorusuna cevap verecek veyahut eklemesi gerekenleri ekleyecek ve mesajının Sonunda da Yeni Soruyu Soracak ve Bu şekilde inşallah Kendimizi geliştirmiş olacağız :)...

İlk Soru Benden :

İman Nedir ?
 

hknco

Well-known member
insanın fıtrat-ı asliyesi bunu iktiza ettiği için
..
oldu inş

abi düzelitilme yapılabilir ama inş doğru cevaptır .....

iman kaça ayrılır ....?


........ :p acib soru hadi bakem kolay gelsin .........
 

Eyvàh!

Well-known member
Büyük Kitap der ki: '...gerçek anlamda iman etmiş olanlar Allah'ın yarattığı maddi-manevi tüm nimetleri, doğru amaç için kullanandır.

iman etmek,görünmeyene inanmaktır,mükafatı ise görünmeyeni görmektir.Hz.İman kalbe sultan oldumu! orda kötülüğe,çirkinliğe,pisliğe ve düzensizliğe zerrece yer yoktur.

İmanın kuvveti, bilginin seviyesine paralel bir artış gösterir. Neye inanıyorum? Kendisine iman ile bağlandığım zat nasıl bir Zat'tır? Özellikleri, sıfatları nelerdir? O, etrafımızdaki alemde nasıl iş görür? Nasıl yaratır, nasıl yaşatır? Benden bekledikleri nelerdir? Ben O'ndan neler bekleyebilirim ve bu beklediklerime nasıl kavuşabilirim?

Bunlar gibi pek çok sorunun getirdiği bilgiler, imanı şekillendirir. Nitekim Kur'anda, 'Allah'tan ancak alimler korkar' buyurulmak suretiyle imanın bir bilgi neticesi olduğunu açıkça bildirmekte, göklerin ve yerin 'akıl sahipleri için, 'bilgi sahipleri' için Allah'ı tanıtacak delillerle dolu olduğunu birçok ayette hatırlatılmaktad.

Yunus suresi:

99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!

100. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

hakiki imana sahip olan kişi kainatı yerinden oynatır.(said-i nursi)
iman ancak yaşanarak anlaşılır

allah imanımızı eksik etmesin inşaallah :'(
 

Eyvàh!

Well-known member
Niçin Müslümanligi Tam manasi ile Yasamiyoruz?

Niçin bildigimiz hayirli ilimle amel edemiyoruz?

Niçin günahlarin zararlarini bildigimiz halde terk edemiyoruz?

için dünyanin fânî oldugunu, ölümün her birimizin üzerine gelecegini bildigimiz halde kabire hazirlanmiyoruz?

Bunlar düsündürücüdür.

Bunlarin sebeplerini yine tasavvufî hayattan enbiya-i izamin, arifibillah ve mürsid-i kâmillerin bilgieriyle anlamaya çalisacagiz.
Söylece bilinsin ki, bütün bularin sebepleri, dünyanin cazibesi, seytanin igvasi,
kötü arkadaslarin kötülügü ile onlarla ahbaplik kurmak ve bunlara sebep olan insan bünyesindeki nefsin sifatlaridir.
Arifibillahlar buyurdular ki, nefsin ilk sifati vücutta nefs-i emmaredir.
Ayet-i kerimede "emmaretün" seklinde telaffuz edilmis olup "kötülügü siddetle emreden" manasini tasimaktadir.
Nefsi emmarenin seyri, ibadet ve taatla Allah'a karsidir.
Bulundugu âlem, sehadet âlemidir. Nefsin mahalli insanin sadri, vücûdudur.
Nefsin meyil üze-rindedir. Neye karsi? Allah'in emir ve yasaklarina karsidir.
Nefs-i emmare lezzet ve safa ister. Sifatlan onikidir:
Küfür, cehalet (bilgisizlik anlaminda olmayip hayri serden, hidayeti delâletten ayirmamak anlamindadir.)
kibir, kin, intikam, sehvet, gazap, menfaat, söhret...vb. dir.

Islahi için nefsin dayanagi Peygamberimiz Muhammed (S. A. V) in bize bildirdigi yoldur.
Bunun disinda hiçbir yolla nefsi islah etmek mümkün degildir.
Nefsin, saydigimiz bu kötü sifatlari terbiyet ve tezkiye olmadikça Allah'a ubudiyet imkâni olamaz.
Nefsi emmare insana en büyük düsman, sinnî kemale ermemis bir bilgisizlik yoludur.
Sinnî kemale ermek yasça degil basça olur. "Kemalat yasta degil bastadir" denilmesi bundan dolayidir.
Nice gençler vardir, Allah dostu olmustur. Nice yasli insanlar da vardir fakat efelleri nefs-i emmarenin sifatidir.
Nefsin en siddetli arzusu Allahu Teala'ya düsmanlik, seytana itaattir. Bu yüzden nefsin en samimi arkadasi seytandir.
Ulema-yi izamin beyanina göre, seytan bazi sartlarda insandan kaçip kurtuldugu halde, nefis, ism-i azam okunsa da insandan kaçmaz.
O, Rabbani bir emirdir. Gözümüzün görmesi nasil bizim için mukadderse, nefsin vücud üzerindeki efali bütün insanlik için müsterek bir vasiftir.
ani insan, okudugu dualarla, çektigi zikirlerle seytani kaçirabilir fakat nefsini vücud ikliminden çikaramaz.
Nefis, Allah'in hükümlerini inkâr edicidir.


Böyle olunca, Hak Teala'nin emirleri hilâfina hareket eder.
Çünkü Allah'in emir ve nehiylerinin icrasi nefse çok agir gelir.
Bu yüzden nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesi zaruri olup tezkiye olmadikça insanda yakîn hali müsahade edilemez;
huzur, seadet ve felah ele geçmez.
Bir seyin vasfinin degiserek, o seyin yeni bir vasif kazanmasi tezkiyedir.
Meselâ koyunun yüzülen derisinin ayakkabi, çanta hâline getirilmesi veya üzüm suyundan sirke yapilmasi gibi.
Tezkiye sifati degistirmektir. Nefsin cibilliyetinde de, yukarida saydigimiz çirkin sifat bulundugu için,
ahvalinin degismesi Rabbimizin emriyle müm-kündür.
Nefis tezkiye olmadan kamil bir insan olunamaz. Allahu Teala söyle buyurmaktadir: "Nefsimi temize çika-ramam.

Rabbimin acayip korudugu hariç, nefis asiri derecede kötülügU emredicidir.
Rabbim çok bagislayan, çok esirgeyendir."
1 Resul-i Ekrem (S. A. V) Efendimiz de, bu ayet-i çelileyi tefsir mahiyetinde su hadis-i serifi buyurmustur:
"Senin düsmanlarinin en düsmani, en siddetlisi, iki tarafin (iki kürek kemigi) arasinda bulunan nef-sindir."
Cenab-i Hak Sûre-i Furkan'da mealen, "'Allah onlarin seyyiatmi hasenata tebdil eyler."
2. Eger bir kimse tövbe-i nasuh ile tövbe eder, nefs-i emmarenin çirkin sifatlarini birakir,
Kur'an'in hükümlerine uyar ve tövbesinde sabit kalirsa, Rabbim Teala, o kulun islemis oldugu günahlari hasenata tebdil eyler.
Bunun için Resulullah (S. A. V) Efendimiz muharebe dünüsünde Sahabe-i güzine "Hayirli bir gelisle geldiniz.
Küçük cihaddan büyük cihada geldiniz." Buyurdu.

Sahabenin, "Büyük cihad nedir ya Resulallah?" sualine Efendimiz, "Kulun, nefsi ve hevasiyla cihad etmesi büyük cihaddir." Karsiligini verdi.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Oyunu Kurallarına göre oynuyalım lütfen ...

Soruya cevap veren soruyu sorma hakkına sahipdir...


Akabinde tahkiki ve taklidi imana gelince su cevap verilmiş

Bunlar gibi pek çok sorunun getirdiği bilgiler, imanı şekillendirir. Nitekim Kur'anda, 'Allah'tan ancak alimler korkar' buyurulmak suretiyle imanın bir bilgi neticesi olduğunu açıkça bildirmekte, göklerin ve yerin 'akıl sahipleri için, 'bilgi sahipleri' için Allah'ı tanıtacak delillerle dolu olduğunu birçok ayette hatırlatılmaktad.

Bir Hadisi Şerifde de alimlerde helak oldu denilmekde demekki.. İmanın boyutu bilgide değilmiş diyebiliriz Ve O hadisi şerifin devamında ise İhlas Sahiplerinden bahsedilmekde ve onlarında büyük bir tehlike altında olduğu haber verilmekde..Ancak O ayeti kerimede gecen Allahtan ancak alimler korkar ayeti kerimesi ile ancak Allahı tanıyanlar Allahtan korkar yani Allahı bilmeden tanımadan Nasıl bir varlık acıklanabilsin ki ?Cünkü günümüzde onca profesör ve onca bilgi sahibi insan var iken Allahı tanımadıklarından dolayı Allahtan korkmazlar...Demekki imanının boyutunu ancak ihlas ile anlıyabiliyoruz...İhlas neydi Sadece Allah Rızası için Yapmak..

Ustad Bediüzzaman imanı anlatırken İmanın bir nur olduğundan bahsetmekde yani nasıl ki karanlık bir yere ışık girerse etrafını aydınlatıp cevresindekileri/çevrendekini tanımana neden olabilmekde işde İman Nuru ilede İnsan hem kendi mahiyetini tanımakla birlikde onla münasebet içinde bulunanlar ve onları yaratıp bir düzen içinde bulunduranı tanımasına neden oluyor akabinde intisab yani bir bağlanma olduğunu vurguluyor ve sonrasında hem nur hem kuvvet olduğu bahsini anlatıyor ve sonrasında imanın insaniyet boyutundan bahsediyor ve netice olarakda duayı bildiriyor .. Demek imanın binlerce hikmetlerinden vurguladığı bes hikmeti bu ..

Gelelim asıl sorumuza taklidi iman ve tahkiki imana kelime olarak zati cağrışım yapıyor taklidi yani taklid eden ve tahkiki yani tahkik eden uygulayan yaşayan birebir hisseden olduğunu anlıyoruz... Ustad Bediüzzaman Mesnev-i Nuriyede tevhid bahsini anlatırken taklidi ve tahkiki yide aktarıyor mesela diyor ki :

Arkadaş, Tevhid iki çeşit olur:

* Birisi âmiyâne tevhiddir ki, "Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat Onun mülküdür" der. Bu kısım tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu vardır.

* İkincisi hakikî tevhiddir ki, "Allah birdir, mülk Onundur, vücut Onundur, herşey Onundur" der; lâyetezelzel bir itikada sahiptirler. Bu kısım tevhid sahipleri, herşeyin üstünde Cenab-ı Hakkın sikkesini görür ve herşeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar.


Ustad Bediüzzamanın az sözle cok sey ifade ettiğini gayet iyi görmekdeyiz bir örnek verecek olursak :

Diyelimki Ahmet, Mehmet'e gidip yardım istedi ve Mehmet te Ahmeti geri cevirmeyip yardım etti..Ahmet ve Mehmet Allaha inanıyor ve Allahın birliğini kabul ediyorlar ..Gün oluyor Mehmet , Ahmete ben olmasaydım sen ac kalırdın diyerek yapdığı yardımı sölüyor.İşde burada Mehmet Allahın birliğine inandığı halde fikirce gaflete ve dalalete düşmekde.Halbuki rızkı veren Allahdır ve Allah Rezzak sıfatı ile birdir..Ondan başka Rezzak yokdur(Rızık veren).. Halbuki hakiki manada iman eden bir insan Rabbim bizi vesile kıldı ve sana yardım ettirdi der ve demeli cünkü sen eğer inanıyorsan Allah'a elbette hersey ondandır.. ve elbette Ondan başka ilah yokdur ve elbette ancak Ondan yardım dileriz ve Ancak Ona kulluk ederiz sırrına inanmalı ve inandığı gibi yaşamalı (Herşey sebebler dairesindedir ve sebeblerin malikide ancak Allahu tealadır)...Bir başka örnekde ilkokul öğretmeni olan Veli Efendi Allaha inanıyor lakin gece gündüz münasebetini anlatırken dünyanın kendi ekseni etrafında DÖNDÜĞÜNDE gece gündüz Güneş etrafında DÖNDÜĞÜNDE ise mevsimler olustuğundan bahseder... Lakin Ali Efendi bunu anlatırken DÜNYANIN VE GÜNEŞİN aklının olmadığını ve kendisini kontrol edemeyeceğini söler ve derki DÜNYA kendi ekseni etrafında DÖNDÜRÜLDÜĞÜNDE gece gündüz (geceyi size bir örtü yapdık ki dinlenesiniz meali olan ayeti kerime sırrı ile(yoksa hep gunduz olsa hırslı olan bir insan hic dinlenemeyeceğinden bir zaman sonra bunye olarak iflas edeceğinden sıhhati bozulacağından zorunlu olarak gece olmakda ki dinlenelim)(binler hikmetinden biride budur diyebiliriz)) Güneş etrafında DÖNDÜRÜLDÜĞÜNDE mevsimler olusturulur ( en leziz yemek dahi bir zaman sonra bıkkınlık vereceğinden Rabbikerimim mevsimlerle beraber lezzetleri ve görünümleri birbirinden farklı nimetler sunar ki usanc gelmesin..(binler hikmetlerinden biridir)) der...

Bir Kac örnek ile tahkiki ve taklidi imanı acizen acıklamaya calısdım lakin bu sölediklerim belki numunesi dahi olamaz...

Soru:

Risale-i Nurda iman ile ilgili bir kısmında söle denmekde

"İnsan, nur-u İmân ile âlâ-yı illiyyîne çıkar; Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer; Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer." (Sözler - Yirmiüçüncü Söz)

Neden iman olmadan âlâ-yı illiyyîne cıkılmaz mı ? Cennete girilmez mi ? Küfür karanlığından kurtulamaz mı ?
 

tan_dogan

Member
Düzenleyen Lemalar: İman nedir sorusuna cevap verildi Oyunumuzun kuralı nda cevap veren uye soru sorar ve bir sonraki kullanıcı onun sorusunu cevaplar ve bu sekilde devam eder :)
 

yunus44

Active member
Düzenleyen Lemalar: İman nedir sorusuna cevap verildi Oyunumuzun kuralı nda cevap veren uye soru sorar ve bir sonraki kullanıcı onun sorusunu cevaplar ve bu sekilde devam eder :)
 

sel

New member
imanla kainat aydınlanır.geçmiş ve gelecek zamanlar nurlanır..her haliyle aciz,fakir,muhtac ,zayıf olan insan ancak iman kuvvetiyle kainata meydan okuyabilir.imanın nuruyla karanlıktan kurtulabilir..iman intısabdır kufur o bagı keser.İMAN----TEVHİD----TESLİM------TEVEKKUL====SAADET-İ DAREYN dir..demekki iman dan gelen guc kuvvet ve ışık olmadan esfel-i safiline ,cehenneme ve iki cihandada karanlığa mahkumdur...


Soru :

hz.Ali ve gavs-ı azam haz.nur talebelerine NASIL ve NEDEN iltifat etmişlerdir?
 

KaLeM

Active member
Ynt: Soru - Cevap Oyunu

bence iman olmazsa insan insanlıktan çıkar sadece,,ayı illiyine çıkamaz

insanın insanlıktan çıkması nedir ?
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Soru - Cevap Oyunu

yunus44 ' Alıntı:
iki soru var hangisine cevap yazalım :)

ilkine cevap yazıyoruz dolayısıyla KaLem oyunun sartlarıa uymadığı için sorusu iptal :)

Soru :

hz.Ali ve gavs-ı azam haz.nur talebelerine NASIL ve NEDEN iltifat etmişlerdir?
 

yunus44

Active member
Ynt: Soru - Cevap Oyunu

Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar.
Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar.
Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir.
Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz.

soru: Bu zatların iltifatına mazhar olmak için 1-şart ihlas .2.şartı nedir.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Soru - Cevap Oyunu

adese ' Alıntı:
Sadakat mı acaba?

Nedir ki sadakat ?

Cevaben diyebilirim ki :

Evvele ustad Bediüzzaman Risale-i Nurun sair kısımlarında sadakat ve sıdkı beraber kullanmıs..
Hem mesela Hz Ebu Bekir r.a. neden Sıddıkin denmiş sorusuna verilecek cevap bu sorununda cevabı olsa gerek.. Hem Mesela Ustad Bediüzzamanın Risale-i Nurdaki İman Hakikatlerine olan sadakatinin sebebine verilecek olan cevap bu sorununda cevabı olsa gerek...

Hem mesela halk arasında kelplerin sadakatinden bahsedilir , kedilerin ise nankörlüğünden .Acaba Sadık olan kelpler midir ? Yoksa Kediler mi ? Ustad Bediüzzaman 24. sözün haşiyesinde bu konuya söle acıklık getiriyor :

"Hattâ bir gün kedilere baktım; yalnız yemeklerini yediler, oynadılar yattılar. Hatırıma geldi, "Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübârek denilir?" Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarîh bir sûrette, "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyerek, güyâ hatırıma gelen îtirazı ve tahkiri, tâifesi nâmına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi, "Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa tâifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir mûterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?" Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarîh değil, fakat mütefâvit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hır hırları arkasında "Yâ Rahîm" fark edilir. Git gide hır hırları, mırmırları aynı "Yâ Rahîm" olur. Mahreçsiz, fasîh bir zikr-i hazin olur. Ağzını kapar, güzel "Yâ Rahîm" çeker. Yanına gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, "Bir derece işitiyoruz" dediler. Sonra kalbime geldi, "Acaba şu ismin vech-i tahsîsi nedir ve ne için insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisâniyle etmiyorlar?" Kalbime geldi, şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nâzik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilâfına olarak, esbâbı bırakıp yalnız kendi Hâlık-ı Rahîminin rahmetini kendi âleminde ilân ile, nevm-i gaflette olan insanları ikaz ve "Yâ Rahîm" nidâsıyla, kimden meded gelir ve kimden rahmet beklenir, esbâbperestlere ihtar ediyorlar."

Evet O Hz Ebu Bekir r.a. : Mirac meselesini henuz daha Resulu zişan a.s.v. efendimizden duymamısken bile baskalarından duyması ve işitmesine Sadakte Ya Resulallah ( O sölediyse doğrudur= nidasıyla cevap veren durusuyla kazanmamısmıdır Sıdk unvanını..

Hem mesela Ustad Bediüzzamanın Kuranı azimüşşana olan bağlılığı değilmidir Ona Risale-i Nura yazdıran ...

Ahzab Süresi :
8. Tâ ki Allah, sözlerine sadık kalanlara, sadakatlerini sorsun.(6) Kâfirlere ise Biz acı bir azap hazırladık.
(6) Kıyamet gününde, Peygamberlere, ümmetlerinin kendilerine ne cevap verdiklerini sorsun. 4:41 ve 16:84 gibi âyetlerde bu husus belirtilmiştir. Bu arada, ümmetlerinin sapmaları hakkında da peygamberlere soru sorulacağı, meselâ Hz. İsa’ya “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara ‘Beni ve annemi Allah’ın yanı sıra tanrı edinin’ diyen sen misin?” (5:116) sorusunun yöneltileceği de âyetlerden anlaşılmaktadır. Böylece, peygamberlerin sözlerine sadık kaldıkları ve görevlerini eksiksiz ve doğru bir şekilde yerine getirdikleri açığa çıktıktan sonra, onların davetlerini nasıl karşıladıkları konusunda ümmetleri hesaba çekilecektir.
23. Mü’minlerden, Allah’a verdiği söze sadık kalan adamlar da vardır. Onlardan kimi sözünü yerine getirmiş, kimi de sırasını beklemektedir.(9) Onlar, verdikleri sözü hiçbir şekilde değiştirmemişlerdir.
(9) Kimi Allah’ın Resulü ile birlikte katıldığı savaşlarda şehit düşmüş, kimi de şehadet sırasını beklemektedir. (Bk. Buhârî, Tefsir 33:3: Tirmizî, Tefsir 33:2-5.)
24. Allah o sadıkları sadakatleri sebebiyle ödüllendirecek; münafıklara ise dilerse azap edecek, dilerse tevbe nasip edecektir. Gerçekten de Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.


İnşallah bizlerde Hak ve hakikate sadık olur ve o sadakatimiz ile Allahu tealanın muhabbetine ve marifetine ortak oluruz..(amin)

Soru :

İhlas Nedir ?
 
Üst