Dâvûd Aleyhısselamın Soyu:
Dâvûd b.İşâ[1] Aleyhisselâm; Yehûza b.Yâkub, b.İshak, b.İbrahim Aleyhisselâmın soyundandır. [2]
Dâvûd Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Dâvûd Aleyhisselâm: kısa boylu[3], hastalıklı, ak tenli, mavi gözlü, kırmızı yüzlü, ince bacaklı, düz[4] ve az saçlı idi. [5]
Tepesinin saçı dökülüp açılmıştı. [6]
Gür ve güzel sesli, güzel huylu[7], temiz kalbli[8] ve çok anlayışlı idi. [9]
Dâvûd Aleyhisselâmın Hor Görülüşü Ve Kendisine Davar Güttürülüşü:
İsa'nın, Dâvûd Aleyhisselâmdan başka, duvar gibi on iki oğlu daha vardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, kısa boylu ve vücudca, çelimsiz olduğu için, babası İşa, onu, hor görür, insanlar arasına çıkarmaktan utanır, ona, davarlarını güttürürdü.
Onu, Şemûyel Aleyhisselâma da, öteki oğullarıyla birlikte göstermek iste-memişti. [10]
Dâvûd Aleyhisselâmın Davar Güderken Karşılaştığı Haller:
Dâvûd Aleyhisselâm, bir gün[11], babasının yanına gelip[12]:
"Ey Babacığım! Ben, şu sapanımla, attığım her şeyi, muhakkak, vuruyor, yere düşürüyorum!" dedi. [13]
Babası:
"Ey oğulcuğum! Seni, müjdelerim: Allah, senin rızkını, Sapanının içine, koymuştur!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, başka bir gün, yine, babasının yanına gelip
"Ey babacığım! [14] Dağlar arasına girdiğimde, yuvasında duran bir arslana rastladım! Hiç korkmadan, onun üzerine binip kulaklarını tuttum!" dedi[15]
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana verdiği bir hayırdır." dedi. [16]
Dâvûd Aleyhisselâm, yine, başka bir gün de, babasına gelip[17]:
"Ey babacığım! [18] Ben, dağların arasında yürüyüp giderken, Allâhı, Teşbih ediyor (Sübhânallâh!) diyorum.
Hiç bir dağ kalmamak üzere, bütün dağlar, benimle birlikte, Allah'ı Teşbih ediyor, (Sübhânallâh!) diyorlar." dedi.
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana verdiği bir hayırdır." dedi. [19]
Dâvûd Aleyhisselâmın babası, çok yaşlı bir ihtiyardı,
Dâvud Aleyhisselâmın kardeşleri, Câlut'la savaşmak üzre, Tâlut'la birlikte gitmişlerdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, babasının davarlarını gütmek üzere, geride kalmıştı.
İsrail oğullarıyla Amâlıkalar, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmış bulunuyorlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, davarlarını yayarken, kendisine bir ses geldii ki: "Ey Dâvûd! Sen, Câlût'u, öldüreceksin!
Sen, şurada durup ne yapacaksın? Haydi, davarlarını, Rabb'ına, emânet et de, kardeşlerine kavuş!
Tâlût; Câlût'u, öldürecek kimseye, malının yarısını vermeyi ve kızını da, onunla evlendirmeyi va'd etmiş bulunmaktadır!" diyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen, davarlarını, Rabb'ine emânet etti. Gidip babasının yanına vardı.
Babası, ona:
"Sen, davarlarını, ne yaptın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Ben, onlara, en koruyucu Birini, Vekil ettim!" deyince, babası, onun bu sözünden, davarlara, ancak, çoban arkadaşlarından bazısını vekil ettiğini sanmıştı.
Savaşa giden kardeşleri için azık hazırlayıp:
"Ey oğulcuğum! Hemen, kardeşlerinin yanına git. Düşmanları karşısında, onları, güçlendirmek üzere, yaptığımız şeyleri, kendilerine teslim et!
Durumlarını, gör, benim yanıma ve işinin başına dönmekte acele et!" dedi.
Dâvûd Aieyhisselâm, kardeşlerinin azıklarını, asasını, torbasını ve sapanını yüklenip hemen yola çıktı.
Yolda giderken, bir taş:
"Ey Dâvûd! Beni, götür! Senin için -Allah'ın izniyle- Câlût'u, öldüreyim!" diyerek seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, alıp torbasına koydu. Sonra, yoluna devam etti.
Başka bir taş, ona:
"Ey Dâvûd! Beni de, al!" diye seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, İshak'ın taşıyım ki, o, benimle, şunları, şunları, öldürdü!
Ben -Allah'ın izniyle- Câlût'u, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.
Sonra, yoluna devam etti.
Daha başka bir taşa rastladı ki:
"Ey Dâvûd! Beni de, yanına al!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, Yâkub'un taşıyım. Ben -Allah'ın izniyle- Câlût'u, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, onu, nasıl öldüreceksin?" diye sordu. Taş:
"Ben, rüzgârdan, beni -Câlût'un tolgasına ulaştırıp alnına değdirmesi için- yardım etmesini isterim ve onu, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.[20] İşte, Dâvûd Aleyhisselâm; böylece, yolda rastlayıp:
"Ey Dâvûd! Bizi al! Câlût'u, bizimle vurup öldürürsün!" diyerek seslenen üç taşı alıp torbasına yerleştirmişti. [21]
Dâvûd Aleyhisselâmın Câlût'la Karşılaşıp Onu Öldürüşü:
Dâvûd Aleyhisselâm, gelince, Tâlût, Yağ Boynuzunu, onun başına koydu.
Boynuzdaki yağ, kaynamağa başladı.
Dâvûd Aleyhisselâm, yağdan, süründü.
Tennûr'u da, vücûdu, doldurdu. [22]
Buna, Şemûyel Aleyhisselâm da, Tâlût ta, İsrail oğulları da, sevindiler.[23]
Tâlût, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen, Câlût'u, öldürürsen, kızımı, seninle evlendirsem ve ülkemde senin hükmünü de, geçerli kılsam olmaz mı?" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Olur!" dedi.
Tâlût; atını, zırhını ve silahlarını, Dâvûd Aleyhisselâma verdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ata, bindi. Silahlan, kuşandı.
Biraz gittikten sonra, kalbinde, bir büyüklenme ve onurlanma his edince, acele, Tâlût'un yanına döndü.
Tâlût'un çevresindeki kimseler:
"Delikanlı, korktu!" dediler.
Dâvûd Aleyhisselâm, gelip Tâlût'un önünde durdu.
Tâlût:
"Sana, ne hal oldu?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bırak beni de, onunla, istediğim gibi, çarpışayım!" dedi.
Tâlût:
"İstediğini, yap!" deyince, at ve silahlarını, bıraktı. Sapanını, alıp[24] Câlût'a doğru ilerledi.
Câlût: insanların en güçlüsü ve en katı yüreklisi idi. [25]
Başına, ağır bir demir Tolga geçirmiş; irilikte ve güçlülükte benzeri bulunmayan alaca bir ata da, binmişti. [26]
Câlût, Dâvûd Aleyhisselâmı görünce, Allah, onun kalbine bir korku düşürdü. [27]
Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen mi, benimle çarpışmak için karşıma çıktın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet!" dedi.
Câlût:
"Hay oğulcuğum! Köpeğe taş atıldığı gibi, sen de, bana, Sapanla taş mı atacaksın?!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet! Sen, köpekten de, kötüsün!" dedi. [28]
Câlût:
"Ey genç! Geri dön! Seni, öldürmeye acıyorum!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır! Belki, ben, seni öldüreceğim!" dedi. [29]
Câlût kızdı:
"Sen, artık, hakettin: Ben, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bölüştürecek, onlara, yem edeceğim!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bismillah! Belki, Allah, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bölüştürecek, yem edecektir!" dedi. [30]
Hemen, Torbasından bir taş çıkarıp sapanına koydu. Her taşı, çıkarıp Sapanına koyarken: "Bu, Atam İbrahimin ismiyle! Bu, Atam İshak'ın ismiyle!
Bu, Atam İsrail'in (Yâkub'un) ismiyle![31] diyordu. [32] Diğer rivayete göre:
Torbasından ilk taşı alırken: (Bismillâhi İlâh-i İbrahim = İbrahimin İlâhı olan Al-lâhın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi.
İkinci taşı alırkan: (Bismillâhi İlâh-i İshak = İshak'ın İlâhı olan Allah'ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına, yerleştirdi.
Üçüncü taşı alırken: Bismillâhi İlâh-i Yâkub = Yâkubun İlâhı olan Allah'ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi. [33]
Dâvûd Aleyhisselâm, elini, Sapanın içine soktuğu zaman,'[34], koymuş olduğu üç taşın, bir taş halıne geldiğini gördü.[35]
Yüce Allah, Meleklerine, Vahy edip:
"Kulum Davud'a, yardım ediniz!" buyurdu. [36]
Dâvûd Aleyhisselâm, Sapanına koyup attığı üçüzlü taşla, Câlût'u, iki gözünün arasından vurdu!
Taş, Câlût'un başını, delip arkasından çıktı. [37] Câlût'u, ölü olarak yere düşürdü. [38] Ve değdiği, herkesi de, öldürdü. Câlût'un ordusu, bozguna uğradı. [39]
Tâlût; düşmanına karşı, Allah'ın yardımıyla muzaffer olarak İsrail oğullarıyla birlikte savaş meydanından ayrıldı[40]
Tâlût, kızını, Dâvûd Aleyhisselâmla evlendirdi. [41] Servetinin yarısını da, ona, verdi[42]. Mülkünde Onun Mührünü de, geçerli kıldı. [43]
Başka rivayete göre: Tâlût, yönetimin üçte birini de, Dâvûd Aleyhisselâma bıraktı.[44]
Tâlût'un Dâvûd Aleyhisselâmı Kıskanarak Öldürmeğe Kalkışı:
Halkın, Dâvûd Aleyhisselâma meyledip sevgi göstermeğe başladıklarını görünce, Tâlût'un, kıskançlığı tuttu, onu, öldürmeğe kalktı. [45]
Fakat, Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâmı, onun sû-i kasdinden korudu. [46]
Dâvûd Aleyhisselâm, ona, mukabelede bulunmaktan[47], onun mülkünde ona, kıskançlık göstermekten kaçındı. [48]
Ona:
"Allah, Davud'a rahmet etsin!
O, benden daha hayırlıdır!
Ben, fırsat bulunca, onu, öldürmeğe kalkıyorum!
Halbuki, o, fırsat bulunca, beni, öldürmekten el çekiyor!" dedirtti. [49]
Tâlût, en sonunda, yaptıklarına pişman olup Şemûyel Aleyhisselâmın kabrine giderek tevbe etmiş, oğulları ile birlikte katıldığı savaşta öldürüldükten sonra, Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarının yönetimini, tamamı ile ele almış[50], işi, gittikçe, büyümüştür. [51]
Sanıldığına göre: Dâvûd Aleyhisselâmın hükümdarlığı; Rum kralı Dakyanus ve Eshab-ı Kehf zamanında[52], Keyhusrev b.Syavş'in asrında idi. [53]