Meleklere iman

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Melekler ruh gibi lâtif ve nuranî varlıklar olup asıl vasıfları Allah tarafından bilinen ve büyük sahib olan Allah'ın kullarıdır. Meleklerin bir kısmı daima ibadet ve zikirle uğraşır. Bir kısmı da yer ve göklerde pek çok görevlerle meşgul olurlar.
Melekler yemekten, içmekten, evlenmekten, doğup doğurmaktan beridirler. Değişik şekillere girmeye kaabiliyetleri vardır. Yüce Allah'ın emirlerine asla isyan etmezler. Görevlerini emredildikleri şekilde aynen yaparlar. Kıyamete kadar kudsiyet içinde yaşayıp manevi bir zevk ile vakit geçirirler.

Müminler meleklerin varlığına iman etmekle yükümlüdürler. Onların varlığı aslında mümkün olan şeydir. Gerçekte varlıkları ise, bütün Peygamberler ve onlara verilen Kitablar tarafından bildirilmiştir. Artık melekleri inkar, bütün peygamberleri ve kitabları inkat etmek sayılacağından onları inkar asla caiz olmaz. Bundan dolayıdır ki, öteden beri meleklerin varlığına bütün milletler iman edegelmiştir. Onun için meleklere iman etmek, bizim dinimizde de şarttır.


Meleklerin varlığını bütün peygamberler ve bütün semavî kitablar haber vermişlerdir. Bu alemde bizim bildiğimiz ve nice bilmediğimiz gizli-aşikar yaratıklar vardır. Bugün varlıkları keşfedilmiş veya henüz keşfedilmemiş nice kuvvetler mevcuttur. Hatta akıl ve şuura sahip olup gözle görülmeyen "Cin" adlı yaratıklar vardır. Onların varlığını peygamberler ve kitablar bildirmiştir. Onların da insanlar gibi bir kısmı mü'min, bir kısmı kafirdir.


Akla ve şuura, kuvvet ve kudrete sahib varlıkların yalnız insanlardan olduğunu söylemek, koca kainatın yaratıcısı olan Yüce Allah'ın kudret ve büyüklüğünü düşünmemekten ileri gelir. Bir şey gözle görülmediğinden ve duygularımızla anlaşılmadığından dolayı o inkar edilemez. Nitekim kendi ruhumuzu ve vicdanımızı görmediğimiz halde bunları inkar edemiyoruz.


Bu kainatın büyüklüğü karşısında küçük bir parça yerinde sayılan yeryüzünde cins ve şekilleri anlatılamayacak kadar canlı varlıklar yaşamakta iken, başka bildiğimiz ve bilmediğimiz alemlerde bizim yaratılışımıza aykırı biçimde akıllı ve şuurlu yaratıkların bulunmadığı nasıl söylenebilir?
 

Sergerdan

Well-known member

Hem hayat, "melâikeye imân" rüknüne dahi bakar, remzen ispat eder. Çünkü, mâdem kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyâde intişâr eden ve kıymettarlığı için nüshaları teksir edilen ve zemin misafirhânesini gelip geçen kafilelerle şenlendiren zîhayatlardır; ve mâdem küre-i arz bu kadar zîhayatın envâıyla dolmuş ve mütemâdiyen zîhayat envâlarını tecdid ve teksir etmek hikmetiyle, her vakit dolar boşanır ve en hasis ve çürümüş maddelerinde dahi kesretle zîhayatlar halk edilerek bir mahşer-i huveynât oluyor; ve mâdem hayatın süzülmüş en sâfî hulâsası olan şuur ve akıl ve latîf ve sabit cevheri olan ruh, küre-i arzda gayet kesretli bir sûrette halk olunuyorlar, âdetâ küre-i arz, hayat ve akıl ve şuur ve ervâh ile ihyâ olup öyle şenlendirilmiş. Elbette küre-i arzdan daha latîf, daha nurânî, daha büyük, daha ehemmiyetli olan ecrâm-ı semâviye, ölü, câmid, hayatsız, şuursuz kalması imkân haricindedir.

Demek, gökleri, güneşleri, yıldızları şenlendirecek ve hayattar vaziyetini verecek ve netice-i hilkat-i semâvâtı gösterecek ve hitâbât-ı Sübhâniyeye mazhar olacak olan zîşuur, zîhayat ve semâvâta münâsip sekeneler, herhalde sırr-ı hayatla bulunuyorlar ki, onlar da melâikelerdir.
 
Üst