Bütün kainat Bismillah der

mihrimah

Well-known member
“Bismillahir rahmanirrahim” Kur’an’ın başlangıç ifadesidir. Kur’an, besmeleyle; besmele de “b” harfiyle başlar. Rabb’imiz (cc) Kur’an’ında bize kendini tanıtırken bütün isim ve sıfatlarının inceliklerini, haşmetini de öğretir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: Kur’an’ın o kadar ilginç ve kapsamlı bir üslubu vardır ki, bir tek sûre, kâinatı dahi içine alan Kur’an okyanusunu ihtiva eder. Bir tek âyet, o sûrenin gizli hazinelerini içine alır. Âyetlerin çoğu, her birisi birer küçük sûre; sûrelerin çoğu, her birisi birer küçük Kur’an gibidir. Bu büyük bir lütuftur ve güzel bir kolaylıktır. Çünkü herkes, her vakit Kur’an’a muhtaç olduğu halde, ya tembellikten veya başka sebeplerden dolayı, her vakit bütün Kur’an’ı okumaya fırsat bulamayanlar Kur’an’dan mahrum kalmaması için, her bir sûre birer küçük Kur’an hükmüne, hattâ her bir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. Hattâ Kur’an Fâtiha’da, Fâtiha dahi besmelede derc edilmiş olduğuna ehl-i keşif müttefiktirler. Şu hakikate delil ise, ehl-i tahkikin alimlerin bu konudaki fikir birliğidir. (Bkz: Sözler, 25. Söz (Beşinci Lem’a Birinci Işık)

Her hayırlı işe başlarken okunan “Besmele”, “Ben bir ‘hiç’ hükmündeyim. Bu işi de kendim için değil, Allah rızası ve O’nun izni ve adına yapıyorum” demektir. O’nun “rızası, izni ve adı” ile yapınca kötü bir şey yapmak söz konusu olamaz. Kainat her zerresi ile “besmele” ile hareket ettiğinden, “besmeleyi” tanır, besmeleli kulları varlık âlemi sever, bu şuurla çekilen besmeleyle başlanan bir işin başarısız olması nâdirattandır. Besmele, âlemin ve Kur’anî hakikatlerin kapılarını açan bir anahtardır.
Besmele, rahmet hazinesinin dünyada ve ahirette en birinci anahtarı, halis şükür ve sâfi hürmetin tercümanı ve unvanı, Hakk katında makbul bir şefaatçi, Rahmet arşına yetişmek için bir miraç vesilesidir. Besmele, Kur’an’da ayet olarak bir yerde, Hz. Süleyman’ın (as) gönderdiği mektup hakkında geçer. (27/30). “İnnehü min Süleymâne ve innehü bismillahirrahmanirrahim”. “O Süleyman’dandır ve o bismillahirrahmanirrahimdir.”

Mustafa AYDIN
 

topraktoprak

Well-known member
Bütün Kainat Bismillah Der

“Bismillahirrahmanirrahim” Kur’an’ın başlangıç ifadesidir. Kur’an, besmeleyle; besmele de “b” harfiyle başlar. Rabb’imiz (cc) Kur’an’ında bize kendini tanıtırken bütün isim ve sıfatlarının inceliklerini, haşmetini de öğretir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle: Kur’an’ın o kadar ilginç ve kapsamlı bir üslubu vardır ki, bir tek sûre, kâinatı dahi içine alan Kur’an okyanusunu ihtiva eder. Bir tek âyet, o sûrenin gizli hazinelerini içine alır. Âyetlerin çoğu, her birisi birer küçük sûre; sûrelerin çoğu, her birisi birer küçük Kur’an gibidir. Bu büyük bir lütuftur ve güzel bir kolaylıktır. Çünkü herkes, her vakit Kur’an’a muhtaç olduğu halde, ya tembellikten veya başka sebeplerden dolayı, her vakit bütün Kur’an’ı okumaya fırsat bulamayanlar Kur’an’dan mahrum kalmaması için, her bir sûre birer küçük Kur’an hükmüne, hattâ her bir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. Hattâ Kur’an Fâtiha’da, Fâtiha dahi besmelede derc edilmiş olduğuna ehl-i keşif müttefiktirler. Şu hakikate delil ise, ehl-i tahkikin alimlerin bu konudaki fikir birliğidir. (Bkz: Sözler, 25. Söz (Beşinci Lem’a Birinci Işık)

Her hayırlı işe başlarken okunan “Besmele”, “Ben bir ‘hiç’ hükmündeyim. Bu işi de kendim için değil, Allah rızası ve O’nun izni ve adına yapıyorum” demektir. O’nun “rızası, izni ve adı” ile yapınca kötü bir şey yapmak söz konusu olamaz. Kainat her zerresi ile “besmele” ile hareket ettiğinden, “besmeleyi” tanır, besmeleli kulları varlık âlemi sever, bu şuurla çekilen besmeleyle başlanan bir işin başarısız olması nâdirattandır. Besmele, âlemin ve Kur’anî hakikatlerin kapılarını açan bir anahtardır.

Besmele, rahmet hazinesinin dünyada ve ahirette en birinci anahtarı, halis şükür ve sâfi hürmetin tercümanı ve unvanı, Hakk katında makbul bir şefaatçi, Rahmet arşına yetişmek için bir miraç vesilesidir.

Besmele, Kur’an’da ayet olarak bir yerde, Hz. Süleyman’ın (as) gönderdiği mektup hakkında geçer. (27/30). “İnnehü min Süleymâne ve innehü bismillahirrahmanirrahim”. “O Süleyman’dandır ve o bismillahirrahmanirrahimdir.”
 

zerrat

Well-known member
Cevap: Bütün Kainat Bismillah Der

b424.gif
-1-

b425.gif
-2-

b426.gif
-3-

Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtiyle, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü, ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim "Sekiz Söz"ü, biraz uzunca, nefsime demiştim. Şimdi, kısaca ve avâm lisânıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.


BİRİNCİ SÖZ

Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:
Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himâyesine girsin -tâ şakîlerin şerrinden kurtulup, hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır.



1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
2- Ve sâdece O'ndan yardım dileriz.
3- Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.), onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm olsun.

İşte böyle bir seyahat için iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi; diğeri mağrur. Mütevâzii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kâtıü't-tarîka rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def' olur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nâm ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Dâimâ titrer, dâimâ dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir, şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübârek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nâmına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun nâmına, devlet nâmına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: "Bütün mevcudât lisân-ı hal ile, "Bismillâh" der." Öyle mi?


Evet. Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nâmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi,
b427.gif
-1- emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı, -2-
b428.gif
âyetini okuyorlar."



1- "Asânı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.)
2- Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi: 69.)


Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.
Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap: Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta "Bismillâh" zikirdir. Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.

Birinci Söz
 
Üst