100 şehit sevabı kazanmak

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: "Men temesseke bisünnetî inde fesâdi ümmetî felehû ecru mieti şehîdin." Yani, "Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir."

Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına ink¨lap eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.

Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.

İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.

Lemalar; 54
 

zeyhak_

Well-known member
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ




لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُوءْمِنِينَ رَوءُفٌ رَحِيمٌ
( (size içinizden öyle bir peygamber geldiki, sizin sıkıntıya uğramanız O'na pek ağır gelir.O size çok düşkün,mü'minlere çok şefkatli,çok merhametlidir.(tevbe suresi 128)

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ (de ki; eğer Allahı seviyorsanız bana uyunki Allah da sizi sevsin (al-i imran suresi 31)
(Lem'alar )

مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ
Yani:

"Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir."

(11.lem a Lem'alar )




اَللَّهُمَّ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَ السُّنَّةِ السَّنِيَّةِ
(Allah'ım bizi sünneti seniyyenin ittibaı ile rızıklandır)

Yani: "Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." Evet Sünnet-i Seniyeye ittiba, mutlaka gayet kıymetdardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymetdardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyenin küçük bir âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-aşina nazarıyla görmüş ki:
Âl-i Beyti, Âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek.
Âlem-i İslâmın bütün tabakatında
kemalât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak.

ümmet-i Muhammediyede de (A.S.M.) vezaif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesalikinde Enbiya-i Benî-İsrail gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (A.S.M.) görmüş. Onun için قُلْ لاَ اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبَى demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş. Bu hakikatı teyid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: "Size iki şey bırakıyorum.
Onlara temessük etseniz, necat bulursunuz.
Biri: Kitabullah,
biri: Âl-i Beytim.
" Çünki Sünnet-i Seniyenin menbaıve muhafızıve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Âl-i Beyttir.





İşte bu sırra binaendir ki; Kitab ve Sünnete ittiba ünvanıyla bu hakikat-ı hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı: Sünnet-i Seniyesidir. Sünnet-i Seniyeye ittibaı terkeden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.
(4. lem'a Lem'alar )

Evet Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim,
iltizam ve
tarafgirlikte çok ileridedirler.
Çünki İslâmiyete fıtraten,
neslen ve
cibilliyeten tarafdardırlar.
Cibillî tarafdarlık zaîf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatlı, gayet şanlı, bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikata tarafdarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedahe hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı?
Ehl-i Beyt,
işte bu şiddet-i iltizam ve
fıtrî İslâmiyet cihetiyle
Din-i İslâm lehinde edna bir emareyi,
kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder.
Çünki fıtrî tarafdardır.
Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.
(4. lem'a Lem'alar )

Birinci Mes'ele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür:
Akvali,
ef'ali,
ahvalidir.
Bu üç kısım dahi, üç kısımdır:
Feraiz,
nevafil,
âdât-ı hasenesidir.
Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var;
terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir.
Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir.
Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur.
Fiilinde ve ittibaında azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid'a ve dalalettir ve büyük hatadır.
Âdât-ı seniyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gayet müstahsendir.
Çünki herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye bulunduğu gibi,
mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer.
Evet madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) mehasin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil'ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu'cizatın delaletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemalâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur'an-ı Hakîm'in hakaikının tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil Ve ve bir mürşid-i ekmeldir.madem semere-i ittibaıyla milyonlar ehl-i kemal, meratib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır.
Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel nümunelerdir
ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir
ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır.
Bahtiyar odur ki,
bu ittiba-ı Sünnette hissesi ziyade ola.
Sünnete ittiba etmeyen,
tenbellik eder ise, hasaret-i azîme;
ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme;
tekzibini işmam eden tenkid ise, dalalet-i azîmedir.
(11.lem'a 11. nükte Lem'alar )


Sünnet-i Seniyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve Şeaire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cem'iyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cem'iyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.


Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesail-i şeriatla sünnet-i seniye düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet nâfi' birer devadır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli mes'eleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risalelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum. Bu davamda tereddüd edenler, Risale-i Nur eczalarına müracaat edip baksınlar.
(11. lem'a Lem'alar )

Sünnet-i Seniyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek,
ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur.
Ona bilfiil olmasa da,
binniyet,
bilkasd
tarafdarane ve
iltizamkârane talib olmak,
herkesin elinden gelir.
Farz ve vâcib kısımlara zâten ittibaa mecburiyet var. Ve ubudiyetteki müstehab olan
Sünnet-i Seniyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var.
Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Âdât ve muamelâttaki Sünnet-i Seniye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat Habibullah'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır.
(11. lem'a Lem'alar )


Öyle de mana-yı işarîsiyle der ki: Ey insan ve ey insanın reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni bırakıp fena yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden müfarakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terkedip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalalet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme! De ki: Cenab-ı Hak bana kâfidir. Madem o var, herşey var...........
................. Ve dalalete düşenlere bedel, tarîk-ı hakkı takib edecek muti' kullarını gönderebilir. Madem öyledir, o herşeye bedeldir. Bütün eşya, birtek teveccühüne bedel olamaz! der.


(11. lem'a Lem'alar )



Evet Cenab-ı Hakk'a iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâ-şübhe Habibullah'ın gösterdiği ve takib ettiği yoldur.


... Muhabbetullah varsa, netice verir ki: Habibullah'ın Sünnet-i Seniyesine ittibaı intac eder.

Elhasıl: Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.





İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibaa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin.




İşte böyle hakikat ve şeriatın bir kahramanı olan bir zâtın bu hükmü gösteriyor ki: Sünnet-i Seniye,
saadet-i dâreynin temel taşıdır
ve kemalâtın madeni
ve menbaıdır.
 
Üst