Risâle-i Nur’un bir prensibi olarak şefkat

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Said Nursî, Risâle-i Nur’un dört esasından birisinin de şefkat olduğunu söylemektedir. Ona göre şefkat, insanı Allah’ın Rahim ismine ulaştırmaktadır. (Nursî, Sözler, s. 438.) Bediüzzaman’ın “acz, fakr, şefkat ve tefekkür”den oluştuğunu söylediği Risâle-i Nur mesleği, aşkı esas alan diğer mesleklerden daha umumidir ve cadde-i kübradır. Bu yolun cadde-i kübra olmasında “şefkatin çok büyük bir rolü” vardır. Aslında şefkat, acz, fakr ve tefekkürle de yakından ilişkilidir. Çünkü şefkat Cenâb-ı Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. Rahmet ise acz ve fakr içindeki bütün canlı varlıkların yardımına koşmaktadır. Onların dünyevî ve uhrevî ihtiyaçlarını giderici bir özellik taşımaktadır. Allah’ın insanlara kâinattaki her şeyi musahhar etmesi, O’nun şefkatini göstermektedir. Onun bu şekildeki şefkati ise ancak tefekkür ile anlaşılacak bir durumdur. Bu durumda Risâle-i Nur’un en önemli bir esası olan şefkatin tefekkür ile yakından ilişkisi olduğu görülmektedir. Kur’ân da bizi, şefkatin tezahürleri olan ihsan ve ikramlar üzerinde düşünmeye teşvik ediyor. Said Nursî’nin bu esasları Kur’ân’a dayandırması da bu açıdan düşünülmelidir. Halbuki tasavvufun vahdet-i vücut boyutunda “aşk” sözkonusudur. Aşkta bir içe kapanma, sadece Allah’ın kendisine odaklanma ve O’nun kâinattaki isimlerinin tecellilerini görmezden gelme vardır. Yani Kur’ân’ın bizi teşvik ettiği tefekkür boyutu yoktur. Bu yüzden umumî değil, hususî kalmaktadır.
Said Nursî’ye göre şefkat, aşktan daha keskin, parlak, ulvî ve nezihtir ve pek geniştir. Bir kişi şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, canlı varlıklara şefkat duyar. Böylece Rahim isminin ihatasına bir nevi ayinedarlık eder. (Nursî, Mektubat, s. 35) Çünkü Allah’ın Rahim ve Rahman isimleri bütün insanlığı kapsıyor. Bu isimlerin tecellisi olarak Allah herkese ayırım yapmadan rızkını veriyor. Kendisine yönelen herkesi affediyor. Dolayısıyla bu isme mazhar olan kişi, sadece kendisini ve kendi çocuğunu değil, bütün çocukları, insanları ve varlıkları sevmek durumundadır. Tasavvufun “vahdet-i vücud” anlayışında esas alınan aşk ise, yalnızca sevilen kişiye nazarları hasretmeyi netice vermektedir. Bu anlayış herkesi ve her şeyi sevdiğine feda eder. Bu bakımdan aşkın her nevi bencilcedir. Diğer taraftan şefkat halistir, karşılık istemez. Halbuki aşk ücret ister. Mukabele talep eder. (Nursî, Mektubat, s. 35)
Risâle-i Nur vasıtasıyla Kur’ân’a talebe olan bir kişi, Rahim isminin tecellisine mazhar olarak, sadece kendisinin ve çocuklarının imanlarını kurtarmak için çaba sarf etmez. Tıpkı Nursî gibi, insanların yanıp tutuşan imanları karşısında gözünde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu olur. Böyle bir kişi yaptığı hizmetten de bir karşılık beklemez, ücret talep etmez. İhlâsla çalışır.
Şefkate mazhar olan kişiler, aynı zamanda affedici olurlar. Bu af hem iman kardeşleri içindir, hem de diğer insanlar içindir. Said Nursî’nin şefkatin bu tezahürünü hayatının her safhasında gösterdiğini görüyoruz. O, kendisine eziyet edenleri de affetmiştir.
Ona göre bir kimsenin hatasından dolayı onun yakınlarını ve içinde bulunduğu toplumu zarara uğratmak şefkatle bağdaşmaz. Bunun yanında bir insana sadece bir hatasından dolayı düşmanlık beslemek de şefkatin önemli bir boyutunu temsil eden sevgi ve kardeşliğe aykırıdır.
Şefkatin tezahürlerinden birisi de sabırdır. Anneler sabırlıdır. Çünkü onlarda şefkat mükemmel derecede yansımaktadır. Şefkate mazhar olan kişi de sabırlı olan kişidir. Bu musibetlere, karşılaştığı zorluklara karşı sabrı ifade etmektedir.
Sonuç
Tekrar baştaki tariflerden birisine dönecek olursak, şefkat eden kişi şefkat ettiği kişiyi sever ve onun başına bir şey gelmesinden korkar. Allah, Rahim ve Rahman isimleriyle şefkatli olduğunu gösteriyor. Yüce Allah bu mukaddes şefkati ile insanlar arasında ayırım yapmadan onların acz ve fakrlarına binaen her türlü ihtiyaçlarını gideriyor. Yarattığı şuurlu, akıllı ve irade sahibi insanların da rahmetinin tecellilerine ebedî olarak mazhar olmalarını istiyor. Bu yüzden onları azabıyla korkutup, Cennetiyle müjdeliyor. Burada insanın iradesi söz konusu olduğu için Yüce Allah’ın gösterdiği iki yoldan birini seçme özgürlüğü rol oynuyor. Ama Allah, insanın iradesiyle O’nun her şeyi kuşatan rahmet ve şefkatine mazhar olmalarını istiyor. İşte bu yüce şefkatin en güzel tezahürü annelerde gözüküyor. Annelerin şefkati halis, ücret taleb etmeyen, mükemmel, şartsız, bencil olmayan ve fedakâr ve cesur, sabırlı bir şefkat ve sevgidir. Annenin şefkatinin gerçek bir şefkat olması, onların şefkatlerini doğru bir şekilde kullanmalarına bağlıdır. Şefkati doğru bir şekilde kullanmak, üzerlerinde titredikleri çocuklarının sadece dünya hayatında tehlikelerden uzak kalmasına çalışmak değil, ebedî hayatlarının kurtulması için de gerekli fedakârlıkları yapmayı gerektiriyor. Risâle-i Nur’un ortaya koyduğu şefkat de Allah’ın mukaddes şefkat ve rahmetinin tecellisine mazhar olan annelerin karşılık beklemeyen şefkati gibi olmak durumundadır. Kur’ân’a talebe olan bir kimse insanlar arasında ayırım yapmamalı, herkese bu hakikatleri ulaştırmak için çalışmalı, onların imansız gitmelerinden korkmalı ve bu yüzden onlara şefkat etmeli, bencil davranmamalı, affedici ve sabırlı olmalıdır.

Köprü Dergisinin 86. sayısından kısaltılarak alınmıştır.
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Üçüncü Nokta: Mahpuslara şefkatkarane hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve mânevî yaralarına tesellilerle merhem sürmekte, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar, o gardiyan ve gardiyan ile beraber dahilde ve hariçte çalışanların-bir sadaka hükmünde-defter-i hasenâtına yazılır. Hususan musîbetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garip olsa, o sadaka-i mâneviyenin sevâbı çok ziyâdeleşir.
İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır; tâ ki, o hizmeti, lillâh için olsun. Hem, bir şartı da, sadâkat ve sefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.

on üçüncü söz de geçen bu kısmı ilk okuduğum da çok acip gelmişti cünkü bu hususta ihlasın luzumunu biliyordum fakat şefkatin ihlası iktiza ettiğini bilmiyordum bu nokta da bile esas ''şefkat ''olmalı..

acz,fakr,şefkat ve tefekkür...Risale-i Nur da ve talebelerin de tecelli-i Azam
 
Üst