Said Nursî ve Nur Talebeleri Risâleleri nasıl okurlardı?

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Risâle-i Nur eserlerinin yazarı Bediüzzaman Said Nursî kendi eserlerini acaba kaç defa okumuştur? Günde kaç sayfa risâle okurdu? Peki risâleleri nasıl okurdu? Lâhikalardan ve son şahitlerden anladığımıza göre bu soruların cevabını vermeye çalışalım.

Bediüzzaman Said Nursî'nin yakın talebelerinden merhûm Bayram Yüksel Ağabey "Boş vakit geçirmezdi" derdi. Ona göre, Üstad, "Hiçbir zaman mübarek vaktini boş geçirmez, ya okur, ya tashihle meşgul olur veya okutturur, dinlerdi."

Yine ona göre, Bediüzzaman, "Sadece Risâle-i Nur'la meşgul olurdu." Devamla, "Üstadımız, Risâle-i Nur'un hizmetini herşeye tercih ederdi. Hiçbir zaman başka kitaplarla meşgul olduğunu görmedik. Daima Risâle-i Nurların neşri, telifi, tashihi, okuması, yazması ve lâhika mektupları gibi hizmetlerle meşgul olurdu" derdi.

Yorumunu ise şöyle yapardı: "Bakın, ben başka kitaplarla meşgul olmuyorum. Siz de Risâle-i Nur'dan başka kitaplarla meşgul olmayın. Risâle-i Nur size kâfîdir." Merhum Bayram Ağabeyle ilgili diğer hatıralarımızı başka yazılara bırakıyorum.

Nur Talebeleri risâleleri kaç defa okumuşlardır?

Peki Risâleleri nasıl okurlardı?

Said Nursî risâlelerin, Nur Talebeleri de Üstadın aynası diyebilir miyiz?

Bu soruların cevaplarını, Bediüzzaman'ın bazen "Nur Kumandanı", bazen "Kur'ân Aşığı" diyerek hitap ettiği Refet Ağabey'den öğrenmeye çalışacağız.

Refet Ağabey dershanemize geldiğinde, "Ders yapalım mı?" dediğimizde, memnuniyetle karşılardı. "Nereden okuyalım?" dediğimizde tercih yapmazdı. Hepsini dinlerdi. Biz de haşir ve kader gibi ağır konuları seçerdik. Sözü haşir meselesine getirmek için de,

"Haşir Risâlesinden okuyalım mı?" dediğimizde ise,

"Muğlaktır, ama okuyun" derdi. "Muğlak" demesi çok tatlı ve çok hoştu. Farklı bir telâffuzu vardı.

Haşir ve kader gibi konular muğlaktı. Yani anlaşılması biraz zordu. Bu arada Üstad'la arasında geçen konuşmayı sorardık. O da bizi kırmaz ve anlatmaya başlardı:

"Haşir meselesi, muğlaktır. Bir gün Üstad'a, "Onuncu Söz'ü anlamıyorum" dedim. Üstad da sordu: "Onuncu Sözü kaç defa okudun?" Ben de "on defa" dedim. Üstad, "Kardaşım ben yüz defa okumuşum, daha da okuyorum." Sorduğuma utandım. O kendi yazdığı kitabı bu kadar okursa, biz kaç defa okumalıyız? Tekrar okumaya başladım."

Refet Ağabeyden yolculuk sırasında nasıl risâle okuduğunu sorduğumuzda ise, kitabı eline alıp göstererek anlatmaya başladı:

"Otobüse, dolmuşa veya vapura binince risâleyi açıp okumaya başlardım. Kitabı yukarı kaldırırdım."

"Kitabı niçin yukarı kaldırıp okuyorsunuz?"

"Böylece yanımdakilere ve arkamdakilere de kitabı okutmuş olurdum."

"Sayfa bitince ne yapardınız?"

"Göz ucuyla takip ederek yanımdakilerin de sayfayı bitirmelerini beklerdim."

Nurlara büyük bir sadakatle bağlanan Refet Ağabey, "Risâle-i Nur'un en bariz hâsiyeti, usandırmamak; yüz defa okunsa, yüz birinci defa yine zevkle okunabilir" derdi. Bu sözü Üstad'a yazdığı bir mektupta da ifade etmiştir. Bediüzzaman da ona, "Pek doğru demiş" diyerek karşılık vermiştir (Kastamonu Lâhikası, s. 166).

Üstad Said Nursî ve talebelerinin hayatları böyle geçmiş.

Önce tekniğe meydan okurcasına risâleleri, altı yüz bin nüshayı elle yazmışlar.

Sonra teksir makineleriyle çoğaltmışlar. Arkadan matbaalarda basmışlar.

Okumuşlar, okutmuşlar&

Bütün olumsuz şartlara rağmen!.

Yollar dikenlerle döşenmiş ve ayağınız çıplak olsa, o yollardan geçmek zorunda olsaydınız, ne yapardınız?..
 
Üst