2) Farz ve Nafile İbadetlerin Muntazaman Sürdürülmesi

Eyvàh!

Well-known member
2) Farz ve Nafile İbadetlerin Muntazaman Sürdürülmesi

'Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) Biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç ancak takvâ iledir.' (Tâ-hâ, 20/132)

Hangi şartlar altında olursa olsun anne-baba dinî vazifelerinde kusurda bulunmamalıdırlar ve çocuk, kullukla alâkalı hususlarda hiçbir eksiklik müşahede etmemelidir. Kâinatın Efendisi'nin (sallallahu aleyhi ve sellem) hiç terk etmediği teheccüd namazı, hususî evrâd u ezkârı, gece kalktığında okuduğu hususî duaları vardı. O bu evrâd ve ezkârı vaktinde ifa etmediği zaman, kazası gerekmediği hâlde âdeta kaza ederdi. Böylece evin içinde ve dışında başlatılan bir ibadetin hiçbir şekilde terk edilmediği gayet net olarak ortaya konmuş olurdu.

Sahabi, başlatılan bir ibadetin daha sonraları da devam ettirilmesi gerektiğini çok iyi anlamıştı. O dönemin âbid ve zâhidlerinden sayılan Abdullah ibn Amr ibn Âs her gün oruç tutmak ve sabaha kadar namaz kılmak istiyordu. Dahası, babası evlendirdiği zaman, günlerce hanımının yanına gitmemişti. Bu durumu hanımı, kayınpederi vasıtasıyla Aleyhissalâtü ve's-Selâm'a şikayet mahiyetinde intikal ettirince Abdullah ibn Amr ibn Âs, Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin huzuruna gitme mecburiyetinde kalmış ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), hanımının yanına gitmediğinden ötürü ona itapta bulunmuştu. O gün Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ondan farzların dışındaki ibadetlerini azaltmasını istiyor; o ise daha fazla ibadette ısrar ediyor ve 'Daha fazlasını yapabilirim ya Rasûlallah' diyordu. Nihayet Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) onu, bir gün oruç tutup bir gün yemeye; gecenin sülüsünü (üçte birini) yatıp bir diğer sülüsünü ihya etmeye ikna etti. Ancak bu muhterem sahabinin, yaşlandığı zaman başka bir sahabiye -Buhari ve Müslim'de- şöyle dediğini[3] görüyoruz: 'Keşke Rasûlü Ekrem'in (sallallahu aleyhi ve sellem) dediğini kabul etseydim. Çünkü yaşlanınca bu şekilde devam ettirmek oldukça zor. Ama yine de nafile olarak yaptığım şeyleri aksatmak istemiyorum. Beni nasıl bıraktıysa Allah Rasûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle bulmasını isterim.'[4]

Abdullah b. Amr iyi bir örnektir; insan itiyat hâline getirdiği ibadetleri terk etmemelidir. Zaten Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de, sahih bir hadislerinde: 'İbadetin en faziletlisi az bile olsa devamlı olandır.'[5] buyuruyor. Şayet gücümüz yetmiyorsa, belli bir süre sonra çocuğun gözünden düşmemek için, farzların dışında yapabileceğimiz miktarla iktifa etmeliyiz. Sadece farzları, sünnetleri yapabiliyorsak, onlarda kusur etmemeliyiz. Şayet teheccüde başlamışsak onu mutlaka devam ettirmeliyiz. Vitr-i vâcibi, çocuğun gözü önünde kılmak icap ediyorsa öyle yapmalı, gece kalkıp kılınması müessir olacaksa gece eda edilmeli. Evvâbin, işrak ve duhâ namazlarını kılıyorsak, aksatmamalıyız; aksatmamalıyız ki çocuk, 'yapılan bu şeyler bazen de terk edilebiliyor' zehabına kapılmasın. Böylece, ibadetlerdeki ciddiyet onun benliğine mâl olsun; mâl olsun da sizin o konudaki kusurlarınızdan dolayı sizi ikaz etsin. Evet 'İşrakı kılıyor, duhâyı terk ediyorsun babacığım!' diyebilmelidir. Ayrıca, yapılan ibadetler ciddî bir huşû ve olabildiğine bir saygı içinde yerine getirilmelidir; getirilmelidir ki, çocuğun şuuraltı bu olumlu şeylerle mamur hâle gelsin.

Buraya kadar belirtmeye çalıştığımız hususlar, bizim gibi düşünenler içindir. Evet eğer çocuklarımızın duygulu, hisli, dindar, şuurlu, akıllı ve İslâm'ı öğrenmelerini arzu ediyorsak, bizce bu işin yolu budur. Her şeye kendi yoluyla ulaşılır; böyle yürünürse netice elde edilir. Değişik bir ifade ile; çocuğun doğru yolda bulunmasını ve bir yaşama yöntemi olmasını arzu ediyorsak, bizim de bir yolumuz, yöntemimiz olmalıdır. Düşünce ve davranışlarımız her zaman aynı olmalı ki, çocuk da aynı şeyleri görerek hep aynı şeylerle meşbû bulunsun. Bunların yerine getirilmesinde dünyamızın tanzimi, ahiretimizin elde edilmesi ve çocuğun da dünya-ahiret saadetine mazhariyeti söz konusudur. Gerçi bunlar bir perhiz ve hekim tavsiyesi gibi görünüyor, ama tatbiki can sıkmasa gerek. Sabah-akşam almanız gereken ilâçları, hiç şaşırmadan ve aksatmadan alma gibi bir şey. Böylece siz dengeli bir hayat yaşamış olacak, ölçülü davranacak ve evinize de ölçüyü hakim kılacaksınız.

Çocuk, saygı, huşû, edeb ve huzuru -ki bunu yer yer arz etmeye çalışmıştık- bakışınızda, duyuşunuzda, yatışınızda, kalkışınızda hep bunları hissetmeli ve ruhu bunlarla dolmalıdır.
 
Üst