Sizi tokluk öldürdü bizi de açlık diriltti.....

mihrimah

Well-known member
Sizi tokluk öldürdü bizi de açlık diriltti
İnsanı öldüren tokluk, yaşatan ise açlıktır.
Evet, yanlış okumuyorsunuz, gerçeğin ta kendisidir bu söz.
Devamlı tok olan insanda hem maddî, hem de manevî hastalık başlar. Maddî hastalığın başlayacağını tıp adamları açık seçik söylemekteler. Manevî hastalığın olacağı ise, yaşanan hayatta da bellidir. Midesi tıka basa dolan insana vaaz, nasihat tesir etmez. Hikmetli sözlerin en cazibini söyleseniz, en değerlisini anlatsanız, kılı bile kıpırdamaz. Çünkü mide dolu, göz ve gönül de ölüdür.
Bundan dolayıdır ki bir maneviyat büyüğü şöyle demiştir:
— Sizleri tokluk öldürdü, bizleri de açlık diriltti!Bu sözde büyük gerçek saklıdır. Kimilerini hep tok kalmak öldürür, kimilerini de aç kalmak diriltir. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'ni, sık sık aç halde görmekteyiz.
Bir gün Fatıma validemiz (r.a.) bir parça ekmek alıp Efendimiz (s.a.v.)'in huzuruna girerek kendisine uzatmış
— Taze ekmek pişirmiştim, bir parçasını da sana getirdim, babacığım, demişti. Efendimiz (s.a.v.) ekmeği alırken şöyle buyurdu:
— Kızım, baban üç günden beri ilk defa bir ekmek parçası eline alıyor!
Âişe validemiz bu konudaki rivayetinde şöyle demiştir:
— Biz Muhammed (s.a.v.) ailesi, ay geçerdi de ocağımızda duman tütmezdi. Yiyeceğimiz, iki tane siyah hurma ile içeceğimiz sudan ibaret olurdu. Bazan yakınımızda bulunan Ensar hanımları Resûlüllaha süt gönderirler, onunla kendimizi ayakta tutardık
Resûlüllah (s.a.v.) Hazretlerinin bu halini örnek alan bazı İslâm büyükleri, açlığı çokça yaşamayı tercih etmiş, gönüllerim ve kalblerini açlıkla diri tutmaya çalışmışlardır.
Nitekim tasavvuf büyüklerinden Sehl bin Abdullah, örnek aldığı Resûlüllah'in (s.a.v.) açlığını tam yaşamaya çalışırken ona gelen biri sormuştu:
— Günde bir öğün yemeye ne dersin?
— Sıddıkların yemesidir, derim.
— Ya iki öğün yemeye?
— Ona da müminlerin yemesidir, derim.
—Peki üç öğün yemeğe ne diyeceksin? deyince, kızan Sehl:
— Sen git, ailene söyle, sana bir ahır yapsınlar, orada istediğin kadar ye, demiştir.
Maneviyat büyükleri açlığı, tokluğa isteyerek tercih etmişler, yaşadıkları iradî açlıktan sonra, kendilerinde inkişaflar olmuş, ilim ve hikmetlere vakıf olmaya başlamışlardır.
İsimleri kitaplara yazılacak kadar itibara sahip bir çok büyüklerde hep mahrumiyet esas olmuş, nefsin arzu ve isteklerine set çekmek ilk hedef halini almıştır. Bizlerde ise nefsin isteklerini yerine getirmek gaye halini almış, birazcık mahrumiyet dünyamızı karartacak duruma düşürmüştür. Yani büyüklerin irade ile yaşadıklarına biz bazen mecburen maruz kalsak ürperiyor, bundan istifa de yerine yeise düşüyor, bunalımlara maruz kalıyoruz.
Ebû Türab-ı Nahşebîye bir mescidde rastlayan biri, kaç gündür aç beklediğini sorunca, yedi gün, cevabını almıştı.
Böyle zatların yanında bir kuru ekmek parçası, Allah'ın en büyük nimeti olarak görülüyor, buna sahip olduklarında kendilerini en mesud ve bahtiyar insan olarak biliyorlardı.
Şimdi bizlerin sofrasında Allah'ın lütfettiği nimetlerin bütün çeşitleri var, ama bizler mesud ve bahtiyar değiliz. Kendimizi büyük nimetlere sahip insan duygusu içinde bulamıyor, hâlâ, mahrumiyet hissiyle boğuluyoruz. Yani onları açlık diriltiyor, bizleri de tokluk öldürüyor, anlaşılan...

Selam ve dualarla..
 
Üst