Bir Müslümanin Müsamaha ölçüsü Ne Olmalidir?

ARİF

Well-known member
BİR MÜSLÜMANIN MÜSAMAHA ÖLÇÜSÜ NE OLMALIDIR?
Müsamaha bir müslüman sıfatıdır. Her müslüman bu sıfatla muttasıf olmalıdır. Müsamaha gönülleri yumuşatıcı bir unsurdur; hakikatları kabul ettirme de ancak onunla olur. Mamafih, müsamaha ne kadar güzel bir haslet olursa olsun, ifrata-tefrite düşülmeden dengeli ve belli bir ölçü içinde olmalıdır.
Allah Rasûlü kendi şahsına yapılan her türlü bed muameleye karşı alabildiğine müsamahalı davranırdı. Ancak bir başkasının hakkı veya dinin esaslarına saldırı söz konusu olduğunda, kükremiş arslanlara döner ve o hak yerine gelinceye veya o bela defedilinceye kadar da yerinde duramazdı.
Uhud’da emri dinleme nezaketini tam kavrayamamış ve geçici dahi olsa bir bozguna sebep olmuş sahabiye karşı tek kelime söylememiş ve kat’iyyen sert davranmamıştı.. yakasına sarılıp hak isteyene, tebessümle mukabelede bulunup ve yanındakilere, “buna hakkını verin,” demişti ki; bunlar O’nun müsamaha ikliminin genişliğini isbat etmesi bakımından, ibretle seyredilmesi gereken tablolar arasından sadece bir-iki misâldir. Mekke fethinde ilan ettiği umumî af ise, bugünün insanının henüz hayâl edemeyeceği kadar derin ve baş döndürücüdür. Evet, Allah Rasûlü’nün müsamahası bu kadar geniştir.
İffeti gökteki melekleri dahi gıptaya sevkedecek kadar temiz ve pâk olan anamız.. evet, binlerce yüzbinlerce anayı uğruna feda edeceğimiz ve bastığı toprağı gözümüze sürme diye çekeceğimiz anamız Hz. Aişe’ye, iftira atan ve o muallâ dâmene çamur sıçratanlar arasında, kandırılmış müslümanlar da vardı. Bunlardan biri de Hassan b. Sâbit’ti. Allah Rasûlü’nün bu mübarek şairi nasılsa bir münafık tarafından iğfal edilmiş, kandırılmış ve O da onların sözüne inanarak iftira şebekesinin arasına girmişti. Daha sonra âyet nazil olup da; anamızın iffeti vahiyle tesbit edilince bunlara iftira sopası (Haddi kazif) tatbik edildi. Ve aradan seneler geçti. Hassan b. Sabit iyice yaşlanmış ve gözleri görmez hâle gelmişti. Hz. Aişe validemizin yanında methiye okuyordu. Orada bulunanlar arasında Hz. Aişe’nin yeğeni Urve de vardı. Hâdiseyi bildiği için de Hassan b. Sabit’e karşı içinde gizli bir nefret taşıyor ve teyzesine çıkışıyordu: “Ne diye bu adamı huzuruna kabul edip dinliyorsun?” Ve anamız cevap veriyordu: “Sus Ya Urve! Ben Allah Rasûlü’nün O’na duâda bulunup: “Ya Rabbi O’nu Ruhu’l-Kudüs ile teyid et” dediğini duydum.”
Bu şebekeye girenlerden biri de Mistah’dı. Halbuki Hz. Ebu Bekr O’nun bakım ve görümünü üzerine almış ve o aileye her türlü yardımını aralıksız sürdürüyordu. İftira hâdisesine onun da ismi karışınca, Hz. Ebu Bekr, bir daha asla Mistah’a yardım etmeyeceğini söyledi. Canı iyice yanmıştı. Fakat derhal gökten bir mesaj geldi. Âyet şöyle diyordu: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah (c.c.) yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, ferağat göstersinler. Allah (cc.)’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah (c.c.) Gafur’dur, Rahîm’dir”. (Nur,24/22)
O yeminle Mistah’a bir daha yardım etmeyeceğini söyleyen insan, bu hitap karşısında derhal dediğinden vaz geçiyor; yemin keffaretini ödüyor ve sanki hiçbirşey olmamış gibi Mistah’ı himayeye devam ediyor..
Bunlar, şahsa karşı yapılan en çirkin muamelelere karşı bir mü’minin verdiği müsamaha örnekleridir. Hakikaten çok zor olan böyle bir imtihanı onlar en muvaffak bir şekilde atlatmışlardır. Ve hakkı neşir vazifesini omuzlayan insanlara onlarda nice ibretler ve dersler vardır.
Günümüzün da’vâ adamları da kalblerinin yumuşaklığı ile vicdanlara girip hakikatı anlatacak ve kalbleri fethedeceklerdir. Huşûnet, sertlik ve kabalık hiç bir devirde faydalı olmadığı gibi günümüzde de faydalı olacağı düşünülemez. Müsamahanın sıcak iklimi ise, nice buzdan dağlar eritmiştir. Allah Rasûlü’nü öldürmek için yola çıkan nice düşman, O’nun müsamahası ile hayat bulmuş, İslâm’a girmiş ve Allah Rasûlü’nün en sadık dostu olmuştur. Ömer’i dize getiren Allah Rasûlü’nün bu müsamahası değil midir? Ya Halid’i bitirip tüketen ve gönlündeki karanlıkları gideren bütün bunlar Efendimiz (s.a.v.) in müsamaha dünyasından esip gelen aydınlık tûfanı değil midir?
Zaten Cenab-ı Hakk (cc.) da kendi dinini neşredenlerden bunu talep etmekte ve bunu istemektedir. O, Firavunun hidayete gelmeyeceğini ezelî ilminde bildiği halde Hz. Musa ve Harun’u (a.s.) ona gönderirken, Firavuna karşı yumuşak bir dil kullanmalarını emretmekte ve “Ona tatlı dille konuşun. Belki o aklını başına alır veya korkar” (Tâhâ, 20/44) demektedir.
Evet, biz bize karşı bağnazca, fanatikçe ve küfür hesabına mürteciyane hareket edenlere, müsâmahalı, esnek ve bir mü’mine yakışır mürüvvet edebini takınarak mukabele etmek zorundayız. Kur’ân’ın bize öğrettiği ahlâk anlayışı böyle olmamızı gerektirmektedir. “Onlar (mü’minler) ki, boş birşeyle karşılaştıklarında oradan vakarla geçip giderler”. (Furkan, 25/72)
Bir mü’minin ferdî plânda daima göz önünde bulundurması gereken düstur Rabb’imizin şu ifadeleri olmalıdır: “Eğer affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız bilin ki Allah (c.c.) Gafûrdur, Rahîmdir”. (Teğâbûn, 64/14)
Cenab-ı Hakk (c.c.)’ı kendisine karşı Gafûr ve Rahîm bulmak isteyen, O’nun bu ahlâkıyla ahlâklanmalı ve müsamahayı, karakterinin ayrılmaz bir parçası kılmalıdır.
Müsâmahalı insan, hayatın her safhasında daima kazanır ve hiçbir zaman kaybetmez. Bugününü yaşarken aynı zamanda yarın olmak, ancak müsamahalı insanlara mahsus bir ilâhî mevhibe ve hikmet buududur.. buna mazhar olanlar da geleceğin dünyasının biricik mirasçılarıdırlar.
 

ARİF

Well-known member
TEBLİĞ ADAMI VE MÜSAMAHA
Tebliğ adamı müsamahalıdır. Müsamaha, aslında bir ufuk genişliğidir; ve asla dâvâdan taviz verme anlamına da gelmez. Bir misal ile bunu biraz daha açacak olursak; Allah Resûlü (s.a.s)'nün Mekke fethinde, kendisini daha önce Mekke'den çıkaran ve bütün Müslümanlara her türlü işkenceyi reva gören insanlara karşı söylediği söz, müsamahanın en göz kamaştırıcı örneklerindendir. Efendimiz, o gün Mekkelilerin kendisinden ne beklediklerini sorar. Onlar da: "Sen kerimoğlu kerimsin. Beklediğimiz sadece keremdir" derler. Ve kerem ile mukabele görürler. "Gidin bugün kınama yoktur.." (Yusuf, 12/92) ifadesi Kur’ân'da, Hz. Yusuf (a.s)'un kardeşlerine söylediği söz olarak nakledilmektedir. Halbuki Allah Resûlü (s.a.s) bu müsamahayı hiç akrabası olmayanlara göstermiştir. Evet O'nun keremi Yusuf'tan çok artıktır.
 

ARİF

Well-known member
HERKES BİR MEŞREPTE OLMAZ

Ehl-i dalalet, şâkirdler arasındaki meşreb ve hissiyat ayrılığından istifade edip ve maişet cihetinde zayıf damarları bulup, tesanüdü birlik ve beraberliği bozmak istemelerine karşı Üstadın tavsiyesi: Sakin, dikkat ediniz, içinize bir ayrılık, aykırılık düşmesin, insan hatadan hali olmaz, fakat tövbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan karşedinize karşı haklı tenkide sevk ettiği zaman: (Biz değil böyle cüz'î hukukumuuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nurun en kuvvetli râbıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. Onun bize kazandırdığı netice itibari ile dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir, deyiniz nefsinizi susturunuz, ihtilafa sebeb olarak bir mes'ele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız. Herkes bir meşrebde olmaz. Musamaha ile birbirine bakmak şimdi elzemdir.) demesi.
NUR TALEBELERİ DİĞER DİNDARLARLA MÜNÂKAŞAYA GİRMEZ
Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz, sakın sakın hocalarla münâkaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musâlâhakârâne davranınız, enâniyetlerine dokunmayınız. Bid'at taraftarı da olsa ilişmeyiniz. Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedi'lerle uğraşıp onları, dinsizlerin tarafına sevk etmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rast gelseniz, mümkün olduğu kadar münâzaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle îtirazları, münâfıkların ellerinde bir senet olur. (Emirdağ Lâhikası-I, s.130.)
 

ARİF

Well-known member
" Hz. Ömer, hilâfeti zamanında sahâbeden seçkin bir toplulukla birlikte bir mecliste oturmuş sohbet ediyordu. Cemaatin içinde Cerir bin Abdullah da vardı. Birden bir yellenme kokusu duyuldu. Toplulukta biri, herhalde irâdesine hâkim olamıyarak yellenivermişti. Kokuyu duyanların canları sıkılmış, "kim bu işi yapan münasebetsiz" dercesine yüzlerini buruşturmuşlardı. Hz. Ömer'in de canı sıkılmıştı. Kızgın bir sesle: Fakat Hz. Ömer'in bu dediğini yapmak çok zordu. Yellenen kimsenin o kadar insan arasından kalkıp abdest almaya gitmesi, bütün şimşekli bakışları üzerine toplaması, itibarını zedelemesi ve insanlar önünde kendini mahcub düşürmesi demektir.
Cerir bin Abdullah, bu hususları düşünerek derhal duruma müdahale etti ve Hz. Ömer'e şu teklifi yaptı: Mü'minlerin emîri! Acaba hep birden abdest alamaz mıyız?" Hz. Ömer, Cerir'in bu ince düşünüşünü, hatâyı, hatâ sâhibini mahcub etmeden tâmir edici fikrini çok beğendi. Kendisine hitaben: çok yaşa... Müslüman olmadan önce de ârif idin. Şimdi de ârifsin" diye iltifatlarda bulundu.
Böylece toplum içinde ortaya çıkan bir hatâ, en güzel şekilde izâle edilmiş, hiç kimse mahcub olmadan iş tatlıya bağlanmış oldu...[1]

[1] Mehmed Dikmen, İslâm'da Fazîlet Yarışı
 

mihrimah

Well-known member
NUR TALEBELERİ DİĞER DİNDARLARLA MÜNÂKAŞAYA GİRMEZ
Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz, sakın sakın hocalarla münâkaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musâlâhakârâne davranınız, enâniyetlerine dokunmayınız. Bid'at taraftarı da olsa ilişmeyiniz. Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedi'lerle uğraşıp onları, dinsizlerin tarafına sevk etmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rast gelseniz, mümkün olduğu kadar münâzaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle îtirazları, münâfıkların ellerinde bir senet olur. (Emirdağ Lâhikası-I, s.130.)

Evet bu çok mühim bir konu...
Allah razı olsun yerinde bir paylaşım...
 

Tövbekar1

Well-known member
Müsamaha bir müslüman sıfatıdır. Her müslüman bu sıfatla muttasıf olmalıdır. Müsamaha gönülleri yumuşatıcı bir unsurdur; hakikatları kabul ettirme de ancak onunla olur.
allah razı olsun.ne kadar önemli!!!!

"NUR TALEBELERİ DİĞER DİNDARLARLA MÜNÂKAŞAYA GİRMEZ"çok önemli hakikaten
 
Üst