Dünya üzerindeki Boğuşmalarin Sonu Nereye Varacak ?

Garib

Well-known member
DÜNYA ÜZERİNDEKİ BOĞUŞMALARIN SONU NEREYE VARACAK ?

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, beşer dünyasındaki boğuşmaların en sonunda doğacak iki neticeyi, 1945-1946 senelerinde yazdığı uzun bir ikaznamenin sonunda şöyle kaydeder:
«Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir tesellî kalbime geliyor ki:
Bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski Harb-i Umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da, deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi tesellîye medar, âlem-i İslâmın tam intibahiyle ve yeni dünyanın, Hıristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ân’a ittihad edip tâbi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semâvî bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 58)
Bu ifadelerde açıkça görüldüğü üzere, Üstad Bediüzzamanın bugün hissedilen Avrupa - Amerika gerginliğine yarım asır önceden yani 1946 larda işaret etmesi de dikkat çekicidir. İkinci Cihan Harbi sıralarında yazmış olduğu, diğer bir mektubunda bu manayı te'yiden der ki:
«Bugün namazda ve tesbihatında iken, mânevî tarzda denildi ki:
Küre-i arzda çarpışan, mücadele eden cereyanlardan herhalde birisi İslâmiyete ve Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a ve mesleğimize taraftar olacak (Kastamonu Lâhikası sh: 150)
Çünkü giderek azgınlaşan menfi Avrupa hakkında:
«Büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!» (Mektubat sh: 323) deyip menfi Avrupanın zalimliğini nazara verir.
 

Garib

Well-known member
AVRUPA İKİDİR

Bediüzzaman Hazretleri Avrupayı yani gayr-ı müslim milletlerini ikiye ayırıp diyor ki:
«Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.» (Lem'alar sh: 115)
Yine Hazret-i Üstad Bediüzzamanın kendi beyanıyla:
«Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.» (Hutbe-i Şamiye sh: 118) demek suretiyle bu hakikatı vecizeleştirmiştir.
«Evet, inkâr edilmez ki, kâinatta, dinsizlikle dindarlık, Âdem zamanından beri cereyan edip geliyor ve kıyamete kadar gidecektir. Bu meselemizin künhüne vakıf olan herkes, bize olan bu hücumunun, doğrudan doğruya dinsizlik hesabına dindarlığa bir taarruz olduğunu anlar.» (Tarihçe-i Hayat sh: 241)
Demek oluyor ki, millet ve devletlerde menfi ve müsbet sınıflar var. Tahrib kolay olduğundan menfi sınıf zahiren daha şa'şalı görünüyor. Fakat bu hal tersine dönecektir.
 
Üst