Komünizmin Karşisinda Risale-i Nur

Garib

Well-known member
KOMÜNİZMİN KARŞISINDA RİSALE-İ NUR

Komünizmin en dehşetli iki hususiyeti vardır:
Biri: Allah’ı, maneviyatı, manevî değerleri ve ahlakî esasları inkâr eden ateistliği ve materyalistliğidir.
İkincisi: Ferd mülkiyetini ve hiçbir hürriyet hakkını tanımayan ve idareciler zümresi diktatörlüğü olan aşırı devletçiliğidir.
Komünizmin merkezi sayılan Rusya, aşırı devletçiliğini mecburiyetle zayıflatmış, fakat dinsizliğini terketmiş olduğu hakkında henüz haberler işitilmemiştir. Belki açık dinsizliğini, daha dehşetli olan nifak şekline çevirmiş olabilir.
Nitekim Emirdağ Lâhikası’nın 58. sahifesinde 1946’lerde yazılan mektubda, yani 1946’ten sonra, hem aynı eserin 21. sahifesine göre elli sene sonra yani 1996’lerde, medeniyet dünyasında deccalane bir vahşet doğacağını, aynı eserin 249. sahifesinde de gelecek müdhiş belâlar ve anarşiliğe karşı Risale-i Nur’un çare olarak resmen neşredilmesi gerektiğini ve Mektubat eserinin 56. sahifesinde ikinci cereyan, yani geniş dairedeki dinsizlik cereyanı intişar ederek pek kuvvetli görüneceği zaman İslâm ve İsevî ittifakının kuvvetiyle mukabele edileceğini bildiren beyanlar gibi, Risale-i Nur’un ikaz ve ihbarları gösteriyor ki; iman ve küfür mücadelesi ciddiyetini korumaktadır ki, müteyakkız bulunmayı gerektirir.
Hem bu sebepledir ki, Risale-i Nur’da Komünizm ve ifsad cereyanlarına karşı ikaz eden ve Risale-i Nur’un maksad ve vazifesini bildiren beyanlar vardır. Bu beyan ve ikazlardan birkaçı şöyledir:
«Kur’an-ı Hakîm’in sırr-ı hakikatıyla ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un proğramımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedîsinden iman-ı tahkikî ile bîçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 28)
«Biz, bütün kuvvetimizle anarşiliğe bir sedd-i Zülkarneyn gibi, bir sedd-i Kur’anî te’sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğe zemin ihzar ediyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 31)
Bu feci durum karşısında resmî makamlar hal çaresini aramak için kendisiyle istişare etmeleri gerekirken, aksine mahkemelere vermekle ortaya konan çok garip muameleyi Bediüzzaman şöyle ifade eder:
«Hem beklerdim ki; “vatanımızda anarşiliğe inkılâb eden komünist tehlikesine karşı Nurların hizmeti ne derecededir ve bu mübarek vatan bu dehşetli seyelandan nasıl muhafaza edilecek?” gibi dağ misillü mes’elelerin sorulmasının lüzumu varken, sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan ve hiç bir medar-ı mes’uliyet olmayan cüz’î ve şahsî ve garazkârların iftiralarıyla habbe, kubbeler yapılmış mes’eleler için bu ağır şerait altında hiç ömrümde çekmediğim bir perişaniyetime sebebiyet verildi. Bize üç mahkemenin sorduğu ve beraet verdiği aynı mes’elelerden ve âdi ve şahsî bir-iki mes’ele için manasız sualler edildi.» (Şualar sh: 377)
«Halbuki din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka çare olamaz. Çünki nasıl bir Müslüman, şimdiye kadar hakiki Yahudi ve Nasrani olmaz belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de bir Müslüman, bolşevik olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare edilmez.» (Şualar sh: 516)
“Ne Komünistlik, ne de İslâmiyet; biz orta bir yoldan gideriz, medeni bir hayat yaşarız” gibi bir iddianın asılsızlığını Bediüzzaman Hazretleri şöyle beyan eder:
«Küfür ile iman ortası yoktur. Bu memlekette İslâmiyet’e karşı komünist mücadelesi ortası olamaz. Sağ ve sol, ortası üç meslek icab ettirir. Eğer İngiliz, Fransız deseler hakları var. Sağ İslâmiyet, sol komünistlik, ortası da Nasraniyet diyebilirler. Fakat bu vatanda küfr-ü mutlaka karşı iman ve İslâmiyet’ten başka bir din, bir mezheb olamaz. Olsa, dini bırakıp komünistliğe girmektir. Çünki hakiki bir müslüman hiçbir zaman Yahudi ve Nasrani olamıyor. Olsa olsa dinsiz olup tam anarşist olur.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 59)
«Şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı; yani Kur’anla barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ana muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. “Dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-ı halde yaşanmaz. Onun için Kur’an-ı Hakîm, bu asırda bir mu’cize-i maneviyesi olarak Risale-i Nur şakirdlerine bu dersi vermiş ki; küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem çekmiş. Evet Çin’i, hem yarı Avrupa’yı ve Balkan’ları istilâ eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden Kur’an-ı Hakîm’in bu dersidir ki; o hücuma karşı sed çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
 
Üst