Risale-i Nur’un Iki Mühim Vazifesi

Garib

Well-known member
RİSALE-İ NUR’UN İKİ MÜHİM VAZİFESİ

«Biz, Risale-i Nur’la, bu memleketin ve istikbalinin en büyük iki tehlikesini def’ etmeye çalışıyoruz ve bilfiil çok emarelerle, hattâ mahkemede de kısmen isbat etmişiz.
Birinci tehlike: Bu memlekette, hariçten kuvvetli bir surette girmeğe çalışan anarşiliğe karşı sed çekmek.
İkincisi: Üçyüz elli milyon müslümanların nefretlerini kardeşliğe çevirmekle, bu memleketin en büyük nokta-i istinadını temin etmektir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 128)
RİSALE-İ NUR MESLEĞİNDE ŞEFKAT VE ASAYİŞİ MUHAFAZA

«Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibariyle bir masuma zarar gelmemek için, bana zulmeden canilere, değil ilişmek; hattâ beddua edemiyorum. Hattâ en şiddetli garazla bana zulmeden fâsık belki dinsiz zâlimlere hiddet ettiğim halde değil maddî, belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat men’ediyor. Çünki o zâlim gaddarın, ya peder ve validesi gibi ihtiyar biçarelere veya evlâdı gibi masumlara maddî ve manevî darbe gelmemek için, o dört masumların hatırına binaen o zâlim gaddara ilişmiyorum. Bazan helâl ediyorum.
İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki; idare ve asayişe kat’iyen ilişmediğimiz gibi, bütün arkadaşlarımıza da o derece tavsiye etmişim ki, üç vilayetin insaflı zabıtalarının bir kısmı itiraf etmişler ki: “Bu Nur şakirdleri manevî bir zabıtadır; idare ve asayişi muhafaza ediyorlar.” dedikleri ve bu hakikata binler şâhid ve yirmi sene hayatıyla tasdik ve binler şakirdlerin de zabıtaca hiçbir vukuat kaydetmemesi ile tasdik ve te’yid ettikleri halde, o biçare adamın ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinayeti bulunan bir adam gibi hattâ Kur’anı ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun buna müsaade eder?» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 279)
«…Komünist perdesi altında anarşistliğin, emniyet-i umumiyeyi bozmağa dehşetli çalışmasına karşı; Risale-i Nur ve şakirdleri, iman-ı tahkikî kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müdhiş ifsadı durduruyor ve kırıyor. Emniyeti ve asayişi temine çalışıyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur talebelerinden, bu yirmi senede alâkadar üç-dört mahkeme ve on vilâyetin zabıtaları, emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarını bulmamış ve kaydetmemiş. Ve üç vilâyetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: “Nur talebeleri manevî bir zabıtadır. Asayişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkikî ile, Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar. Emniyeti temine çalışıyorlar.”
Bunun bir nümunesi Denizli Hapishanesidir. Oraya Nurlar ve o mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç-dört ay zarfında ikiyüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalâde itaatli, dindarane bir salâh-ı hal aldılar ki, üç-dört adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli, zararsız, vatana nâfi’ bir uzuv olmaya başladı. Hattâ resmî memurlar, bu hale hayretle ve takdirle bakıyordular.» (Lem’alar sh: 261)
İSTİKBALDE ÂLEM-İ İSLÂM

Bediüzzaman Hazretleri 1910 senelerinde verdiği müjdeli bir ihbarında âlem-i İslâm’da “üç nur”, âlem-i küfürde “üç zulmet” geleceğini bildirir. Şöyle ki: Bediüzzaman Hazretleri o senelerde:
«Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır, Batum yoluyla Van’a giderken Tiflis’e uğrar. Tiflis’te, Şeyh San’an Tepesi’ne çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar: “Niye böyle dikkat ediyorsun?”
Bediüzzaman der: “Medresemin plânını yapıyorum.”
O der: “Nerelisin?”
Bediüzzaman: “Bitlisliyim.”
Rus polisi: “Bu Tiflis’tir!”
Bediüzzaman: “Bitlis, Tiflis birbirinin kardeşidir.”
Rus polisi: “Ne demek?”
Bediüzzaman: “Asya’da âlem-i İslâm’da üç nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek, ben de gelip burada medresemi yapacağım.”
Rus polisi: “Heyhat!.. Şaşarım senin ümidine?”
Bediüzzaman: “Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.”
Rus polisi: “İslâm parça parça olmuş?”
Bediüzzaman: “Tahsile gitmişler.
İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor.
Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor.
Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İlâ âhir…
Yahu, şu asilzade evlâd, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet’in bayrağını âfâk-ı kemalâtta temevvüç ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 78)
Yukarıda zikredilen “üç nur”, “üç zulmet” ten maksadın ne olduğuna “İhbarat-ı istikbaliyeyi zaman tefsir eder” kaidesiyle bakılmalıdır. Ancak bu arada Risale-i Nur’da izah edilen ve iman, hayat ve şeriatı ifade eden üç mes’ele ve üç devre; hem Nur’un iman hizmeti ve ittihad-ı İslâm ve İslâm-İsevî ittifakı olarak üç ehemmiyetli inkişafatın tebşir-i istikbaliyesi düşünülebilir.
“Üç zulmet” ise, Risale-i Nur’dan “Şualar” adlı eserinde Beşinci Şua’ın 12. Mes’elesinin ikinci te’vilinde beyan olunan, her iki Deccal’ın üç devre-i istibdadlarına ve o istibdadlara karşı çıkan feveranlarla çökmelerine işaret olabilir. Meselâ, az yukarıda kaydedildiği gibi, Hindistan’ın İngilizlerin tahakkümü ile intibaha gelmesi; Mısır’ın, o istibdada karşı, mülkiyede (siyasî ve idarî sahada) hâkimiyet ve istiklâliyetine kavuşacağı; Kafkas ve Türkistan, Rus istibdadına karşı askerî ve maddî cihad sahasında feveranla hürriyetine sahib olacağı müjdelerinin tezahürleri görüldü ve daha da görülecek .. İnşaallah.....
 

ýþýkk

Well-known member
canım üstadım her kelimesi bir nur rabbim livaül hamdin altında birlikte olabilmek nasip etsin
çok güzel olmuş ellerine sağlık
 
Üst