Cennet ve Cehennem şu an mevcut mudur?

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Malatya’dan okuyucumuz: “Cennet ve Cehennem şu an mevcut mudur, yani hali hazırda yaratılmış mıdır? Peygamberimiz (asm) Mîraçta gelecek olayları mı görmüştür? Kıyamet koptuğu zaman Cennet ve Cehennem de bundan etkilenecek mi?”
71726.jpg

Gayb âlemini merak ediyoruz şüphesiz. Fakat gayb âlemini şehadet âleminin mîzanlarıyla, tartılarıyla, değerleriyle, ölçüleriyle ölçüp biçemeyiz. Şehadet âleminin ölçü birimleri, sonsuzluk âlemine dar gelir. Bize göre dün, bu gün ve yarın mefhumları tamamen şehadet âleminin ölçüleridir. Dün dediğimizde şehadet âleminin dününü kastediyoruz. Yarın dediğimizde şehadet âleminin yarınını kastediyoruz. Yoksa gayb âleminin veya sonsuzluk âleminin ya da Peygamber Efendimiz’in (asm) Mîraçta müşahede ettiği mahşerin, Cennetin, dirilişin ve sair gaybî olayların zamanını kast etmiyoruz. Gayb âlemi zaman bakımından ne dündür, ne yarındır! Meselâ Peygamber Efendimiz (asm) Uhud şehitlerinin arasında gezerken, “Bu şehitleri kanlarıyla sarıp gömünüz. Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, Kıyâmet Gününde Mahşere yaraları kanayarak gelirler. Kanlarının rengi kan rengi, ama kokusu mis kokusu gibidir”1 buyurmuştur. Bu gaybî bir haberdir ve bu gaybî haber Peygamber Efendimizin (asm) müşahedesidir. Yani Peygamber Efendimiz (asm) bu gaybî olayı “görmüş” de söylemiştir. Bu haber ebediyetle ilgilidir. Öyleyse, ebediyeti dünya zamanı ile sınırlandıramayız, dünyanın zaman ölçüsüyle kavrayamayız.

Dolayısıyla âlem-i şehadet nasıl varsa ve biz içinde yaşıyorsak, âlem-i gayb da vardır ve mevcuttur. Cennet ve Cehennem hâlen mevcuttur, yaratılmıştır ve Peygamber Efendimiz (asm) Mîraçta “gelecek” olayları değil, “gördüğü ve müşahede ettiği” olayları bize bildirmiştir. Kezâ, Cennet ve Cehennem ebediyetle ilgili âlemler olduğundan, kıyametin kopuşundan etkilenmezler.

Nitekim, Cenâb-ı Hak, “Rabb’inizin mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan Cennet’e koşun!”2 ve “Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının”3 buyurmuştur. Bu âyetlerden Cennetin de, Cehennem’in de şu an mevcut olduğunu ve insanlar için hazırlanmış bulunduğunu anlıyoruz. İmam-ı Gazâlî (ra), âyette geçen “üıddet” (=hazırlandı) kelimesinin mâzî siygasından gelişini, Cennet ve Cehennem’in hâlen yaratılmış ve mevcut bulunduklarına delil olarak zikreder.4 Kur’ân, Hazret-i Âdem (as) yaratıldıktan sonra, Hazret-i Havva ile birlikte Cennet’e yerleştirildiklerini ve orada kendilerine bir ağacın dışında diledikleri gibi yiyip içebileceklerinin emredildiğini beyan ederek, Cennetin Hazret-i Adem’den (as) önce yaratılmış olduğunu bildirmiş olur.5

Cehennem’in sonradan halk edileceğini söyleyen Mutezile imamlarının yanlış ve hatâ içinde olduklarını beyan eden Üstad Bedîüzzaman Hazretleri (ra); Cennet’in ve Cehennem’in şu ân mevcut olduğunu ve hattâ dünyamızla münâsebettâr olduğunu; Cenâb-ı Hakk’ın semâvâtın âhirete bakan yıldızlarına kemâl-i hikmetiyle Cennetten nûr, Cehennemden de nâr ve harâret verdiğini kaydeder.6 Yıldızların iki âleme de nezâretlerinin bulunduğunu ifâde eden7 Bedîüzzaman, “Ecel ve kabir insanı beklediği gibi, Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor”8 diyor.

Ancak Bedîüzzaman (ra), Cehennem’in hâl-i hazırda tamamıyla sekenelerine münâsip bir tarzda genişleyip yayılmadığını9; çünkü zıtlarla iç içe yaratılmış olan kâinâtın, zıtlıklardan ayrıştırmak için tasfiye ve arındırma ameliyatına uğrayacağını; kötülük, şer ve zararlı maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennem’in; iyilik, hayır ve faydalı maddelerin de diğer tarafa çekilmesiyle Cennet’in donanımının ikmal edileceğini ifâde ediyor.10 Yâsin Sûresinde şehit edilmiş olan Habib-i Neccâr’a11, Fecir Sûresinde imanla tatmin olmuş nefse “Cennetime gir!” denilmektedir.12 Hicr Sûresinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara13, Kaf Sûresinde Allah’a yönelen ve görmediği Rahmân’dan korkanlara14 “Cennete selâmetle girin!” diye hitâp edilmektedir. Tüm bu emir ve olaylar âlem-i gaybdandır.

Cenâb-ı Hakk’ın hitâbı ezelîdir ve ebedîdir. Âlem-i gaybta zaman kavramı, geçmiş ve gelecek mefhumu, dün, bugün ve yarın zaman-değer dilimleri yaşadığımız âlemdeki değerlerden çok farklıdır. Bu açıdan, bugünkü zaman değerlerimizle o güne (âlem-i gayba) bakmak bizi doğru sonuca götürmez.

Esasen, gayba iman bir bütündür. Zaman bakımından kavramakta güçlük çektiğimiz hususları da kapsar.

Süleyman KÖSMENE


Dipnotlar:


1- Sîre, 3/103, 104, 2- Âl-i İmrân, 3/133, 3- Âl-i İmrân Sûresi, 3/131, 4- İhyâ, 1/296, 5- Bakara Sûresi, 2/35, 6- Mektûbât, 15, 7- a.g.e., S.25, 8- Sözler, S. 83, 9- Mektûbât, S. 15, 10- İşârâtü’l-İ’câz, S. 194, 11- Yâsin Sûresi, 36/26, 12- Fecir Sûresi, 89/30, 13- Hicr Sûresi, 15/46, 14- Kaf Sûresi, 50/34,
 

Huseyni

Müdavim
Cennet ve Cehennem Şu An Mevcut mudur?

Cennet ve cehennem şu an mevcuttur

Erkan Bey: “Cennet ve Cehennem halen mevcut mudur, yani hali hazırda yaratılmış mıdır? Peygamberimiz (asm) Mi'racda gelecek olayları mı görmüştür? Kıyamet koptuğu zaman Cennet ve Cehennem de etkilenecek mi?”

Gayb âlemini merak ediyoruz şüphesiz. Fakat gayb âlemini şehâdet âleminin mizanlarıyla, tartılarıyla, değerleriyle, ölçüleriyle ölçüp biçemeyiz. Şehâdet âleminin ölçü birimleri, sonsuzluk âlemine dar gelir. Bize göre dün, bu gün ve yarın mefhumları tamamen şehadet âleminin ölçüleridir. Dün dediğimizde şehadet âleminin dününü kastediyoruz. Yarın dediğimizde şehadet âleminin yarınını kastediyoruz. Yoksa gayb âleminin veya sonsuzluk âleminin ya da Peygamber Efendimiz’in (asm) Mi'racda müşahede ettiği mahşerin, Cennetin, dirilişin ve sair gaybî olayların zamanını kast etmiyoruz.

Gayb âlemi zaman bakımından ne dündür, ne yarındır! Meselâ Peygamber Efendimiz (asm) Uhud şehitlerinin arasında gezerken, “Bu şehitleri kanlarıyla sarıp gömünüz. Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, Kıyamet Gününde Mahşere yaraları kanayarak gelirler. Kanlarının rengi kan rengi, ama kokusu mis kokusu gibidir.”1 buyurmuştur. Bu gaybî bir haberdir ve bu gaybî haber Peygamber Efendimiz’in (asm) müşahedesidir. Yani Peygamber Efendimiz (asm) bu gaybî olayı “görmüş” de söylemiştir. Bu haber ebediyetle ilgilidir. Ebediyeti dünya zamanı ile sınırlandıramayız, dünyanın zaman ölçüsüyle kavrayamayız!

Dolayısıyla âlem-i şehâdet nasıl varsa ve biz içinde yaşıyorsak, âlem-i gayb da vardır ve mevcuttur. Cennet ve Cehennem hâlen mevcuttur, yaratılmıştır ve Peygamber Efendimiz (asm) Mi'racda “gelecek” olayları değil, “gördüğü ve müşahede ettiği” olayları bize bildirmiştir. Keza, Cennet ve Cehennem ebediyetle ilgili âlemler olduğundan, kıyametin kopuşundan etkilenmezler.

Nitekim Cenâb-ı Hak, “Rabb’inizin mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan Cennet’e koşun!”2 ve “Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.”3 buyurmuştur. Bu âyetlerden Cennetin de, Cehennem’in de şu an mevcut olduğunu ve insanlar için hazırlanmış bulunduğunu anlıyoruz. İmam-ı Gazali (ra), âyette geçen “üıddet” (=hazırlandı) kelimesinin mazi siygasından gelişini, Cennet ve Cehennem’in hâlen yaratılmış ve mevcut bulunduklarına delil olarak zikreder.4 Kur’ân, Hazret-i Âdem (as) yaratıldıktan sonra, Hazret-i Havva ile birlikte Cennet’e yerleştirildiklerini ve orada kendilerine bir ağacın dışında diledikleri gibi yiyip içebileceklerinin emredildiğini beyan eder.5

Cehennem’in sonradan halk edileceğini söyleyen Mutezile imamlarının yanlış ve hatâ içinde olduklarını beyan eden Üstad Bedîüzzaman Hazretleri (ra); Cennet’in ve Cehennem’in şu ân mevcut olduğunu ve hattâ dünyamızla münâsebettâr olduğunu; Cenâb-ı Hakk’ın semâvâtın âhirete bakan yıldızlarına kemâl-i hikmetiyle Cennetten nûr, Cehennemden de nâr ve harâret verdiğini kaydeder.6

Yıldızların iki âleme de nezaretlerinin bulunduğunu ifade eden7 Bedîüzzaman, “Ecel ve kabir nasıl insanı beklediği gibi” der, “Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor.”8 Ancak Bedîüzzaman (ra),
Cehennem’in hâl-i hazırda tamamıyla sekenelerine münasip bir tarzda genişleyip yayılmadığını9;
çünkü zıtlarla iç içe yaratılmış olan kâinatın, zıtlıklardan ayrıştırmak için tasfiye ve arındırma ameliyatına uğrayacağını;
kötülük, şer ve zararlı maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennem’in;
iyilik, hayır ve faydalı maddelerin de diğer tarafa çekilmesiyle Cennet’in donanımının ikmal edileceğini ifade eder.10

Yasin Sûresinde şehit edilmiş olan Habib-i Neccâr’a11, Fecir Sûresinde imanla tatmin olmuş nefse “Cennetime gir!” denilmektedir.12
Hicr Sûresinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara13,
Kaf Sûresinde Allah’a yönelen ve görmediği Rahman’dan korkanlara14 “Cennete selâmetle girin!” diye hitap edilmektedir. Bütün bu emir ve olaylar âlem-i gaybdandır.

Cenâb-ı Hakk’ın hitabı ezelîdir ve ebedîdir. Âlem-i gaybta zaman kavramı, geçmiş ve gelecek mefhumu, dün, bugün ve yarın zaman-değer dilimleri yaşadığımız âlemdeki değerlerden çok farklıdır. Bu açıdan, bu günkü zaman değerlerimizle o güne (âlem-i gayba) bakmak bizi doğru sonuca götürmez.

Esasen, gayba iman bir bütündür. Zaman bakımından kavramakta güçlük çektiğimiz hususları da kapsar.

Dipnotlar:
1. Sîre, 3/103, 104. 2. Âl-i İmrân Sûresi, 3/133.
3. Âl-i imrân Sûresi, 3/131. 4. İhyâ, 1/296.
5. Bakara Sûresi, 2/35. 6. Mektûbât, 15.
7. a.g.e., S.25. 8. Sözler, S. 83.
9. Mektûbât, S. 15. 10. İşârâtü’l-İ’câz, S. 194.
11. Yâsin Sûresi, 36/26. 12. Fecir Sûresi, 89/30.
13. Hicr Sûresi, 15/46. 14. Kaf Sûresi, 50/34.
Süleyman KÖSMENE
07.05.2009
Yeniasya
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Mehmet Paksu'nun yazısı

Hocam, cehennem nerededir? Toprağın altına cihaz konulup cehennemdeki sesler dinlenebilir mi? (Rumuz: Melek)


Kur'ân âyetlerinde ve hadislerde bildirildiği üzere cennet ve cehennem şu an mevcuttur.

Fakat nerede oluğuna dair bazı dini kaynaklar, cehennemin yerin altında olduğunu söylerler.

Üzerinde yaşadığımız bu yer küresi, yıllık hareketiyle haşir meydanının etrafında bir daire çiziyor. Fakat nursuz ateş oldukları için göremiyoruz ve hissedemiyoruz.

Yer kürenin yol aldığı o büyük yörüngede o kadar çok varlık vardır ki, onlar nursuz oldukları için görünmüyorlar.

Ay'ın ışığı çekilince nasıl görünmezse ışıksız olan birçok gök cismi de gözümüzün önünde oldukları halde görünmüyorlar.


Cehennem, biri küçük, diğeri de büyük olmak üzere iki tanedir
. Küçük cehennem büyük cehennemin çekirdeğidir. İleride küçük cehennem büyük cehenneme dönüşecek ve büyük cehennemden bir menzil olacaktır.


Küçük cehennem yerin altındadır. Yerin altı merkezidir. Jeoloji bilimine göre, her 33 metre kazılınca sıcaklık bir derece artıyor. Yerin yarıçapı 6.000 küsur kilometre olduğuna göre, merkeze kadar bu sıcaklık 200 bin dereceyi buluyor. Bu ateş, dünya ateşinden 200 kat daha şiddetlidir.


***

Küçük cehennem, büyük cehenneme ait birçok görevi dünyada ve berzah âleminde yapıyor. Ahiret âleminde ise Allah'ın emriyle yer küre, sakinlerini yıllık hareketiyle, haşir meydanına dökecek, küçük cehennemi büyük cehenneme teslim edecektir.
Ahiret menzillerini gözle görmek için ya kâinatı küçültüp iki il şekline getirmeli veya gözlerimiz yıldızlar gibi büyük olmalıdır.
Cehennemin bu dünyamızla çok yakın bir ilişkisi vardır. Mesela, yazın kavurucu sıcaklığına "min feyhi cehennem/cehennem sıcağındandır" denilir.
Cenab-ı Hakk'ın mülkü çok geniştir. Allah'ın hikmeti nereyi uygun görmüşse büyük cehennemi oraya yerleştirir.
***
Yüce Kudret "Ol" emriyle Ay'ı Dünya'ya, Dünya'yı Güneş'e, Güneş'i de bütün gezegenleriyle "Güneşler Güneşi" tarafına doğru bir harekete sevk ediyor.

Aynı şekilde yıldızları donanma elektrik lambaları gibi saltanatının nurlu şahitleri yapıp kudretinin büyüklüğünü gösterdiği gibi, büyük cehennemi de elektrik lambalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirmiş, âhirete bakan semanın yıldızlarını onanla tutuşturmuş, sıcaklık ve kuvvet vermiştir. Yani bir nur âlemi olan cennetten yıldızlara nur; cehennemden de ateş ve sıcaklık göndermiştir. Cehennemin bir kısmını da ceza evi yapmıştır.


***

Diğer yandan Dünya'nın merkezindeki küçük cehennem, büyük cehennemin çekirdeğidir. Yüce Yaratıcı, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte sakladığı ve zamanı geldiğinde çekirdekten ağacı çıkardığı gibi; yer kürenin içindeki küçük cehennem çekirdeğinde de büyük cehennemi saklamış ve zamanı geldiğinde ondan büyük cehennemi çıkaracaktır.
Cennet ve cehennem kâinat silsilesinin iki neticesidir. Neticeler silsilenin iki tarafında bulunur. Alçağı ve ağırı aşağı taraftadır; nurlusu ve yücesi de yukarıda yer alır.

Cennet ve cehennem sonsuzluğa doğru akan varlıkların iki havuzudur
. Havuzun yeri ise, selin durduğu ve biriktiği yerdir. Yani süprüntüleri ve atıkları aşağıda, temizleri ve güzelleri ise yukarıda kalır.


Cennet ve cehennem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelli yeridir. Tecelli ise her yerde olabilir. Cemal ve Celal sahibi nerede isterse orada tecelli ettirir. (B. Said Nursî. Mektubat "Birinci Mektup"tan özetle)


Bugün
 
Üst