Kulluğun Zirvesi Muhabbetullah

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Allah’ın sevgisi, Rasulullah(s.a.v)’a uymakla kazanılır.

Allahu Zülcelâl, Kur’anı Kerim’deki birçok ayeti kerimede bazı kullarını sevdiğini bildirmiştir. Bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “... Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler...” (Maide; 54)

Allahu Zülcelâl başka bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara; 222) Bu ayeti kerimedeki temizlik maddi temizlik olduğu gibi, manevi temizliği de yani kalp temizliğini de içine alır.

Allahu Zülcelâl’in kulunu sevmesi, onun hakkında iyilik irade etmesidir. Allah, bu sevgi ve irade ile kalplerin üzerindeki perdeyi kaldırır, basiret gözlerini açar, hakikatleri gösterir ve bunları anlayıp kabul etmeyi kolaylaştırır.

İnsan Allahu Zülcelal'e ne kadar yönelirse, O'na ne kadar ibadet yaparsa, Allahu Zülcelâl de ona o derece mükâfat verir. Bir insan kendi kendine, acaba Allahu Zülcelâl beni seviyor mu, sevmiyor mu? Allahu Zülcelal'in yanında benim yerim nasıldır? Diye düşündüğü zaman, Maruf-i Kerhi'nin şu söylediğini hatırlamalıdır: “Allah, bir kuluna hayır dilediği zaman, ona salih amel kapısını açar. İnsanlarla mücadele ve münakaşa etme kapısını kapatır. O kimse, Allahu Zülcelal'e daima salih amel yapar ve hiç kimseyle mücadele etmez. Ona kim ne derse, ‘Evet, senin dediğin gibidir’ der ve onunla tartışmaya girmez. Ve Allah bir kimseye şer murad ederse onu gazabına uğratmak ve cehennem ateşine atmak için amel kapısını ona kapatır ve amel yapmayı o kimseye nasip etmez. Münakaşa ve mücadele kapısını ona açar.”

İşte, Marufi Kerhi'nin bu sözlerinden, herkes Allahu Zülcelal'in kendisine ne şekilde davrandığını bilebilir.

Allahu Zülcelâl ile aramızın kötü olduğu kanaatine varırsak, bilelim ki bu halimizin çaresi, yine O'nun yanındadır. İnsanın kalbi, Allahu Zülcelal'in kudreti altındadır. Dilerse o kalbi cennet tarafına, dilerse de cehennemin tarafına çevirebilir. Yeter ki insan, O'na karşı biraz samimi olsun ve kendisini O'nun karşısında bir şey olarak görmesin. Kendine hiçbir varlık vermesin. “Ben şöyleyim, böyleyim” demesin. Yeter ki samimi olsun.

İnsan, Allahu Zülcelal'in huzurunda samimi olmalıdır. O'nun huzurunda bir dilenci gibi olmalıdır. Allahu Zülcelal'i sıfatları ile çağırmalıdır. Allahu Zülcelâl, Lâtiftir, Rahimdir, Kerimdir. Onun için: “Ya Lâtif! Ya Kerim!” diye O'nun sıfatları ile insan Allah’a yalvarmalıdır. İnsan bu şekilde yalvardığı zaman, Allahu Zülcelâl mutlaka onun istediğini verir. Çünkü O, çok cömerttir ve bütün bu nimetleri kullarına vermek için yaratmıştır. Merhameti, kullarına vermek için yaratmıştır. O'nun merhametine, rahmetine müşteri olursak, inşaallah bize de verecektir.

Eğer biz, iyi kimselerle oturup kalkıyorsak, demek ki bize Allahu Zülcelâl hayır murad etmiştir. Ama kötü kimselerle oturup kalkıyorsak, Allahu Zülcelâl bize şer murad etmiş demektir, Allah korusun!

O zaman Allahu Zülcelal'e dönüp: “Ya Rabbi! Senden özür diliyorum. Bana kötü arkadaşlardan ayrılmayı ve iyi kimselerle beraber oturup kalkmayı nasip et!” diye yalvarmamız lazımdır.

İnsanların iyi kimselerle beraber olması, kalplerine hayat verir, canlandırır. Kötü kimselerle beraber oldukları zaman da kalpleri ölür. Bazı insanları gördüğümüz zaman, onlar diri olmalarına rağmen, kalbimiz onlarla birlikte ölür. Hakikaten de kötü insanlarla oturup kalktığımız zaman kalbimiz ölür. İyi insanlarla oturup kalktığımız zaman da Allahu Zülcelâl kalbimizi onlarla ihya eder, diriltir. Bu insanlar ister hayatta olsunlar, isterse vefat etmiş olsunlar fark etmez.

İyi kişilerle oturup kalktığımız zaman, herkese karşı daima hüsnü zan içinde oluruz. Ama kötü kişilerle oturup kalktığımız zaman, kimi görürsek onun hakkında kötü düşünürüz. İyi kimselerle beraber olduğumuz zaman, kötü kimseleri dahi iyi olarak görürüz. Hem Allahu Zülcelâl kıyamet gününde, ister iyi olsun isterse kötü olsun, hiç kimse hakkında niçin iyi düşündüğümüzün hesabını sormaz. Onun için daima iyi kimselerle beraber olmamız lazımdır. Bu bizim için yegâne çare ve kurtuluştur. Diğer taraf ise şeytanın yoludur ve bizi cehenneme götürür.


Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ bir kulunu severse ona bela verir.” (Taberani)

Bu hadisi şerifin manası açıktır. Allahu Zülcelâl, bir kulunu sevmek isteyince onu dener. Yani onun sevgiye layık olup olmadığını ortaya çıkarmak için onu çeşitli bela ve musibetlerle imtihan eder. Allahu Zülcelâl, kulunun samimiyetini ortaya çıkarmak için onu imtihan ettiği şey, bela olabildiği gibi nimet de olabilir. Bela imtihanı sabırla, nimet imtihanı ise şükürle kazanılır.

Bu zamanda, insanların büyük bir çoğunluğu bela ve musibete sabretmeye karşı zayıftırlar. Olabilir ki insan bir musibete belaya sabredemez. Onun için belasız ve musibetsiz bir sevgiyi Allahu Zülcelâl’in fazlından isteyelim. O’nun hazineleri çoktur. Kalben ve ruhen isteyen kuluna mutlaka verir.

Âlimlerden bir zat şöyle demiştir: “Sen Allahu Zülcelâl’i sevdiğin zaman, O’nun seni imtihan ettiğini görürsen bil ki, O da seni sevmek ister.” Denilmiştir ki: “Allah bir kulu severse, ona rahmet nazarıyla nazar eder. Eğer Allah bir kula rahmet nazarıyla nazar ederse ona azap etmez.”

Şu bir gerçektir ki, Allahu Zülcelâl’in kulunu sevdiğinin en açık ve şaşmaz alameti, onu hayır ve taatlere muvaffak etmesi, şer ve günahlardan korumasıdır. Allahu Zülcelâl’in sevgisinin bu anlamda olduğunu bildiren çok ayetler ve hadis-i şerifler vardır.

Şüphesiz Allahu Zülcelâl’in sevgisi, yani muhabbetullah, kulluğun en son makam ve en üstteki derecesidir. Tövbe ve sabır gibi diğer makamlar, bu son makama ulaşmak için basamaklardır.

Allahu Zülcelâl’i sevmek, kulun kalben maddi ve manevi manada O’na yakın olmak için istek ve iştiyak duymasıdır. Allahu Zülcelâl’e itaat ve ibadet etmek de bu sevginin ürünleridir.

Allah sevgisinin aslı ve çekirdeği, bütün müminlerde vardır. Çünkü bunların sahip oldukları iman; marifet ve sevgiden oluşan bir cevherdir.

Ma’rifet, Allahu Zülcelâl’i tanımak, muhabbet ise O’nu sevmektir. Bunları kemal (en üst olgunluk) derecesine ulaştırmak için çalışmak gerekir.

Allahu Zülcelâl’i tanımak ve bilmek lazımdır. Çünkü O’nu sevmenin kuvveti, O’nu tanımanın ve bilmenin derecesiyle orantılıdır. İnsan başka şeyleri tanıdıkça sevgisi azalır, Allahu Zülcelâl’i tanıdıkça da sevgisi artar. Bundan dolayıdır ki, Allahu Zülcelâl’i en çok seven, O’nu en çok tanıyan ve bilen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem olmuştur. Allahu Zülcelâl’i daha çok tanımanın ve bilmenin yolu ise Hazreti Peygambere her halde mutabaat etmek ve daha çok tefekkür, zikir ve ibadet etmekten geçmektedir.

Muhammed bin Makberi şöyle anlatmıştır: “Bir gün delilerin bulunduğu yere gittim. Baktım ki birisinin ayaklarına ve ellerine kelepçe bağlanmış. Onu bu vaziyette gördüm. Bana baktı ve: "Bak Muhammed ! Allah bana ne yaptı!" dedi.

Onlar her şeyi Allah'tan biliyorlar, insanları görmüyorlardı. Hakikaten de Allahu Zülcelal'den başkası kimdir ki? Ama insanlar, Allah'tan gafildir. Onun sıfatları, ilmi, kudreti konusunda, insanların idrakleri kıttır. Mesela, Allah'ın görme kudretini şöyle anlatabiliriz; kâinattaki, göklerdeki, yerin yedi tabakasındaki bütün hayvanatı, zerreleri, her şeyi devamlı olarak görür.

Mesela işitmesi; yerin yedi tabakasındaki, göklerin bütün tabakalarındaki, Arşı Alâ'daki bütün mahlûkatın konuşmalarını, seslerini, her an duyar. İnsanın kalbini ve kalbinde tasavvur etmiş olduğu şeyleri de bilir ve görür. Gece ve gündüzün oluşması, yaz, kış, bahar olmasını, Allahu Zülcelâl sağlıyor. Bu düzeni, O çark ettiriyor. İşte, Allahu Zülcelal'in azamet ve kudreti böyledir.

Kıssamızdaki eli ve ayağı bağlı olan kişi de Allah'ı tanıdığı için “Beni insanlar bağladı" demedi. “Allah bağladı” dedi. Her şeyi Allah'tan biliyordu. Çünkü Allah, onların eline kuvvet vermeseydi ve onların kalbine onu bağlama niyeti vermeseydi, onlar onu nasıl bağlayacaklardı? Bunun için: “Bak Muhammed , Allah bana ne yaptı!”' dedi.

Daha sonra şöyle devam etti: “Sen, benimle Allah arasında şahit ol ki eğer O, gökleri zincir yapıp boğazıma taksa, yeryüzünü de kelepçe yapıp ayağıma bağlasa, ben yüzümü O'ndan başkasına çevirmem.” Anladım ki o Allahu Zülcelal'in âşıklarından bir âşıktır. O zamanki insanlar, onun deli olduğunu zannedip tımarhaneye götürmüşler, ellerini, ayaklarını bağlamışlardı."

İşte, Allahu Zülcelal'i tanıyan böyledir. Allahu Zülcelal'i öyle tanımak, O'na öyle âşık olmak lazımdır. Allahu Zülcelâl, kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)


Seyda Muhammed Konyevi Hz. (ks)
 
Üst