Açıklamalı - 29. Mektub - Ramazan Risalesi - Dördüncü Nükte

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Bismillahirrahmanirrahim;

29. MEKTUB

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki
çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki;


İstisna yok hepimizde nefs -i emmare vardır.
Ve bu nefs-i emmare bizim terbiyemize muhtaçtır.

Yani bizler nefsimizi çocuğumuzu terbiye eder gibi terbiye etmekle mükellefiz.

Bunun ilmi bizde değil bizi ve nefsimizi yaratandadır.

Bizi yaratan Allah bize senede bir ay oruç tutmamızı aç kalmamızı emrediyor.

Bu açlığın nefsimizin terbiyesi bakan ciheti nedir şimdi onu anlayacağız inşallah.


Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.

Serbestliğin manası, helal haram tanımamaktır.
Doğru yanlış ayırt etmemektir,
Fayda zarar gözetmemektir, buna serbestlik denir.


Madem her nefs-i emmare kendini hür ve serbest ister;
Bizim bunun şuurunda olmamız ve ona doğru terbiyeyi vermemiz lazımdır.


Hattâ mevhum bir Rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder.

Kur’an-ı Kerim’de 'Menittehaze ilehehü ilehü’
Yani ‘Nefislerini ilah edinenler’ mealindedir.
Nefsini terbiye etmeyenler adeta nefsini kendi terbiyecisi seçer.

Ve o ne derse onu nefislerini ilah edinmek nasıl olur?

Mesela; Allah namaz kılın emreder.

Nefis de ben istemiyorum der.

Kul kimin emrini tercih ederse o onun ilahı olur.

Yalnız müminler burada günahkar konumundadırlar.

Ama her günahta küfre giden bir yol vardır kaziyesine göre

Bir müslüman da haramlara muhabbetten zamanla nefsini kendi ilahı yapar.


Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor.
Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise;
bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.


Oruç tutmayan bir nefis Allah’ı düşünmeden hayvancasına
Allah’ın nimetlerine gasb edercesine saldırır.
Bu Allah itaat etmeyen her nefsin içinde olduğu bir haldir.


İşte Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki;
Kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir.

Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye
mevhum Rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.


İşte bu Rabbine itaat eden bir nefsin oruç tutmaktan çıkaracağı bir derstir.
Yani ben hür değilim.

Abdim.

Malik değilim.

Mutlak malik olan Allah’ın mülküyüm.

O emir verirse yerim

Emir verirse yemem

Emir gelmeden meşru helal şeylere bile elimi uzatma gibi
İtaatle adeta meleklere benzer.



سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ



el Fatiha



 

Ukbaa

Well-known member


[Dördüncü Nükte]


Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki
çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder.
Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder.
Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor.

Hususan,
dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmişse,
bütün bütün gasıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.


Nefs-i emmarenin hali budur,
mahluk olduğunu
ve terbiye edildiğini
vücudu ve bekasının Allah’tan olduğunu kabul etmek istemiyor.
Kabul etse itaat etmek zorunda kalacak.
Başta iman ve namaz olmak üzere dinin emir ve yasaklarina riayet etmeye mecbur olacak.


Halbuki nefs;
ben hürüm hür kalmak istiyorum diyor,
İtaat etmek istemiyor, tamamen keyfi yaşamak istiyor.
Hep genç kalmak ve daimi yaşamak istiyor.
Eğer imkanı varsa ve gaflet ve cehaletin yardımlarıyla
Allah’ın nimetlerine hayvan gibi saldırıp hırsız gibi sahip olmak istiyor.
Biri ikaz etse kabul etmiyor, biri tebliğ etse imana ve ibadete gel diye yolunu değiştiriyor,
ya da yüz tevil ile kendini savunarak emirden kaçıyor.
Vehm-i hürriyetini kabul ediyor, mahz-a rahmet olan dinin emirlerini kabul etmek istemiyor.


Evet, insanın vücudu, bedeni, kusursuz şekilde terbiye edildiği gibi,
insanın nefsinin terbiyesinin kemale sevkide insanın eline bırakılmıştır.
Tâki insan, hilkaten ve fıtraten, ahseni takvimi daha parlak gösterebilsin.
Bunun için nefsin de terbiye edilmesi elzemdir.


Hazır zaman buna şahittir ki; beşer buna bir çare bulamamışlar,
aksine nefsin hürriyetini daha da genişletmişler, dünyayı fesada vermişler,
şimdi boğuluyorlar, kurtulmak istiyorlar.


İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki,
kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir.

Emrolunmazsa,
en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye,
mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.


Kul, memluktür; hür değil, abddir.
Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz.
Mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.
İşte bu muhteşem bir terbiyedir.


Evvela kişinin iç alemenin temizlenmesidir ve toplumun temizlenmesidir,
Dünyayı perişan eden fesadların kaldırılmasıdır.



Rabbim şuurlu oruç tutmak nasib etsin.

Ahlaksızlık içinde, inim inim inleyen insanliğa iman ve islam ve namaz ve oruç nasib etsin.

Cümlemizi Kur’an ahlakı ile ahlaklandırsın.



 
Üst