Nebîler Nebîsi (sas), boş bulduğu yere otururdu

mihrimah

Well-known member
Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) otururken, kalkarken daima Allah’ı anardı. Oturmak için muayyen bir yeri yoktu. Halkı da böyle bir yer edinmekten men ederdi. Bir topluluğun yanına vardığında boş bulduğu yere oturur ve bunu emrederdi. Huzurunda oturan herkesle ilgilenirdi. Öyle ki hiçbir fert başkasına kendisinden daha çok iltifatta bulunduğu zehabına kapılmazdı. Herhangi bir ihtiyacı için birlikte oturduğu veya ayakta dikildiği kimse kendiliğinden ayrılmadıkça onu bırakıp gitmezdi. İhtiyaçlarını iletenlerin ya isteklerini kabul edip yerine getirir yahut tatlı sözlerle yol gösterirdi. Müsamahasına ve güzel huylarına güvenen halk O’na sığınmıştı, onların babası olmuştu. Herkes, hak konusunda huzurunda eşitti. Meclisi hilim, haya, sabır meclisi idi. O’nun bulunduğu yerde sesler yükselmez, kimsenin şerefiyle oynanmaz, kimsenin ayıbından söz edilmezdi. Halk eşitti, aralarındaki üstünlük takva ile idi. Ashabı alçakgönüllü idi. Yaşlıya hürmet, küçüğe sevgi gösterirlerdi. İhtiyaç sahiplerini nefislerine tercih eder, yabancıyı korurlardı.
 

mihrimah

Well-known member
SÖZ SULTANI, MÜNAKAŞA, MÜBALAĞA VE GEREKSİZ KONUŞMALARDAN KAÇINIRDI

“Nebi aleyhisselam, daima güleryüzlü, iyi ve yumuşak huylu idi. Kaba ve katı yürekli değildi. Bağırıp çağırmaz, kötü laf etmez, başkalarını ayıplamazdı. Şakacı değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelirdi. Ondan bir şey uman meyus olmaz, hayal kırıklığına uğramazdı. Nefsini üç şeyden men etmişti: Münakaşa, mübalağa ve gereksiz konuşmalardan. Şu üç hususta da halk ile münasebeti kesmişti: Kimseyi ayıplamaz, başkasının kusurlarını araştırmaz, sevap ümit ettiği mevzuun dışında konuşmazdı. Konuştuğunda hemdemleri sanki başları üzerinde kuş varmış gibi başlarını eğerek ve dikkatle O’nu dinlerlerdi. O konuştuğunda meclistekiler susar, O sustuğunda da halk konuşurdu. Rasulullah'ın huzurunda çekişilmezdi. Ashabının güldüğüne güler, hayret ettiğine de hayret ederdi. Yabancı birisi konuşma ve isteğinde kaba davrandığında sabır gösterirdi. Arkadaşları böyle bir yabancıya çıkıştıklarında kendilerine: “İhtiyaç sahibini gördüğünüz vakit ona yardım ediniz.” buyururdu. Haktan meyletmedikçe konuşanın sözünü kesmezdi. Övgüde aşırılığa kaçmayanların medihlerini kabul ederdi. Konuşan haktan saptığında ya sözünü keser yahut kalkıp giderdi.” Allah Rasulü'nün suskunluğu hilim, ihtiyat, takdir ve tefekkür olmak üzere dört esasa dayanırdı. Takdirî suskunluğu, insanlar arasında vuku bulan davalara bakmak ve onları dinlemek şeklinde idi. Tefekkürî suskunluğu ise ebedi ve geçici hususlarda idi. Hilm ile sabır Allah Rasulü’nde birleşmişti. Hiçbir şey O’nu öfkelendirmez ve korkutmazdı. Dört hususta ihtiyatlı davranmayı zatında cem etmişti: Kendisine uyulması için en güzeli almak, vazgeçilmesi için kötüyü bırakmak, ümmetinin menfaatine olan hususlarda görüşünü bildirmek, dünya ve ahiret ile alakalı ümmeti lehine birleştirilmesi mümkün olan mevzularda onlar lehine hareket etmek....
 
Üst