Lahika Analizi 9 : Vaiz-i Umumî

SaYa

Well-known member

[BILGI]

2

Mühim bir suale hakikatli bir cevaptır





Büyük memurlardan bir kaç zât benden sordular ki: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistana ve vilâyât-ı Şarkiyeye, Şeyh Sinûsî yerine vâiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun” dediler.

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zâyiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hattâ ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp idam-ı ebedîden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim.

Beraetimizden sonra Denizli’de beni tarassutla tâciz edenlere ve büyük âmirlerine ve polis müdürüyle müfettişlere dedim: Risale-i Nur’un kàbil-i inkâr olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyet ile ve dahilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka, dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu hârika vaziyeti versin? Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mes’ul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, “Pek harika ve mağlûp olmaz bir deha bu işi çeviriyor.” Veya diyeceksiniz: “Gayet inayetkârâne bir hıfz-ı İlâhîdir.” Elbette böyle bir dehâ ile mübareze etmek hatadır. Millete ve vatana büyük bir zarardır; ve böyle bir hıfz-ı İlâhî ve inâyet-i Rabbâniyeye karşı gelmek, firavunâne bir temerrüddür.

Eğer deseniz: “Seni serbest bıraksak ve tarassut ve nezaret etmesek derslerinle ve gizli esrarınla hayat-ı içtimaiyemizi bulandırabilirsin.”


Ben de derim: Benim derslerim, bilâistisna bütünü hükûmetin ve adliyenin eline geçmiş; bir gün cezayı mûcip bir madde bulunmamış. Kırk elli bin nüsha risale, o derslerden milletin ellerinde dikkat ve merakla gezdiği halde, menfaatten başka hiçbir zararı hiçbir kimseye olmadığı, hem eski mahkemenin, hem yeni mahkemenin mucib-i mes’uliyet bir madde bulamamaları cihetiyle, yenisi ittifakla beraetimize ve eskisi, dünyaca bir büyüğün hatırı için yüz otuz risaleden beş on kelime bahane edip, yalnız kanaat-ı vicdaniye ile yüz yirmi mevkuf kardeşlerimden yalnız on beş adama altışar ay ceza verebilmesi kat’î bir hüccettir ki, bana ve Risale-i Nur’a ilişmeniz mânâsız bir tevehhümle çirkin bir zulümdür. Hem daha yeni dersim yok ve bir sırrım gizli kalmadı ki nezaretle tâdiline çalışsanız...

Ben şimdi hürriyetime çok muhtacım. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksız ve faidesiz tarassutlar artık yeter! Benim sabrım tükendi. İhtiyarlık zafiyetinden, şimdiye kadar yapmadığım bedduayı yapmak ihtimali var. “Mazlumun âhı tâ Arşa kadar gider”
blank.gif
1
diye bir kuvvetli hakikattir.

Sonra o zâlim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: “Sen, yirmi senedir birtek defa takkemizi başına koymadın. Eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetinle bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi.”

Ben de dedim: On yedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupa-perest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer’iye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense, azîmet-i şer’iye ve takvâ cihetiyle, yedi milyar zâtların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmi beş seneden beri hayat-ı içtimaiyeyi terkeden adama “inat ediyor, bize muhaliftir” denilmez. Haydi, inat dahi olsa, madem Mustafa Kemal o inadı kıramadı ve iki mahkeme kırmadı ve üç vilâyetin hükûmetleri onu bozmadı; siz neci oluyorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükümetin zararına, o inadın kırılmasına çabalıyorsunuz? Haydi siyasî muhalif de olsa, madem tasdikinizle yirmi senedir dünya ile alâkasını kesen ve mânen yirmi seneden beri ölmüş bir adam, yeniden dirilip, faidesiz kendine çok zararlı olarak hayat-ı siyasiyeye girerek sizin ile uğraşmaz. Bu halde onun muhalefetinden tevehhüm etmek, divaneliktir. Divanelerle ciddî konuşmak dahi bir divanelik olmasından, sizin gibilerle konuşmayı terk ediyorum. Ne yaparsanız minnet çekmem dediğim, onları hem kızdırdı, hem susturdu. Son sözüm:

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
blank.gif
2

نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
blank.gif
3








[NOT]Dipnot-1 Buharî, Cihad: 18, Zekât: 62, Mağâzî: 60, Mezâlim: 9; Müslim, İman: 29; Ebu Davud, Zekât: 5; Tirmizî, Zekât: 6, Birr: 67; Nesâî, Zekât: 1, 46; İbni Mâce, Zekât: 1; Müsned: 1:222, 2:102.

Dipnot-2 “Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

Dipnot-3 “O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır” Enfal Sûresi, 8:40.

[/NOT]



Arş: göğün en yüksek katı; Cenâb-ı Hakkın sınırsız egemenliğinin tecellî ettiği yüce yerAvrupa-perest: Avrupa düşkünü
Mustafa Kemal: (bk. bilgiler)alâka: bağlantı, ilgi
azîmet-i şer’iye: dinî azimet; dinde takva ile hareket etmekbedbaht: kötü bahtlı, talihsiz
bedduâ: Allah’tan birisi için kötülük isteme, kötü duaberaat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beyhude: boşu boşuna, faydasızbilâistisna: istisnasız, ayırt etmeksizin
cebr-i kanunî: kanunî zorlamacihet: şekil, yön
hayat-ı içtimaiye: toplumsal hayathayat-ı siyasiye: siyasî hayat
hüccet: güçlü kanıt, delilittifak: birleşme, birlik
kanaat-i vicdâniye: vicdânî kanaatmazlum: zulme uğramış
mevkuf: tevkif edilmiş, tutuklumuhalif: aykırı, zıt
mûcib-i mes’uliyet: sorumluluk gerektirenmûcip: gerektiren
nezaret: gözetimnüsha: kopya
risale: küçük kitap; Risale-i Nur’daki herbir bölümruhsat-ı şer’iye: dinin verdiği izin
takke: şapkatakvâ: Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınma
tarassut: gözetlemetasdik: doğrulama, onaylama
tevehhüm: olmayan birşeyi var saymaktâdil etme: düzeltme
zulüm: haksızlık, eziyet, işkencezâfiyet: zayıflık, güçsüzlük
zâlim: zulmeden, acımasız



Ankara: (bk. bilgiler)Denizli: (bk. bilgiler)
Kürdistan: (bk. bilgiler)Mustafa Kemal: (bk. bilgiler)
beraat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılmasıcemiyet: topluluk, dernek, örgüt
cereyan: akım, fikir hareketidehâ: olağanüstü zeka ve akıl sahibi kimse
esrar: sırlarfiravunâne: Firavun gibi
hayat-ı dünyeviye: dünyaya ait hayathayat-ı içtimaiye: toplumsal hayat
hıfz-ı İlâhî: Allah’ın koruması, himayesiidam-ı ebedî: bütün sevdiklerinden sonsuza dek ayrılış; geri dönmemek üzere sonsuza kadar yok oluş
ihtilâl: ayaklanma, karışıklıkinayetkârâne: lütfederek, ihsan ve ikram ederek
inâyet-i Rabbâniye: Allah’ın özel yardımı, ihsan ve ikramıkabil-i inkâr: inkâr edilebilir
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak görülen olağanüstü hâl ve fiilkomite: kötü bir maksat için kurulmuş gizli cemiyet, dernek
mahrem: gizlimazlumiyet: zulme uğramışlık
mübareze: karşı koyma, çarpışmanecat: kurtuluş
nezaret: gözetim altında tutmarisale: mektup, Risale-i Nur’un herbir bölümü
ruh u can: ruh ve can, bütün içtenliksırr-ı ihlâs: ihlâs sırrı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmenin sırrı, gücü
tarassut: gözetlemetedbir: idare, daha önceden düşünüp önlem alma
temerrüd: inat etme, ayak diremetetkikat: araştırmalar, incelemeler
tâbi: bağlı olma, uymatâciz: rahatsız etme
uhrevî: âhirete aitvesika: belge
vilâyât-ı Şarkiye: Doğu illerivâiz-i umumî: genel vaiz
zâyiât: kayıplar, zararlarŞeyh Sinûsî: (bk. bilgiler)
şakirt: talebe, öğrenci




Emirdağ Lahikası

[/BILGI]

Bu dersimizde de sizlerle Ustadımız Bediüzzamanın mühim bir sual olarak dikkatlerimizi çevirdiği bu mektubdan anladıklarımızı paylaşarak şu bir kaç soruya cevap bulmaya çalışalım :

  • Soru 1 : Kesilen yüz bin adamın kellesi zamanın Vaizi Umumisi olan Şeyh Sinusi yüzünden mi olmuştur?
  • Soru 2 : Ustad Bediüzzaman Said Nursi Vaiz-i Umumi olsaydı o kellelerin kesilmesine nasıl engel olacaktı?
  • Soru 3 : Ustad Bediüzzaman Said Nursinin denizli mahkemesinden beraat etmesine rağmen devletin çeşitli kademeleri aracılığıyla neden göz hapsinde tutuluyordu?
  • Soru 4 : Ustad Bediüzzaman Said Nursinin derslerinden neden bu kadar korkuyorlardı?
  • Soru 5 : Ustad Bediüzzaman neden hürriyetine çok muhtaç?
  • Soru 6 : Ustad Bediüzzaman neden kılık kıyafet ve şapka kanunlarına uymamıştır?
 

faris

Well-known member
Soru 4 : Ustad Bediüzzaman Said Nursinin derslerinden neden bu kadar korkuyorlardı?

Bir gazetede İngilizin bir müstemlekât nâzırı demiş:

‘Bu Kur’ân, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız’ dediğini okuyan üstad bediuzzaman kuramın sönmez ve sondurulemez bir güneş olduğunu bütün dünyaya risalei nurlar ile ispat eden üstad bediuzzaman elbette onların amacı olan kurani elimizden alip bizleri koleleri yapmalarina izin vermiyordu, bu sefer ise öncelik kurana yüzümüzü ceviren bu eserleri ve nesredenleri cesitli hile ve oyunlar ile yıldırmak ezmek ve ortadan kaldirmakti.
 

teblið

Vefasýz
ilk gözüme çarpan 5.soru oldu;
Soru 5 : Ustad Bediüzzaman neden hürriyetine çok muhtaç?

İnsanoğlunun en çok ihtiyacı olan hürriyetin ,üstad hz'lerinin hayatı boyunca hep hasret kaldığı özgürlük meselesi ,yüreğimizi yaralamıştır..Fıtri özelliğimizdendir özgürlüğe AŞIK oluşumuz..

Tek çabası İman hakikatlerini ve kuranı kerimi asra taşıyan ama kardeşce sulh içinde ... muhattabları daima korktular Üstadın İmani direnişinden..;

Üstad hzleri hürriyet konusunda çok manidar sözleri vardır..

Hürriyetin esası insana verilen cüzi iradeye dayanır. Herkes bu dünyada ahiret hesabına bir imtihan geçirmektedir ve bu imtihanın önemli bir şartı insanların kendi iradelerini diledikleri gibi kullanabilmeleridir

.Hayvanlar sadece ne için yaratılmışlarsa o görevi yerine getirirlerken insana bu konuda büyük bir yetki verilmiştir. İnsanın diğer varlıklardan üstünlüğünün önemli bir yönü de bu hürriyet ve irade meselesidir.“İnsan, hikmetle yapılmış bir masnudur. …… Öyle bir fiilin mahsulüdür ki, istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor.” ( Mesnevi Nuriye, Zerre) Üstadın hürriyet hakkındaki şu tespitlerini de nazara vermek isterim:

“İnsanlar hür oldular, amma yine abdullahtırlar.” (Tarihçe i Hayat, Birinci kısım)

“Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.” (Tarihçe i Hayat, Birinci kısım.)
 

SaYa

Well-known member
Soru 6 : Ustad Bediüzzaman neden kılık kıyafet ve şapka kanunlarına uymamıştır?


Nehirler tersine akmaz, rüzgâra karşı tükürülmez, taşıma suyla değirmen dönmez, millete ve dini inançlara rağmen yasa olmaz. diyor bir yazar .. tek derdi gayesi İSLAM olan bir insanın İslama tamamen ters olan bir kıyafeti kabul etmesi düşünülemez zaten.
 

uður1

Well-known member
  • Soru 1 : Kesilen yüz bin adamın kellesi zamanın Vaizi Umumisi olan Şeyh Sinusi yüzünden mi olmuştur?
  • Soru 2 : Ustad Bediüzzaman Said Nursi Vaiz-i Umumi olsaydı o kellelerin kesilmesine nasıl engel olacaktı?
  • Soru 3 : Ustad Bediüzzaman Said Nursinin denizli mahkemesinden beraat etmesine rağmen devletin çeşitli kademeleri aracılığıyla neden göz hapsinde tutuluyordu?
  • Soru 4 : Ustad Bediüzzaman Said Nursinin derslerinden neden bu kadar korkuyorlardı?
  • Soru 5 : Ustad Bediüzzaman neden hürriyetine çok muhtaç?
  • Soru 6 : Ustad Bediüzzaman neden kılık kıyafet ve şapka kanunlarına uymamıştır?
YAHU HOCAM ONDAN DEĞİL ADAMLAR ZEVK ALIYOR KELLE KESMEKTEN TABİKİDE BURDA ÇOK BÜYÜK GÜNAH O ADAMIN YÜZÜNDEN DEĞİL BURDA ADAMLAR DARBE İÇİN ZEMİN HAZIRLAYIP DESPOTLUK YAPIYOR DİKTATÖRLÜK IRKÇILIK SOSYOLİS AŞIRI SOLCU ÜLKÜCÜLERİ BİRBİRLERİYLE DİNCİLERİ DİNSİZLERLE ÇATIŞTIRARAKTAN KAOS ORTAMI YARATACAKLAR ONDAN SONRADA DARBE OLACAK YAPACAKLAR BİZDE AA DARBEMİ OLMUŞ NERDE NE ZAMAN DİYE ŞAŞIRACAĞIZ............TABİKİDE........ÜSTADIMIZ< İSTERSE BİR DUAYLA HEMEN O BÖLGEYİ TOZ DUMANA KATIP ADAMLARIN KAÇMASINI SAĞLAYIPDA ENGEL OLABİLİR...Dİ.....BELKİDE SANIRSAM.......ADAMLAR ZATEN KAHPE KALLEŞ OLDUKLARI İÇİN ÜSTADIN DA H.Z. MEHDİ OLDUĞUNU BİLDİKLERİ İÇİN GÜYA ONU ZAPTETTİKLERİNİ ZANNEDİYORLARDI SANIYORLARDI....TABİKİDE ASLINDA AZİZ ÜSTADIMIZ KAÇAR GİDERDİ İSTEDİĞİ ZAMAN ORDAN........VALLA ADAMLAR DİNE DÜŞMAN OLDUĞU İÇİN KURANIN TEFSİRİ OLAN RİSALELEREDE HALİYLEN DERSLERİNEDE DÜŞMAN HASIM KESİLDİLER TABİKİDE.......BU SORU YANLIŞ ÜSTAD ZATEN İSTEDİĞİ ZAMAN HERYERE GİDEBİLİYORMUŞKİ NİYE HÜRRİYETE MUHTAÇ OLSUN DEĞİLMİ YAHU ...KILIK KIYAFET KANUNUDA UYUZ EMPERYALİST BATILILARIN GAVURLARIN KOYDUĞU SAÇMA SAPAN BİR KANUN OLDUĞU İÇİN DİNSİZ ECNEBİ İNSANLARIN UYDURDUKLARI DİNE AYKIRI KIYAFETLER OLDUĞU İÇİN AZİZ ÜSTADIMIZ BUNLARI GİYMEMİŞTİR.........SELAMETLE VE DUA İLE.SAygılarımla.........dostlarım hakka emanet olun inş. her daim...........
 

uður1

Well-known member
TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ
12.16.BEDİÜZZAMAN VE RİSALE-İ NUR(DEVAMI)
Üçüncü mesele: Şimdi küfr-ü mutlak, öyle cehennem-i mânevî neşrine çalışıyor ki, kâinatta hiçbir kâfir ona yanaşmamak lâzım geliyor. Kur’ân’ın “rahmeten lil’âlemîn” olduğunun bir sırrı budur ki: Nasıl Müslümanlara rahmettir; âhirete iman, Allah’a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev-i beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki, o mânevî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı, yani Kur’ân’la barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ân’a muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için, şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. “Dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-i halde yaşanmaz. Onun için, Kur’ân-ı Hakîm, bu asırda bir mu’cize-i mâneviyesi olarak Risale-i Nur şakirtlerine bu dersi vermiş ki, küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem çekmiş. Evet Çin’i, hem yarı Avrupayı ve Balkanları istilâ eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden Kur’ân-ı Hakîmin bu dersidir ki, o hücuma karşı sed çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.

Demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hıristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünkü, bir İsevi, Müslüman olsa, İsâ Aleyhisselâmı daha ziyade sever. Bir Mûsevî, Müslüman olsa, Mûsâ Aleyhisselâmı daha ziyade sever. Fakat bir Müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemâlâta medar hiçbir hâlet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.

Onun için, Cenâb-ı Hakka şükür, Kur’ân-ı Hakîmin işârât-ı gaybiyesi ile, kahraman Türk ve Arap milletleri içinde lisan-ı Türkî ve Arabî ile bu asrı kurtaracak bir mu’cize-i Kur’âniyenin Risale-i Nur namıyla bir dersi intişara başlamış. Ve on altı sene evvel altı yüz bin adamın imanını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit olmuş.


Lügatler :
âhirete iman : öldükten sonra sonsuza kadar yaşanacak olan âlemin varlığına iman etmek
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Aleyhisselâm : Allah selâmı onun üzerine olsun
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cereyan : akım, hareket
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
hakikat-i hal : işin aslı, gerçeği
hâlet : durum, hâl
hayat-ı içtimaiye : toplum hayatı
hususan : özellikle
intişar : yayılma
İsevi : Hıristiyan
işârât-ı gaybiye : geleceğe veya bilinmeyen bir olaya işaretler
kabil : mümkün
kemâlât : faziletler, iyilikler, mükemmel özellikler
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küfr-ü mutlak : sınırsız inançsızlık; Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi inkâr etme, kabul etmeme
lisan-ı Türkî ve Arabî : Türkçe ve Arapça dil
medar : kaynak
mu’cize-i Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri
mu’cize-i mâneviye : mânevî mu’cize
muhafaza eden : koruyan
muhalefet eden : karşıt olan, aykırı
Mûsevî : Yahudi
müfrit : ifrat eden, haddini aşan, ölçüsüz ve taşkın hareket eden
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
neşir : yayma
nev-i beşer : insanlar
nükte : ince ve derin mânâ
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
suret : şekil
şakirt : talebe, öğrenci
şükür : teşekkür etmek
tefessüh etmek : bozulmak
zındık : dinsiz


 
Üst