Hz. Eyyûb Aleyhisselam'ın niyazı

mihrimah

Well-known member
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Lem'alar Risalesi'nin başında "Her zaman, bilhassa akşam ve yatsı ortasında otuz üçer defa okunmasının çok faziletli bulunduğunu" söylediği ve kendisinin mutad olarak okuduğu münacatlardan birisi de Hz. Eyyüb Aleyhisselam'ın duasıdır.
Kur'an-ı Kerim'de "Eyyûbu da an. Hani o: 'Ya Rabbi, bu zarar (dert) bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın' diye niyaz etmişti, Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dsotlarını misliyle beraber vermiştik." (Enbiya Sûresi, 21/ 83-84) buyuruluyor. Bu âyetin izahında Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamız "Müfessirler derler ki: Hz. Eyyub (a.s.), Rum diyarında Peygamber idi. Allah onun mallarını giderdi, sabretti. Çoluk çocuğunu aldı, sabretti. Sonra bedenine hastalıklar ârız oldu, sabretti. Fakat halk, 'Onun başına bunca derdin gelmesi boşuna değil, büyük günahı olmalı!..' deyince, şifa niyazında bulundu. Allah da şifâ lütfetti." diyor.
Bediüzzaman Hazretleri, İkinci Lem'a'da "Sabır kahramanı Hz. Eyyûb Aleyhisselam'ın şu münâcâtı, hem tecrübe edilmiştir hem tesirlidir. Fakat âyetten iktibas sûretinde bizler münâcâtımızda 'Rabbi innî messeniye'd-durru ve Ente erhamürrâhimin' demeliyiz." diyor.
Mektubat Risalesi'ndeki soruları sorarak bizlere bir ilim hazinesi bırakılmasına vesile olan Hulusî Yahyagil Ağabeyimiz, hatıralarını anlatırken diyor ki: "Barla'lı Muhacir Hâfız Ahmed'in erkek misafirleri için küçük bir odası vardı. Üstad, Barla'ya karadan değil, göl tarıkiyle, motorla geliyor, sâhile çıkıp doğru Muhacir Hâfız Ahmed'in o odasına gidiyor. Kendisini kimse tanımıyor. Neyse misafirdir. Zaten Hafız Ahmed de misafirperver bir zât idi. İftar zamanı yakın... Peynir zeytin gibi üç-dört parça iftariyelik getirilmiş. Üstad birini alıyor, diğerlerini götür, diyor. Yatsıdan sonra Üstad o odada yalnız kalıyor. Hafız Ahmed, 'Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bir de baktım, ailem beni dürtüyor! Baktım ki, ev sallanıyor. - Rabbi innî messeyiyed durru ve Ente erhamürrâhimin, diyor. Çok gür olarak söylüyor. Evet, ev sallanıyor... Hanımıma dedim ki, 'Yatağımızı ayıralım, Allah bizim başımıza bir devlet kuşu kondurdu!' Üstad beş senelik kirasını peşin vermek suretiyle orada kaldı. Kendisiyle biz de orada görüştük." Çağa uygun bir eğitim projesiyle İstanbul'a gelen, gerekli ilgiyi bulamayan, 31 Mart felâketini önlemeye çalıştığı halde sanki suçluymuş gibi idamla yargılanan, önceden verilmiş idam kararını Hurşit Paşa'nın yırtmasını sağlayacak bir müdafaa yapan, verilen beraat kararına teşekkür etmeyip bilakis: "Zâlimler için yaşasın cehennem!" diyerek mahkemeyi terk eden, Birinci Dünya Harbi'nde Ruslarla savaşırken yaralanıp esir düşen, Çar'ın dayısı General Nikola Nikolaviç'e ayağa kalkmayan, idam hükmüne de beş para kıymet vermeyen, esaretten firar edip İstanbul'a gelen, gelince zamanın Genelkurmay Başkanı Enver Paşa tarafından karşılanan ve paşalara "İşte Ruslarla çarpışan kahraman hocamız!" diye takdim edilen, yine Genelkurmay'ın tensibi ile Şeyhülislamlığa bağlı Darül-Hikmeti'l-İslamiye'ye kaymakamlık payesi ile Şeyhülislam ve Padişah'ın imzası ile aza olarak tayin edilen, İstanbul'un işgali altında işgalcilere karşı Hutuvat-ı Sitte isimli eser yazıp dağıtan ve bu hizmetleri için Ankara'ya davet edilen ve Büyük Millet Meclisi'nde törenle karşılanan... Bediüzzaman, sanki zararlı bir insan gibi Van'dan sürgün edilip âdeta kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde göz hapsine alınıyor. İşte o iç yanıklığı ile öyle bir niyazda bulunuyor ki, ev sallanıyor. Yepyeni bir dünyanın hazineleri de Barla'da Kur'an'dan açılmaya başlıyor. Hz. Yunus ve Hz. Eyyûb ve diğer peygamberlerden (Aleyhimüsselam) bahseden Enbiya Sûresi'nin 81-94 âyetlerini bir arkadaşımız beş altı sene önce rüyasında görmüş ve bunların (33x5=165) defa okunmasının belâların define ve hayır kapılarının açılmasına vesile olacağının işaretini almıştı. İnşaallah bu günlerde de okuruz. Çünkü çok ihtiyacımız var...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Evet ..

Allah razı olsun güzel bir duayı tekraren hatırlattınız..

Yukarıda profesorlerden biri Hz Eyup A.s. şifa talebinde bulunmasının halkın nazarındaki makamından dolayı olduğunu sölemiş. Lakin Ustad Bediüzzaman diyor ki

"Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,
rakam_5.gif
o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: “Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş."


Hastalar risalesinde de Ustad beyan ediyor ve risale-i nurda musibetin tanımını yaparkende ustad ifade ediyor ; burada denildiği gibi şifayı nefsimizin rahatı için değil ubudiyetimizi daha iyi yapabilmek için istemeliyiz; çünkü bedene gelen hastalık ruhun hanesidir, gerçek manada zarar dokunmamışdır; ta ki ne zaman ubudiyetine mani olursa o zaman zarar dokunur. Hz Eyup a.s. peygamberinde şifa talebinde bulunmasının bu şekilde olduğunu söliyebiliriz. Hatta hastalık sana gelse of ah cekme oh af çek.. Oh de Ya Rabbi senden gelen herşey güzeldir de yada Ya Rabbi bu günahkarın gunahlarını affet diyerek af taleb et.. Yani şükür ve istğfar eyle..
 
Üst