Kalbe Gelen Kötü Hatıralar

topraktoprak

Well-known member
Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve bereketuh muhterem kardesler...
Hazret-i Üstad'ın kalbe gelen bir takım kötü hatıralar hususunda talebelerinden birine hitaben yazdığı aşağıdaki parçayı mütalaa edelim inşallah.

[BILGI]Parça şöyledir:

"Sabri kardeş,

Sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme. şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünkü, eğer hatarat, seyyie ise, nasıl ki aynada temessül eden pislik, pis değil ve aynadaki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin aynalarında rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü ilm-i usulde tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz. Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü aynada nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur."


Kastamonu Lahikası'ndan[/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Kalb"e Gelen Kötü Hatıralar

"Sabri kardeş,

Sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme. şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünkü, eğer hatarat, seyyie ise, nasıl ki aynada temessül eden pislik, pis değil ve aynadaki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin aynalarında rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü ilm-i usulde tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz. Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü aynada nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur."

Kastamonu Lahikası'ndan

Bu kısmı lem'alardan 13. lem'a nın 6. işareti çok güzel izah ediyor şöyle ki :

Şeytanın en tehlikeli bir desisesi şudur ki: Bazı hassas ve sâfi-kalb insanlara, tahayyül-ü küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdiki suretinde gösteriyor. Ve mukaddes zatlar ve münezzeh şeyler hakkında gayet çirkin hatıraları hayaline gösteriyor. Ve imkân-ı zâtîyi imkân-ı aklî şeklinde gösterip, imandaki yakînine münâfi bir şek tarzını veriyor. Ve o vakit o biçare hassas adam, kendini dalâlet ve küfür içine düştüğünü tevehhüm edip imandaki yakîninin zâil olduğunu zanneder, ye'se düşer, o yeisle şeytana maskara olur. Şeytan hem ye'sini, hem o zayıf damarını, hem o iltibasını çok işlettirir; ya divane olur, yahut "Her-çibâd-âbâd" der, dalâlete gider

Şeytanın bu desisesinin mahiyeti ne kadar esassız olduğunu, bazı risalelerde beyan ettiğimiz gibi, burada icmâlen bahsedeceğiz. Şöyle ki:


Nasıl ki aynada yılanın sureti ısırmaz ve ateşin misali yandırmaz ve murdarın aksi telvis etmez. Öyle de, hayal veya fikir aynasında küfriyâtın ve şirkin akisleri ve dalâletin gölgeleri ve şetimli çirkin sözlerin hayalleri itikadı bozmaz, imanı tağyir etmez, hürmetli edebi kırmaz. Çünkü meşhur kaidedir ki, "Tahayyül-ü şetim şetim olmadığı gibi, tahayyül-ü küfür dahi küfür değil ve tasavvur-u dalâlet de dalâlet değil."
İmandaki şek meselesi ise, imkân-ı zâtîden gelen ihtimaller, o yakîne münâfi değil ve o yakîni bozmaz. İlm-i usul-i dinde kavâid-i mukarreredendir ki,
b567.gif
Meselâ, Barla Denizi su olarak yerinde bulunduğuna yakînimiz var. Halbuki, zâtında mümkündür ki, o deniz, bu dakikada batmış olsun. Ve batması mümkinattandır. Bu imkân-ı zâtî, madem bir emâreden neş'et etmiyor; zihnî bir imkân olamaz ki, şek olsun. Çünkü, yine ilm-i usul-i dinde bir kaide-i mukarreredir ki,
b568.gif
Yani, "Bir emâreden gelmeyen bir ihtimal-i zâtî ise, bir imkân-ı zihnî olmaz ki şüphe verip ehemmiyeti olsun."
İşte bu desise-i şeytaniyeye mâruz olan biçare adam, hakaik-i imaniyeye yakînini böyle zâtî imkânlarla kaybediyor zanneder. Meselâ, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, beşeriyet itibarıyla çok imkân-ı zâtiye hatırına geliyor ki, imanın cezim ve yakînine zarar vermez. Fakat o zarar verdi zanneder, zarara düşer.




imkani zati ihtimaller yakine zarar vermez : mesela şöyle bir örnek aklıma geldi inşallah yanlış olmaz ;


imkani zati , Zatında mümkün olan yani kendisinden südur etme ihtimali var olan olan şeylerdir ki kesinlikle olmaz , muhaldir diyemiyoruz . mesela bir beşer mümkündür ki yalan söylesin . Yani insanın zatında , mahiyetinde yalan söyliyebilme gibi bir ihtimali var , insan asla yalan söyleyemez diyemiyoruz yani zatında mümkündür. İşte '' insanın yalan söyleyebilme ihtimali '' ni şeytan nefsin kulağına üfler ve derki madem böyle bir ihtimal var yani zatında mümkün ve madem Hz. Muhammed ( a.s.m ) da bir insandır , beşerdir öyle ise onun içinde bu ihtimal geçerli , neden olmasın ? der
'' Halbuki Üstad diyor ki '' "Bir emâreden gelmeyen bir ihtimal-i zâtî ise, bir imkân-ı zihnî olmaz ki şüphe verip ehemmiyeti olsun." Peki şeytan bu ihtimali bir emareden dolayımı ortaya atıyor yoksa sırf zatında mümkün diyip susuyor mu buna dikkat lazım ...
Mesela şeytan '' işte Hz. Muhammed ( a.s.m) ' ın şu sözü yalandır , şu haberi yalandır diye bir emare ile mi bu ihtimali zihne getiriyor yoksa sadece insanların yalan söyleyebileceği ve dolayısıyla efendimizin de bir insan olmasından dolayı belki oda söylemiştir imkansız değildir şeklinde bir vesvese mi veriyor. Halbuki siyer-i nebevi den okuyoruz ki O' nun 24 saatini pür dikkatle takip eden sahabiler ve hanımları bir tane dahi ağzından yalan haber duymamışlar hatta davasını çürütmek için her halini dikkatle gözetleyen müşrikler bile ona böyle bir isnadda bulunmuyor , bulunamıyor eğer bulunsa idi derhal bunu yayacaklardı ki davasını çürütebilsinler . İşte şeytan ancak bir emareye , delile dayanmadan ancak zati ihtimalleri vehme atabilir . Yoksa bir emare getiremez ...
 

elfaz

Well-known member
Cevap: Kalb"e Gelen Kötü Hatıralar

Kalp dünyası ile hayal dünyası birbirine paraleldir.Biri temizken diğerinin kirli kalması mümkün değildir.Dolayısı ile kalpte vesvese yoğunlaşması, bulanıklık vs başladı ise; hayal dünyası darmadağındır demektir.

Görüntüler,manzaralar, sesler, tasavvur ve tahayyüller hayal dünyasında vücud bulur, tıpkı projektör misali kalp dünyasında yansıması görülür.O yüsden hayal dünyasını temiz tutmaya çalışmak çalış.

Bir bakmada, bir dokunmada batma derken bunu kast ediyor olmalı üstad..neden, çünkü o bakış hayal dünyasında yer ediyor kalp dünyasını darmadağın hale getirebiliyor.

Eskiler bir bakma ile giderdi diyor hoca efendi.şimdilerde bir değil bin bakma rahatlığı var maaettesüf ve nefes aldığımızı zannediyoruz.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Kalb"e Gelen Kötü Hatıralar (Açıklamalı Risale Dersleri 3)

Gördüğümüz veya baktığımız herşey hayallerimizin yönünü belirliyor. Gözlerimiz en çok neye nazar ediyorsa kalbimiz de onunla meşgul oluyor. Kalbin meşgul olduğu şeyler hayalde canlanıyor. Hayale geldikten sonra tasavvur ediliyor. Bu tasavvur zamanla niyete ve sonra da fiile dönüşüyor.

Göz açıp kapayıncaya kadar Allah nefsimizle başbaşa bırakmasın ümmmeti Muhammed-i. Çünkü bir harama bakış ve hemen vazgeçilmeyen bir günah, insanı içinden çıkamayacağı bataklıklara sürükleyebilir.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: "Kalb"e Gelen Kötü Hatıralar (Açıklamalı Risale Dersleri 3)

Çünkü, eğer hatarat, seyyie ise, nasıl ki aynada temessül eden pislik, pis değil ve aynadaki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin aynalarında rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü ilm-i usulde tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz. Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü aynada nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur.

Burayi 21 Söz`den alinti yaparak anlamaya calisalim insallah :


Bak, ey bîçare vesveseli adam! Telaş etme. Çünkü, senin hatırına gelen, şetm değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tahayyül-ü şetm dahi, şetm değildir. Zîrâ, mantıkça, tahayyül hüküm değildir. şetm ise hükümdür.

Hem bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbin sözleri değil. Çünkü, senin kalbin, ondan müteessir ve müteessiftir. Belki, kalbe yakın olan lümme-i şeytânîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır; yani onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü, hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sözünü, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zâten şeytanın da istediği odur.


Meselâ, sen namazda münâcâtta, Kâbe karşısında, huzûr-u ılâhîde iken, âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedâi-yi efkâr, seni tutup en uzak mâlâyâniyât-ı rezîleye sevk eder.

Senin başın, böyle bir tedâi-yi efkâra mübtelâ ise, sakın telaş etme; belki, intibâha geldiği anda dön. "Aman ne kusur ettim," deyip, tetkikle meşgul olup durma; tâ o zayıf münâsebet, senin dikkatinle kuvvet peydâ etmesin. Zîrâ teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o zayıf tahatturun melekeye döner, bir maraz-ı hayalî olur. Korkma, maraz-ı kalbî değil. şu nevi tahattur ise, gâliben ihtiyârsızdır; hususan, hassas asabîlerde daha gâliptir. şeytan, şu nevi vesvesenin mâdenini çok işlettirir.

Nasıl ki, şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücâveretleri var ve füccâr ve ebrârın karâbetleri ve bir meskende durmaları, zarar vermez; öyle de, tedâi-yi efkâr sâikasıyla, istemediğin pis hayalât gelip nezîh efkârın içine girse, zarar vermez. Meğer, kasden olsa veya zarar zannıyla, onunla ziyâde meşgul olsa.


Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tevehhüm-ü küfür dahi, küfür değildir. Tasavvur-u dalâlet, dalâlet olmadığı gibi, tefekkür-ü dalâlet dahi, dalâlet değildir. Çünkü, hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür, tasdik-i aklîden ve iz'ân-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler, cüz-i ihtiyâriyeyi pek dinlemiyorlar, teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz'an, öyle değiller; bir mîzana tâbidirler.

Hem, tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, nasıl ki tasdik ve iz'an değiller; öyle de, şüphe ve tereddüt sayılmazlar. Fakat, eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstekar bir hale gelse, o vakit, hakiki bir nevi şüphe ondan tevellüd edebilir.


Anlasilan su ki tahayyülün ve tevehhümün hicbir zarari yoktur.
Fakat kasden olursa veya zarar zanniyla onunlu fazla mesgul
olunursa, o zaman yerlesir ve daim olarak zarar verir.

 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 3 : Kalbe Gelen Kötü Hatıralar

Evet, iman, kalbde, kafada daimî bir mânevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar histen, nefisten çıktıkça 'yasaktır' der, tard eder, kaçırır.
"Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtından çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlûp etmez.(Hutbe-i şâmiye )

Burada bir kaç noktayı inceleyecek olursak.
1.İman kalpte ve kafada yani dimağda daimi manevi bir yasakçıdır.
2.Fena meyelanlar ise his ve nefisten çıkar.
3.Bu meyelanları iman bekçisi yasaktır der ve tard eder ve kaçırır.Ya iman bekçisi yoksa?
4.ınsanın güzel fiilleri ise kalbin temayülatından çıkar.
5.kalpten çıkan meyiller ruhun özel araştırmalarından ve ihtiyaçlarından gelir.Demekki ruh kalpten zuhur edecek olan meyillere ihtiyaç duyacak ve onu arayacak şekilde yaratılmıştır.
6.Ruh ise iman nuru ile harekete geçer.Sanırım işin püf noktası burası olmalıdır.Ruhun kalbin meyillerinden gelecek ihtiyaçlarının karşılanması için kalbin iman nuru ile nurlanması gerekir.eğer bir kalp iman nuru ile müzeyyen olmassa ruhun ihtiyaçları için o ruh harekete geçemiyor.O insanda hakiki insaniyetini kaybediyor olmalıdır.belki imansızlık yani küfür ile vehşi bir canavar oluyor.
7.Ruh kalpten meyleden hayırları yapar ve şer ise kendini çeker.Tabi ki kalbi imanlı olan kişilerde bu durum geçerli olmalıdır.
8.Mecazi nefs-i emmerenin bir nevi vazifesini yapan kör hisler yani akibeti görmeyen hisler kalbi iman nuru ile aydınlanmış olan bir mümini yanlış yola sevk edip onu mağlup edemez.Ne mükemmel bir manevi terakki.Ya Rabbi bizi böyle bir imani seviyeye çıkar.Nefsin ve hissin meyillerinden bizleri muhafaza eyle.Ruhun ihtiyaçlarına temayülat-ı kalpten gelecek olan hayır fiilleri işlemeyi nasip eyle.
 

derun-zéde

New member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 3 : Kalbe Gelen Kötü Hatıralar

Ya Rabbi bizi böyle bir imani seviyeye çıkar.Nefsin ve hissin meyillerinden bizleri muhafaza eyle.Ruhun ihtiyaçlarına temayülat-ı kalpten gelecek olan hayır fiilleri işlemeyi nasip eyle.

Amin, elfü elfi amin. Tüm bu mütaaları yapanlardan Allah razı olsun. Acizane şunu da eklemek isterim: 3 kapı vardır ki bunlardan girene çok dikkat etmek gerekir: göz, kulak, ağız. Bunlar direk manevi hayatımızı etkilerler. Bir haram lokma, bir haram bakış veya bir haram ses. Alimler bir haram lokma yiyenin 40 gün ibadet lezzetinden mahrum olunacağını söylemişler. Diğerleri de hakeza bir anlık gafletle manevi dünyamızda büyük tahribatlar yapabiliyor. Cenab-ı Hak bizleri takva mertebesine vasıl eylesin, amin..
 
Üst