Batılı Eğitimin Çıkmazları ve Düşündürdükleri

Nesl-i Cedid

Well-known member
Batılı Eğitimin Çıkmazları ve Düşündürdükleri
Muhammet MERTEK



12.jpg
Bir millet için yirmi-otuz sene sonrasının en aktif ve en verimli kesimini teşkil edecek nesiller, bugünün çocuklarıdır. Her toplum, kültürel ve ekonomik gelişmeler çerçevesinde yaşadıkları zamanın idrakine göre kendi eğitim anlayışını meydana getirir. Dolayısıyla eğitim anlayışı devirden devire değişir. Nesillerin yetiştirilmesinde bazen disiplin, bazen hürriyet, bazen de otorite esas alınarak çeşitli pedagojik yaklaşımlar uygulanır. Ancak birçok ülkede, eğitimle ilgili süreçlerin çok defa devletin resmî görüşü çerçevesinde şekillendirildiği görülür. Çünkü devletin idare şekli, hukuk sistemi, hak ve hürriyet anlayışı, eğitim anlayışını belirler.

Hakikatte ise eğitim, kesin hatlarıyla kontrol edilebilir bir süreç değildir. Ayrıca plânlanmış neticelere ulaşılamayabilir. Eğitimde her şey, sadece eğitenin niyetine, sunduklarına ve kabiliyetine göre değildir. Aynı zamanda muhatabın durumu da son derece önemlidir. Yani muhatabın bakış açısı, ilgisi, değerlendirmesi, zevki ve itirazları da bu anlayışın ortaya çıkmasında rol oynar. Dolayısıyla toplumda kitle iletişim araçlarının artması, toplumun olup bitenden kısa sürede haberdar olması, otoritenin dayatmasıyla oluşturulan eğitim anlayışını zamanla zayıflatır ve çökertir. Çocuk ve gençlerin beklentileri, gençler arasında yayılan akımlar, medyanın verdiği mesajlar, reklâmlarda kullanılan özendirici sözler, zamanın eğitim anlayışının oluşmasında diğer önemli faktörlerdir. Bütün bu faktörler, günümüzde çoğulculuğu ve hürriyeti önemseyen ve temel prensip hâline getiren bir eğitim anlayışını doğurdu. Böyle bir anlayışın getirdiği avantajlar ve menfi neticeler, Türkiye ve Almanya'daki eğitim sistemleri kıyaslandığında görülebilir. Türkiye'nin eğitim sistemine bakıldığında, bir dönem tek tip insan yetiştirmeyi hedefleyen, ferdî düşünce ve tercihleri arka plâna iten katı bir yaklaşımın tercih edildiği görülür. Bu dönemde gençler, kabiliyetleri ve psikolojik durumları dikkate alınmadan, devletin istediği bazı kalıplara göre eğitime tâbi tutulmuşlardır. Ülkemizde son yıllarda gençlerin kabiliyetlerini ve psikolojik durumlarını önemseyen ve ferdi merkeze alan eğitim müesseseleri yaygınlaşsa da, bir dönem gençlerimiz maalesef bu tek tip eğitim anlayışıyla şekillenmiştir.

Almanya'da 1970'li yılların sonu ile 80'li yılların başlarına kadar Alice Miller'in "pedagoji karşıtı" tezlerini işleyen kitapları yok satıyordu. Bu kitapların tesiriyle, vurdumduymaz, cinselliği önceleyen, sorumluluktan kaçan, zevk odaklı bohem hayatı yaşayan bir nesil yetişti. Değerler sistemi dejenere olduktan, çocuk ve gençlerin davranış bozuklukları önü alınamaz hâle geldikten sonra, günümüzde yeniden gençlerin arzularına sınır koyma ve disiplin gibi kavramlar tekrar önem kazandı. Yani eğitim yine hürriyetçi ve serbest anlayıştan disiplin kutbuna kaydı. Sosyal değişmelere paralel olarak, medya da, farklı eğitim anlayışlarını oluşturmada mühim rol oynar. Konuyla ilgili yayınlar, eğitimciler tarafından yazılan kitaplar, Tv'lerdeki açık oturumlarda ele alınan problemler, tamamen aynı konuyu gündeme taşır. Çocukların daha fazla eğitilmesi gerektiği, eğitimin genel geçer sınırlamalara, disipline ihtiyacı olduğu düşüncesi, her fırsatta işlenerek topluma empoze edilir. Öyle ki, sokaktaki insan, Tv'deki uzmanlar ve kitapları en çok satan eğitimci yazarlar, günümüzdeki eğitimin durumu hakkında ittifakla aynı yorumlarda bulunduğunda, artık şüphe duyulacak bir husus kalmaz.
12_1.jpg

Almanya'da son 50 yıl içinde eğitimin sorumluluğunun, kısmen ebeveynlerden alınıp resmî eğitim sahalarına kaydırıldığı doğru olsa da, çocukların bu süreç içinde daha iyi eğitildiği, daha saygın değerlere ve kişiliğe sahip oldukları söylenemez. Bu toplumda çocukların, ahlâkî değerler, diğer insanlarla ilgili değerlendirmeler, din, insanî ve siyasî anlayış itibarıyla ebeveynlerine göre gittikçe farklı düşüncelere kaydıkları görülmektedir.

Genellikle eğitim ve kültürle ilgili tenkitler, iki bakış açısından yapılır:
1- Gevşek, liberal ve hürriyetçi çizgi.
2- Sert, katı ve disipliner çizgi.

Kamuoyu, her iki kutbun birbiriyle mücadelesine şahit olur ve farkında olmadan yönlendirilir. Her kutup, medya ve uzmanların yardımıyla, kendi zamanlarının eğitim anlayışını oluşturarak, kamuoyuna bir şekilde kabul ettirmeye çalışır. Siyasetin ise, kamuoyunda oluşmuş bir konuda, aksi tutum sergilemesi zordur.

Güncel medya ve siyasetin tesirinde kalan, hattâ para kazanmayı düşünen pedagogların elinde çocuklar, deney malzemesi veya bir oyuncak hâline gelir. Öyle ki, çocuklar Almanya'da, bazen Allah'ın bir hediyesi, bazen istenilmeyen bir yük, bazen de eğitilmesi zor bir varlık olarak görülür. Her 10–15 yılda eğitimde birbirine zıt tezlerin uygulamaya konulması, nesiller ve aile arasında değer farklılıklarından kaynaklanan çatışmaları da beraberinde getirir.

Temel problem otorite/disiplin eksikliği mi,
yoksa zaman eksikliği mi?

Alman toplumunda çocukların ve gençlerin hayat kalitesi üzerine yapılan saha araştırmaları; sınır koyma, disiplin ve otorite yerine, şefkatin, çocuklara zaman ayırmanın, onun faaliyetlerine ilgi göstermenin ve şahsiyetine saygı duymanın çocuğun pozitif gelişmesinde daha mühim rol oynadığını ortaya koymuştur. "Çocuğun idrak seviyesi, yorumları ve değerleri, ebeveyn ve öğretmenlerinkinden hangi ölçüde ayrılıyor?" sorusuna cevap arayan bir araştırmada, çocukların üçte ikisinin kendileri için en önemli kurum olan ailede, kendilerini "çok iyi" hissettikleri ortaya çıkmıştır.

Eğitimde olmazsa olmaz faktörlerden biri de, aile içinde birlikte geçirilen zamandır. Birçok çocuk ve ebeveynin dert yandığı problemlerin başında zaman gelmektedir. Bilhassa son 15 yıldan beri -daha doğrusu bilgisayar ve internetin yoğun şekilde insanların dünyasına girmesinden bu yana- oluşan zaman darlığı, bugünkü eğitimin kırılma noktasını oluşturmaktadır. Prof. Dr. J. Oelkers'in tespitine göre; "Bugünkü eğitimin ana problemi zamandır." Bununla bağlantılı olarak Zinnecker gibi pedagoglar, ebeveynlerin çocuklarının istifadesine sunabileceği aile çevresinin kalitesi üzerinde durarak, anne-babanın çocuklarına verebileceği sosyal aile sermayesi'nin önemine dikkati çekmektedir. Batı'da kardeş aileler şeklindeki uygulamaların çocukların sosyalleşmesi, zararlı alışkanlıklardan uzak durmaları, eğitimle ilgili algıları yönüyle faydalı olduğu belirtilse de, yeterli değildir. Medyanın estirdiği rüzgârın yoğun tesirinde kalındığı ve bilgisayarın sanal dünyasında zamanın adeta öğütüldüğü bir dönemde, çocuk ve gençlerin daha etkin sosyal sermayelere ve aile çevrelerine ihtiyaçları vardır.

Çocukların huzurlu bir hayat geçirmeleri, temelde aile içindeki atmosfere, övgü ve takdire, kabul görmeye ve ciddiye alınmaya bağlı olduğu araştırmalarla sabittir. Batı toplumlarının şehirleşme ve sanayileşmesiyle birlikte başlayan sosyal problemler, Türkiye'de de şehirleşme ve iletişim imkânlarının artmasıyla hızla yayılmaya başlamıştır. Aile içinde Tv/bilgisayar/internet marifetiyle herkesin mini dünyası oluşurken, bilhassa şehirlerde çocuklara sunulan sosyal sermaye kıymetinde olan aile çevreleri daralmaktadır. Bu durumda ailelerin, çocuklarına ve gençlere daha fazla zaman ayırmaları kaçınılmaz bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplum, daha açık, çoğulcu, ferdî hürriyetçi bir kültürün tesir alanına girdikçe, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, çocukların davranışlarında, duygu ve düşünce dünyasında baş gösterecek sapmaların daha da artma riskiyle karşı karşıya kalınacaktır. Batı toplumlarında çocukların eğitiminde yeniden disiplin, otorite, sınır tanıma gibi kavramların dillendirilmesi ve uygulama alanının oluşturulması, aile yapısı ve eğitim süreçlerindeki yanlış metotların menfi neticeleri hakkında bize bir fikir verebilir. Zîrâ Almanya'da son 50 yıldaki ferdiyetçilik ve çoğulculuk gibi eğilimlerin, gelenekten gelen değerlerin dejenere olmasına, neticesinde de eğitim meselelerinde istikamet kaybına sebep olduğu düşünülürse, son 15 yılda zamanın eğitim anlayışının, muhafazakar değerlerden yana yeniden değişmeye başlaması eşyanın tabiatına uygun bir gelişmedir.

"Çocuk ve gençlerin sağlıklı büyümesinde en temel ihtiyaçlar nelerdir?" sorusunu çok yönlü ele alma ve pratiğe aktarma mecburiyeti ortadayken, iletişim ve ulaşım araçlarının insanı inanılmaz ölçüde mobil hâle getirdiği günümüzde, böylesi hayatî sorulara cevap aramaya bile vakit bulunamamaktadır. Dolayısıyla "Ne zaman ve hangi durumlarda bir çocuğun, bir gencin veya bütün bir genç neslin başarılı ve başarısız büyümesinden söz edilebilir?" sorusuna da makul cevaplar bulmak mecburiyetindeyiz. Elbette burada herkesin üzerinde mutabık kalacağı, bazılarını diğerlerine göre önceleyebileceğimiz belli özellikleri sayabiliriz. Meselâ kendine güvenen, ahlâklı, karakterli, sosyal, empati kurabilen, pozitif düşünen, sorumlu hareket eden, çalışkan, güvenilir gibi özelliklere sahip olarak yetişen gençlerin karşısına, saygısız, şiddete meyilli, kontrolsüz davranan, vurdumduymaz, kumar oynayan, sigara, içki gibi zararlı alışkanlıklara sahip, bilgisayarın sanal dünyasına sığınarak özel hayatını şekillendiren gençleri oturtabiliriz.

Bu bakış açısına göre, günümüzde ve yakın gelecekte eğitimde hangi eğilimlerin ortaya çıkacağı tahmin edilebilir bir durumdur. Türkiye, Amerika ve Avrupa'daki uygulamalardan gerekli dersleri çıkarıp, kendi kültürel değerleri doğrultusunda kendi eğitim anlayışını ortaya koymalıdır. Aksi hâlde son yıllarda uygulamaya konan sadece başarı odaklı, eğlenerek öğrenmeyi ve ferdiyetçiliği vurgulayan, ufak yaşlardan itibaren (kontrolsüz) internet kullanmayı teşvik eden bir eğitim anlayışının, belli bir süre sonra menfi neticeleriyle yüzleşmek kaçınılmaz olacaktır. Batı'daki sosyal çalkantıların içinde yuvarlanmamak için, en başta değerler ve vicdan eğitimiyle insan unsurunun yeniden tarif edilmesi gerekmektedir.

Günümüzün problemlerle dolu ve karmaşık dünyasında, böyle bir istikamet sunan, insanî ve ahlâkî değerleri ihtiva eden bir eğitim anlayışına bütün toplumların ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Farklı kültür coğrafyalarında Türk okullarının hüsnükabul görmesinin ve bir model oluşturmasının arkasında, eğitim anlayışını, evrensel ahlâkî değerlere oturtması, akıl, bilim ve gönül arasında hassas bir dengeyi kurabilmesi yatmaktadır.

Kaynaklar
- Göppel, Rolf, Pädagogik und Zeitgeist, Erziehungsmentalitäten und Erziehungsdiskurse im Wandel, Kohlhammer, Stuttgart 2010
- J. Oelkers, Zeitschrift für Pädagogik, 2002
 
Üst