Açıklamalı - 29.Mektub - Ramazan Risalesi - Beşinci Nükte

Ukbaa

Well-known member

29. MEKTUB

BEŞİNCİ NÜKTE

Ramazan-ı Şerifin orucu,
nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi
cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:



Nefsin emmare olması hasebiyle,
İlim ve amel gibi güzel ahlakların layık olduğu mevkide olması

ve menbaının doğru bilinmesi için, kulun bu noktadan şuurlu olması lazımdır.


Mesela hayırları haseneleri ibadetleri kalb ve ruh ister,

Akıl iltizam eder, nefs ise istemez.

Demek bu güzelliklerin nefse verilmemesi lazımdır.

Amel yerleştikten sonra nefis sahip çıkmak ister,

Kalbin ve ruhun elinden almak ister,

İşte bu noktada bir tehzib yapılması lazımdır.


Ayrıca nefs-i emmare serkeşliği sever ve bunu bir hürriyet olarak kabul eder.

Halbuki nefsin hürriyeti ruhun esaretidir.

Nefsin esareti yani itaati, ruhun hürriyyetidir.

İkisi birden hür veya ikisi bir esir olmazlar.

Nefs ıslah olur, ruha tabi olursa, durum değişir, yoksa değişmez.


Eğer kul nefse tabi olursa, ruhunu, haram arzuların parmaklıkları içinde mahkum eder.

İmanlı ve itikadlı bir müslüman nefsin dizginlerini eline alırsa ruhunu hür eder.


Normal şartlarda, akılla, ilimle, musibetle, bela ile

nefis kolay kolay serkeşlikden vazgeçmez.

Öyle ise bu nefsin dizginini nasıl elimize alacağız?





Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor.
Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı,
gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez.
Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu
ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez.

Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır.

Şedid bir hırs ve tama’ ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır.

Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır.
Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur.
Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.



Gaflet, cehaletten, dünya sevgisinden,
Helal haram çizgisinin kaybolmasından,

Ve nur-u kalbsiz zekavetten yoğrulmuş acib ve garib ve kalın ve karanlık bir perdedir.


Haramlar nefse lezzet verirken, kalbe elim elemler verir,

Kalbe elim elemler verir ve siyah lekeler gibi kalbi lekelendirir.

Kalb bu şekilde bozulur ve bozuldukça yüzünü ahiretten dünyaya çevirir.



İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç;
en gafillere ve mütemerridlere, za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor.



Yani onlara açlık elemini çektirerek işte senin asıl halin budur.
Acizsin sen, demirden değilsin.

Eğer ben izin vermesem bu açlık senin sonun olabilir.

Demek fanisin, her an öledebilirsin.

Bunları bize hissettir oruç.



Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar.
Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor.
Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder.
Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaa bir arzu hisseder
ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır.


Eğer gaflet kalbini bozmamış ise…



İşte haramlara mübtela nefsin terbiyesinde orucun bir hikmeti ne kadar güzel..
İstatistikler gösteriyor ki; ramazan ayında cinayetler ciddi olarak azalıyor.

Hırsızlıklar azalıyor, kavgalar azalıyor, yardımlaşmalar artıyor.

Trafik kazaları bile azalıyor.

Bunlar bize şunu ifade ediyor;

Kişi Allah’a itaat ederse tam bir adam olur.
Millet Allah’a itaat ederse, tam bir millet olur.


Ya nefsine itaat eder ise ? .......




سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ



El Fatiha


 
Üst