Manayı Harfi

zeyhak_

Well-known member
Üstad Bediüzzaman “mânâ-y ı harfî, mânâ-yı ismî” kelimeleriyle anlattığı bakış açısı hakkında şöyle der:

Kırk senelik ömrümde, otuz senelik tahsilimde yalnız dört kelimeyle, dört kelâm öğrendim; Kelimelerden maksat, mânâ-y ı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar 'dır”.

Manayı Harfi Bir sanatı değerlendirirken, onu o sanatı meydana getiren sanatkarı cihetiyle değerlendirmektir. Mânâ-yı ismîise bir sanata sanat olması yönüyle bakmak ve sanatkarı unutmak demektir. Mesela “Mimar Sinan Süleymaniye’yi şu tarihte yapmıştır” demek manayı harfi cihetiyle bakmak, “Süleymaniye şu tarihte yapılmıştır” demek ise manayı ismi cihetiyle bakmaktır. Birincisinde Mimar Sinan ön plana çıkarken ikincide Süleymaniye ön plana çıkıyor Sinan unutuluyor.

İşte mevcudata bakarken ya ALLAHı aklımıza getirerek “ALLAH ne güzel yaratmış” diye bakarız. ( Ki bu kur’anın dünyaya, varlıklara bakış ve baktırma tarzıdır. Müminin de dünyaya bu pencereden bakması gerekir.)

Yahutta ALLAHı aklımıza getirmeden “ne güzel” deyip gafilcesine bakarız. Günümüzde insanların bakışı maalesef ALLAHı hatıra getirmeden bakma tarzındadır.

Üstad “nazarla niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder” der. İşte Biz telkinle insanların nazarını bakış açısını değiştirebiliriz. Yani telkinle dünyaya ve olaylara onların “manayı harfi” cihetiyle bakmasını sağlayabilir ve onların düşüncelerine tesir edebiliriz.

Mesela “yağmur yağıyor” değil de “yağmur yağdırılıyor” dediğimiz zaman ilk önce tuhaf karşılanabilir, ama bu ifade zihinlerde iz bırakır. Bu sözümüzde telkin üslubu var. Bu ifade de bir şeyi anlatıyor ve insanların böyle düşünmesini sağlayabiliyoruz. Üstelik kimsenin enesine dokunmadığımız için tesirlide oluyor.

Eğer coğrafya öğretmeni iseniz diyelim ki, talebelere dünyanın hareketlerinden bahsediyorsunuz. “Dünya hem kendi etrafında hem de güneş etrafında dönüyor. Daha doğrusu döndürülüyor. Dünya akıllı şuurlu olmadığından bunları kendiliğinden yapması mümkün değildir” dediğiniz zaman yine telkin yapmış olursunuz.

Üstad bu hususta şöyle der: “Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. "Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz ALLAH'tan bahsetmiyorlar" dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen ALLAH'tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.

Telkinin insanın üzerinde çok büyük tesiri vardır. Fakat telkinin insan üzerindeki tesiri ancak, güvenilen, sevilen veya kendi alanında uzman kimseler tarafından yapılırsa gerçekleşir. Veya kalabalık insanlar tarafından yapılan telkinler de bu görülür.
 

Gül-i İkra

Well-known member
Üstad “nazarla niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder” der. İşte Biz telkinle insanların nazarını bakış açısını değiştirebiliriz. Yani telkinle dünyaya ve olaylara onların “manayı harfi” cihetiyle bakmasını sağlayabilir ve onların düşüncelerine tesir edebiliriz. inş.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Şöyle ki:
Cenab-ı Hakk'ın masivasına (yani kainata) mana-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lazımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.
Evet her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakk'a bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk'a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk'a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh nimete bakıldığı zaman Mün'im, san'ata bakıldığı zaman Sani', esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakiki zihne ve fikre gelmelidir.
Ve keza nazar ile niyet, mahiyet-i eşyayı tağyir eder. Günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder. Evet niyet adi bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa, marifet-i İlahiyedir.
Birinci Kelam: # Ben kendime malik değilim. Ancak malikim kainatın malikidir. Fakat kendime malik nazarıyla bakıyorum ki, Malik-i Hakiki'nin sıfatını ve sıfatların bir derece mahiyetini ve hududunu bileyim. Evet mevhum, mütenahi hududum ile Malik-i Hakiki'nin sıfatlarının bir cihette gayr-ı mütenahi hududunu bildim.
İkinci Kelam: # Ölüm haktır. Evet bu hayat ve bu beden şu azim dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküb etmiş. Kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da, iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.
Üçüncü Kelam: # Rabbim birdir. Evet herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahim'e olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünki insan, camiiyeti itibariyle bütün eşyaya ihtiyacı ve alakası vardır. Ve her şeye karşı (hissederek veya etmeyerek) teessürü elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir halettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-ı Vahid'e teslimiyet, firdevsi bir vaziyettir.
Dördüncü Kelam: ene ile tabir edilen benlik, yani kendisine bir vücud, bir kıymet vermektir ki; bu ene, Cenab-ı Hakk'ın sıfatını, şuunatını bilmek için bir santral ve bir vahid-i kıyasidir.

Bediüzzaman Said Nursi.
 

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu

mana-i harfi üstad r.a hın eski said döeminde tam 30 yıllık ilim tahsilinin meyvesi olan hakikatlerden dir.. Mana-i harfi i anlamak ve idrak etmek ve ona uygun risale-i nur mesleğini tatbik edebilmek başlı başına bir iştir..

mesnevi-i nuriyede geçen 4 kelime ile 4kelamı anlasa bir muhatab kendisine risale-i nurlar açılmaya başlar,zira bunlar ana ve esas ANAHTARLARDIR..kendileri dahi sırr dır, bu ifadeleri terennüm etmek başkadır, anlamak başkadır,kabul etmek başkadır,gereği ile amel etmek başkadır,o hallerle hallenmek ise bambaşkadır..

hakikaten bediüzzaman r.a hın 30 yıllık ilim tahsiline yakışır meyvelerdir ve tüm ilimlerin anahtarı ve hulasaları olacak DEHŞET İFADELERDİR..!! ve muhteviyyatları ise Risale-i nurlarda doludur..
 
Üst