Üstad Latince Eserlere Cevaz Vermiş midir ?

beyaz-lale

Yeni Üye
Hayırlı günler mubarek kardeşlerim..
Sorum Risalei Nurların hatt-ı kur'an(osmanlıca) okunması gerektiğini Üstad hazretlerinin Latince eserleri basmaya tek 1 esere cevaz verdiği daha sonrasında birden kalbime ihtar geldi diyerek tek cevaz verdiği esere bile izin vermediği bu konu hakkında görüşlerinizi öğrenebilirmiyi... Selam ve dua ile kıymetdar kardeşlerim..
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: selamun aleyküm bir sorum olacaktı..

Latin harfleri ile Risale-i Nur hizmeti yapmak, okumak, yazmak bidat mıdır, bu konuda Üstad ne diyor?

“Hz. Ali (r.a.) huruf-u ecnebiyi İslâmlar içinde cebren kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü’s-su’un bid’alara yardımlarından teessüfle bahsedip bu iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzamla ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor. Hem ulemaü’s-su’a muhalefet ediyor. İşte bu zamanda o adamlar Risale-i Nur şakirtleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünkü onlardır ki hatt-ı Kur’ân’ı muhafaza ediyorlar ve bid’akâr bir kısım ulemalara karşı da mukavemet ediyorlar.”
“O bid’alar ve acemî ve ecnebi hurufunun intişarı zamanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım ülemaü’s-su’dur ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir.”(1)

Üstad Hazretleri bu ifadelerinde Latin harflerini bidat olarak değerlendiriyor. Harf inkılabının yapılış gayesi İslam ve Osmanlı medeniyeti ile yeni kurulan rejimin bağlarının koparılmasıdır. Yani yeni rejim halkı planlı bir şekilde geçmişinden uzaklaştırıp batı medeniyetine yanaştırmaya çalışmıştır. Harf inkılabı da bu planın bir parçasıdır. Tarihte hiçbir İslam toplumu Kur’an hattını terk etmemiştir. Bu insanlık tarihinde de pek görülmüş bir şey değildir. Dil ile hat farklı şeylerdir. İnsanın dilini muhafaza etmek istemesini anlamak mümkündür, lakin hattı terk etmenin hiçbir bilimsel bir mantığı yoktur. Demek Kur’an hattı kasıtlı ve planlı bir şekilde değiştiriliyor ise bunun arkasında başka şeyler aramak gerekir.


Ama Latin harfleri umumi bir belvadır. Umum-i belva, insanların genelinde görünen ve yaygın olan bir sorun bir müşkilat demektir. Latin harfleri de umumi bir belva ve bela olmasından dolayı Latince Risale-i Nurlara Üstad Hazretleri cevaz vermiş. Hattı Kur’an’ı muhafaza etmek Risale-i Nurların asli bir vazifesidir; Latin harflere müsaade ve ruhsat ise geçici ve arizi bir durumdur. Bu durumun müddeti ise insanların ekseri olarak hattı Kur’an’a yönelmesidir ki bu halihazırda pek mümkün görünmüyor. Öyle ise Üstad’ın vermiş olduğu ruhsat halen devam ediyor ve etmektedir.


Zaruretler nasıl haramı helale çeviriyor ise umum insanların Kur’an hattını bilmemeleri de bir zaruret durumuna gelmesinden dolayı bu bidata cevaz ve ruhsat verilmiştir; yoksa tasvip edilmiş değildir. Bu noktadan bakacak olursak her iki hüküm arasında bir çelişki ve tenakuz yoktur. Asıl vazife imanı kurtarmaktır, hattı Kur’an bu vazifenin yanında ikinci ve üçüncü derecede kalır.


Şayet Latince harflere müsaade olmasa idi çokları imanını kaybedecekti. Üstad Hazretleri bu büyük hayır için küçük şerre müsaade etmiştir. Meseleye bu yönden bakmak gerekir.


Zaten iman hizmeti dolaylı olarak hatt-ı Kur’an’a hizmet ediyor. Yani Latin harfle yazılmış Risale-i Nurlar sayesinde kişi önce imanını kazanıyor, sonra da bidatlara karşı şuur kazanıyor; belki şartların müsaadesizliği yüzünden Latin harf okumak zorunda kalıyor, lakin uzun vadade durum aksinedir. Yani ileride inşallah hatt-ı Kur’an yeniden ihya olunacaktır.


Üstad Hazretlerinin Latin harflere müsaade eden beyanı şu şekildedir:
“Risale-i Nur’un bir vazifesi huruf-u Kur’âniyeyi muhafaza olduğundan yeni hurufa zaruret derecesinde inşaallah müsaade olur.”(2)
“İkinci sebep: Risale-i Nur’un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek olduğundan, tab’ yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lâzım gelecek. Bu ise, Risale-i Nur’un yeni hurufa bir fetvası olup şakirtleri de o kolay yazıyı tercih etmeye sebep olur. Onun için, şimdiye kadar pek çok müstehak ve lâyık iken, Risale-i Nur’a serbestiyet verilmemişti. Lillâhilhamd, şimdi hakikatlerinin kuvvetiyle serbestiyeti kazandı. Hattâ eski harfle tab’ yasak iken, Âyetü’l-Kübrâ’yı bize teslim ettirip bir keramet-i ekber gösterdi.”

“Biz şimdi gayet mühim ve herkese lâzım Meyve ile Hüccetü’l-Bâliğa’yı ikisi bir cilt olarak yeni hurufla tab etmek için Tahirî ile İstanbul’a gönderdim. Yalnız Meyve’nin Onuncu ve On Birinci Meselelerini vakit bulamayıp tashihsiz ona verdim. Şayet tab edilse, o iki meseleyi tam tashih edip ona gönderirsiniz.”

“Hem o iki risale, dahilde, ya hariçte, âşikâre veya gizli, İstanbul’da veya dışarıda eski harflerle tab etmek lâzımdır.”(3)


(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, On Sekizinci Lem’a.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, (130. Mektup, Haşiye)
(3) bk. Emirdağ Lâhikası-I, (49)

Sorularla Risale
 

Beyrut

Member
Cevap: selamun aleyküm bir sorum olacaktı..

Asıl vazife imanı kurtarmaktır, hattı Kur’an bu vazifenin yanında ikinci ve üçüncü derecede kalır.

Sanırsam bu hükmü vermek haddinize değildir. Bura için üstad konuşsun..

Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; ( Kastamonu Lahikası )

Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan, ( Emirdağ Lahikası )

İkinci olarakta üstad latinceyi osmanlıcayı hiç bilmeyen daire içine girmemişler için cevaz vermiştir. Daire içine girmiş nurculuk davasını üstlenmiş birisi için osmanlıca okuyup yazmamak düşünülemez. Bunu yapan tam tamına üstadına muhalefet olmuş olur. Zaman bulamıyorum imkanım yok gibi cümleler ise sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir.

“Risale-i Nur'dan eskimez yazı öğrenmeye gelince:
Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir.” (Nur’un İlk Kapısı)

…hatt-ı Kur'anın tebdiline (Kur'an yazısının tebdiline) karşı, Kur'an şakirdlerinin (Nur Talebelerinin) bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya çalışması aynı senededir.” (Mektubat)

“İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!” (Mektubat)

“Madem benim re'yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil (Kastamonu Lahikası)


“huruf-ı Kur'âniyenin (Kur'an harflerinin) tebdiline (değiştirilmesine) çalışanların nihâyet derecede belahet (ahmaklık) ve hasaretlerine (zararlarına) kat'i delalet ettiğini ehl-i dikkat tereddüt etmez görür. Ehl-i ilhadın kör oldukları için görmemeleri imam Busayrî'nin
قد ينكرالمرء ضوء الشمس من رمدٍ. وينكر الفم طعمالماء من سقم

düsturuyla gözlerindeki hastalıklar ile güneşin ziyasını göremezler. Ve dilindeki hastalıklarla ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini ve zevkini his edip tâdemezlar.” (Rumuzat-ı Semaniye)

“Hazret-i Ali keremallahü vechehü ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor. Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor." (18. Lema)
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: selamun aleyküm bir sorum olacaktı..

Sanırsam bu hükmü vermek haddinize değildir. Bura için üstad konuşsun..

Beyrut kardeş;

Bu cümleleri yazanlar da sizin bizim gibi nurlarla haşir neşir olan kardeşlerimiz. Herkes istifadesini sunuyor. O kadar makale içinde bunlara mı takıldık şimdi. Kardeşleri tenkid etmeme anlayışımız nerde ?

Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; ( Kastamonu Lahikası )

Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan, ( Emirdağ Lahikası )

İkinci olarakta üstad latinceyi osmanlıcayı hiç bilmeyen daire içine girmemişler için cevaz vermiştir. Daire içine girmiş nurculuk davasını üstlenmiş birisi için osmanlıca okuyup yazmamak düşünülemez. Bunu yapan tam tamına üstadına muhalefet olmuş olur. Zaman bulamıyorum imkanım yok gibi cümleler ise sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir.

İkinci olarak: bir şeye muhalefet etmek ve bilhassa tam tamına muhalefet etmek için o şeye düşman olmak gerekir. Bir kişi hem nurculuk davasını üstlendiğini söylüyor ise, bir yandan da nasıl tam tamına muhalefet etmiş olabilir. Bu cümleye siz kendiniz inanıyor musunuz ? İnsanların samimiyeti hakkında nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz ? Üstad bile diyor ki: "Kendi nokta-i nazarımda liyakatsiz olduğum halde, haydi, hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır; hadiste gösterilen ecri alırsınız." Yirmi Birinci Lem'a

Üstad kendi için bile hizmetin başında iken kalemsiz diye tabir ediyor. Ben bu davayı üstlendim diyen herkes, yazı işinde muvaffak olabilir mi ? Bazıları yazmasa da şirket-i maneviye düsturunu esas alarak, yazanların sevabından hissedar olamazlar mı ?Mesela şu şekilde olamaz mı ?

"Her ne ise, bu iştirak-i emval düsturu a’mâl-i uhreviyeye girse, zararsız azîm menfaate medardır. Çünkü bütün emval, o iştirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sırrını taşıyor. Çünkü, nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan, birer lâmba, oda ile beraber âyinesine girer." Yirmi Birinci Lem'a

Üçüncüsü: Risale-i Nurlara muhatabiyet arttıkça, onun içindekiler bir şekilde yaşantıya dönüşür. Herkes istidadınca ondan alacağını alır, sonra da mümkün mertebe lisan-ı haliyle de bunu gösterir. Bu gayret içerisinde olanları tebrik etmek, olamayanları ya da olmayanları da teşvik etmek bizim vazifemiz olabilir. Yoksa yazmıyor çizmiyor diye kişiler hakkında hüküm vermek, bizim haddimiz de değil, Risale-i Nurun hizmet anlayışına da uygun değil.

Ve son olarak:
Baştan beri Risale-i Nurlardan alıntılar yapıyorsunuz. Neden Osmanlıca alıntılarla denemeyip latince alıntılar yapıyorsunuz ? Bence bir de öyle deneyin.

Dua ile.
 

beyaz-lale

Yeni Üye
Sanırsam bu hükmü vermek haddinize değildir. Bura için üstad konuşsun.. Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; ( Kastamonu Lahikası ) “Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan, ( Emirdağ Lahikası ) İkinci olarakta üstad latinceyi osmanlıcayı hiç bilmeyen daire içine girmemişler için cevaz vermiştir. Daire içine girmiş nurculuk davasını üstlenmiş birisi için osmanlıca okuyup yazmamak düşünülemez. Bunu yapan tam tamına üstadına muhalefet olmuş olur. Zaman bulamıyorum imkanım yok gibi cümleler ise sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir. “Risale-i Nur'dan eskimez yazı öğrenmeye gelince: Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir.” (Nur’un İlk Kapısı) …hatt-ı Kur'anın tebdiline (Kur'an yazısının tebdiline) karşı, Kur'an şakirdlerinin (Nur Talebelerinin) bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya çalışması aynı senededir.” (Mektubat) “İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!” (Mektubat) “Madem benim re'yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil (Kastamonu Lahikası) “huruf-ı Kur'âniyenin (Kur'an harflerinin) tebdiline (değiştirilmesine) çalışanların nihâyet derecede belahet (ahmaklık) ve hasaretlerine (zararlarına) kat'i delalet ettiğini ehl-i dikkat tereddüt etmez görür. Ehl-i ilhadın kör oldukları için görmemeleri imam Busayrî'nin قد ينكرالمرء ضوء الشمس من رمدٍ. وينكر الفم طعمالماء من سقم düsturuyla gözlerindeki hastalıklar ile güneşin ziyasını göremezler. Ve dilindeki hastalıklarla ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini ve zevkini his edip tâdemezlar.” (Rumuzat-ı Semaniye) “Hazret-i Ali keremallahü vechehü ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor. Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor." (18. Lema)
Hak olan bu hizmette daimi olmanız duasıyla..
 

Beyrut

Member
Beyrut kardeş;

Bu cümleleri yazanlar da sizin bizim gibi nurlarla haşir neşir olan kardeşlerimiz. Herkes istifadesini sunuyor. O kadar makale içinde bunlara mı takıldık şimdi. Kardeşleri tenkid etmeme anlayışımız nerde ?

Makalenin hepsini okudum ve tasvip etmediğim noktalara itiraz ettim bunda sıkıntı nedir? İkincisi benim tenkit etme amacım hakkı bulmak doğruyu göstermektir. İnsanları yargılamak değil bu da dikkatinize.

İkinci olarak: bir şeye muhalefet etmek ve bilhassa tam tamına muhalefet etmek için o şeye düşman olmak gerekir. Bir kişi hem nurculuk davasını üstlendiğini söylüyor ise, bir yandan da nasıl tam tamına muhalefet etmiş olabilir. Bu cümleye siz kendiniz inanıyor musunuz ? İnsanların samimiyeti hakkında nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz ? Üstad bile diyor ki: "Kendi nokta-i nazarımda liyakatsiz olduğum halde, haydi, hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır; hadiste gösterilen ecri alırsınız." Yirmi Birinci Lem'a

Tam tamına muhalefet etmekten kastım düşman olmak değildi.Kastım ise o konuda üstadına tam tamına muhalefet etmektir. Bu sadece düşman olmak ile de sağlanmaz. Misalen biri askeriyyede olsa ben askerim dese, ama ortada aylak aylak gezse ne silah tutsa ne içtimaya katılsa bu asker mefhumuna muhalefet değilmidir? Asli rükunlerden vazgeçmek terketmek değil midir.? Olayları tezyif etmek değil midir? Baştakini tenkit etmek, Baştakine isyan etmek değilmidir?

Üstadın ise kalemsiz olması onun ayrı bir mahzurundan kaynaklanıyor. Bunu da biliyorsunuz. Üstad keyfinden yazmamazlık yapmıyor. Bugün aynı mahzura hangimiz sahibiz?



Üstad kendi için bile hizmetin başında iken kalemsiz diye tabir ediyor. Ben bu davayı üstlendim diyen herkes, yazı işinde muvaffak olabilir mi ? Bazıları yazmasa da şirket-i maneviye düsturunu esas alarak, yazanların sevabından hissedar olamazlar mı ?Mesela şu şekilde olamaz mı ?

"Her ne ise, bu iştirak-i emval düsturu a’mâl-i uhreviyeye girse, zararsız azîm menfaate medardır. Çünkü bütün emval, o iştirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sırrını taşıyor. Çünkü, nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan, birer lâmba, oda ile beraber âyinesine girer." Yirmi Birinci Lem'a


Bu dediğiniz üzgünüm ki asli rükünler için olmaz. Çünkü yazı meselesi nur talebesi olmanın asli şartlarındandır. Bunu keyfinize göre terkettikten sonra nur talebesi olamayacağınızdan şirket-i maneviden de istifade edemezsiniz. Yada şöyle anlatıyım bir adam, risaleleri kendi malı gibi sahiplenmek nur talebesi şartlarından iken sahiplenmeden sadece okumakla nur talebelerinin sevaplarına ortak olur mu? olamaz,zaten o adam dost kardeş mesabesinde kalır.

Üçüncüsü: Risale-i Nurlara muhatabiyet arttıkça, onun içindekiler bir şekilde yaşantıya dönüşür. Herkes istidadınca ondan alacağını alır, sonra da mümkün mertebe lisan-ı haliyle de bunu gösterir. Bu gayret içerisinde olanları tebrik etmek, olamayanları ya da olmayanları da teşvik etmek bizim vazifemiz olabilir. Yoksa yazmıyor çizmiyor diye kişiler hakkında hüküm vermek, bizim haddimiz de değil, Risale-i Nurun hizmet anlayışına da uygun değil.

Biz de zaten bundan bahsediyoruz kardeşim. Sizlerde o gayreti arıyoruz. Derdimiz bu. Lakayd kalmanızı nur talebesi mefhumuna yakıştıramıyoruz. İkincisi kurallar,haddler belliyken hüküm vermek doğrudur. O zaman namaz kılmayana da namaz kılmıyor demek hüküm vermek sizin haddinize mi kaldı? desem doğru mu demiş olurum?
Ve son olarak: Baştan beri Risale-i Nurlardan alıntılar yapıyorsunuz. Neden Osmanlıca alıntılarla denemeyip latince alıntılar yapıyorsunuz ? Bence bir de öyle deneyin.

Emin olun ben kitabımda defterimde notlarımı osmanlıca tutarım.Latinceden hiç haz etmem,kaldı ki yazmam da. Ama burada umumun istifadesi olduğu için latinceyi kullanıyorum. Bunda ise şer'en bir sıkıntı yoktur. Kinaye yapmak istediğiniz ise hoş değildi. Yakıştıramadım size.

Dua ile.
 

Huseyni

Müdavim
Makalenin hepsini okudum ve tasvip etmediğim noktalara itiraz ettim bunda sıkıntı nedir? İkincisi benim tenkit etme amacım hakkı bulmak doğruyu göstermektir. İnsanları yargılamak değil bu da dikkatinize.

Makaleyi ben de okudum ancak o makalede nazara verilmek istenen zaten Kuran alfabesinin önemine genel olarak vurgu yapılıyor. Alıntı yaptığınız cümleden sonrada defalarca bunu anlatıyor. Ben bu sorunun cevabını arayan biri olsam yazının sonuna kadar okuduktan sonra anlamam gerekeni anlardım her ne ise.


Tam tamına muhalefet etmekten kastım düşman olmak değildi.Kastım ise o konuda üstadına tam tamına muhalefet etmektir. Bu sadece düşman olmak ile de sağlanmaz. Misalen biri askeriyyede olsa ben askerim dese, ama ortada aylak aylak gezse ne silah tutsa ne içtimaya katılsa bu asker mefhumuna muhalefet değilmidir? Asli rükunlerden vazgeçmek terketmek değil midir.? Olayları tezyif etmek değil midir? Baştakini tenkit etmek, Baştakine isyan etmek değilmidir?

Üstadın ise kalemsiz olması onun ayrı bir mahzurundan kaynaklanıyor. Bunu da biliyorsunuz. Üstad keyfinden yazmamazlık yapmıyor. Bugün aynı mahzura hangimiz sahibiz?

İşte diyorum ki siz bütün ben bu davayı üstlendim diyenlerin durumuna vakıfmısınız ki bu kadar rahat konuşuyorsunuz ?



Bu dediğiniz üzgünüm ki asli rükünler için olmaz. Çünkü yazı meselesi nur talebesi olmanın asli şartlarındandır. Bunu keyfinize göre terkettikten sonra nur talebesi olamayacağınızdan şirket-i maneviden de istifade edemezsiniz. Yada şöyle anlatıyım bir adam, risaleleri kendi malı gibi sahiplenmek nur talebesi şartlarından iken sahiplenmeden sadece okumakla nur talebelerinin sevaplarına ortak olur mu? olamaz,zaten o adam dost kardeş mesabesinde kalır.

Bu istidad meselesi. Elinden gelen gayreti gösterip muvaffak olamamakla, keyfi olarak terketmek arasında çok fark var. Bizim kastettiğimiz budur. Yoksa bir yandan talebeyim deyip, diğer taraftan asli vazifelere karşı lakaydlık yapan kişiler değildir. Üstad talebenin şartları içinde Risaleleri kendi malı gibi bilmek ve o yönde neşrine çalışmak gerektiğini söylüyor. Şimdi birisi çıkıp bu eserleri ciddi ciddi sahiplense, kabiliyetince bütün mesaisini neşrine çalışarak geçirse, sadece yazamasa talebe olamaz mı ?


Biz de zaten bundan bahsediyoruz kardeşim. Sizlerde o gayreti arıyoruz. Derdimiz bu. Lakayd kalmanızı nur talebesi mefhumuna yakıştıramıyoruz. İkincisi kurallar,haddler belliyken hüküm vermek doğrudur. O zaman namaz kılmayana da namaz kılmıyor demek hüküm vermek sizin haddinize mi kaldı? desem doğru mu demiş olurum?

Kardeş anlaşamadığımız nokta burası. Yazının ehemmiyetinin farkındayız, ancak siz hep bir keyfiyetten ve lakaydlıktan bahsediyorsunuz. Yazmayanların herbirisini aynı kefeye sokuyorsunuz. Bu, namaz kılmayana namaz kılmıyor diye hüküm vermekle çok farklı bir durum. Yazı hakkındaki fikirleriniz, risaleden anladıklarınızın çoğu doğru şeyler olsa da söylemeden söylemeye fark var. Sorun burda bence.


Emin olun ben kitabımda defterimde notlarımı osmanlıca tutarım.Latinceden hiç haz etmem,kaldı ki yazmam da. Ama burada umumun istifadesi olduğu için latinceyi kullanıyorum. Bunda ise şer'en bir sıkıntı yoktur. Kinaye yapmak istediğiniz ise hoş değildi. Yakıştıramadım size.

Dua ile.

Şöyle düşünüyorum. Eğer anlatmak istediğiniz kişiler henüz talebe seviyesine gelmemiş kişiler ise, anlattıklarınız teşvikten ziyade mesafeyi açmaya sebep olabilir. Yani meseleye tam vakıf olmayanlar, bu kadar zor bişeyse kalsın gibi bir düşünce içine girebilir. Tavsiyeleriniz talebe grubundaki kişilere ise, onlar zaten sizi anlayacaklardır osmanlıca da yazsanız. Bu yüzden böyle bir teklifte bulundum.
 

Beyrut

Member
Makaleyi ben de okudum ancak o makalede nazara verilmek istenen zaten Kuran alfabesinin önemine genel olarak vurgu yapılıyor. Alıntı yaptığınız cümleden sonrada defalarca bunu anlatıyor. Ben bu sorunun cevabını arayan biri olsam yazının sonuna kadar okuduktan sonra anlamam gerekeni anlardım her ne ise.

Orda itiraz ettiğim nokta ikinci üçüncü planda görmek kimin görüşüdür. Bunu sormak istedim.

İşte diyorum ki siz bütün ben bu davayı üstlendim diyenlerin durumuna vakıfmısınız ki bu kadar rahat konuşuyorsunuz ?

Kalil hiç hükmündedir. Genel bir kaideden bahsediyoruz. İstisnalarla mevzuya bakmayın. Bu ise cerbeze olur.Zaten geçerli mahzuru olan bu cümlelerimden müstesnadır.


Bu istidad meselesi. Elinden gelen gayreti gösterip muvaffak olamamakla, keyfi olarak terketmek arasında çok fark var. Bizim kastettiğimiz budur. Yoksa bir yandan talebeyim deyip, diğer taraftan asli vazifelere karşı lakaydlık yapan kişiler değildir. Üstad talebenin şartları içinde Risaleleri kendi malı gibi bilmek ve o yönde neşrine çalışmak gerektiğini söylüyor. Şimdi birisi çıkıp bu eserleri ciddi ciddi sahiplense, kabiliyetince bütün mesaisini neşrine çalışarak geçirse, sadece yazamasa talebe olamaz mı ?

Evet olmaz. Talebelik rükünlerinde tecezzi yoktur. Bir adam risaleleri kendi malı gibi sahiplenmese yazı yazsa yine talebe olmaz.

Kardeş anlaşamadığımız nokta burası. Yazının ehemmiyetinin farkındayız, ancak siz hep bir keyfiyetten ve lakaydlıktan bahsediyorsunuz. Yazmayanların herbirisini aynı kefeye sokuyorsunuz. Bu, namaz kılmayana namaz kılmıyor diye hüküm vermekle çok farklı bir durum. Yazı hakkındaki fikirleriniz, risaleden anladıklarınızın çoğu doğru şeyler olsa da söylemeden söylemeye fark var. Sorun burda bence.

Bence anlaşamadığımız nokta şu kardeş. mevzuya hep az olan kalil olan pencereden bakıyorsunuz.Hükmü bu pencereden çürütmeye çalışıyorsunuz. Ama bu yaptığınız doğru değildir. Yazmayanların çoğu mu lakayd kalıyor azı mı? Bunu iyi sorgulamak lazımdır.İyi gözlemlemek lazımdır.

Şöyle düşünüyorum. Eğer anlatmak istediğiniz kişiler henüz talebe seviyesine gelmemiş kişiler ise, anlattıklarınız teşvikten ziyade mesafeyi açmaya sebep olabilir. Yani meseleye tam vakıf olmayanlar, bu kadar zor bişeyse kalsın gibi bir düşünce içine girebilir. Tavsiyeleriniz talebe grubundaki kişilere ise, onlar zaten sizi anlayacaklardır osmanlıca da yazsanız. Bu yüzden böyle bir teklifte bulundum.

Şimdi yazı noktasındaki tavsiyelerimiz talebe olmak isteyenler içindir.Talebeliğin gerçek yüzün öğrenmek isteyenler içindir. Dost ve ya kardeş mesabesindekiler içindir.Meseleye yabancı olanlar için değildir.Bunu iyi ayırt etmek lazımdır. Saniyen talebelere bunları yazmama gerek yoktur.Zira yazana yazının gerekliliğini anlatmak abesle iştigal olur.Talebe olmak isteyenlere anlatmak istediğimiz için latinceyi kullanıyoruz .Salisen yazıyı,kur'an harflerini öcü gibi gösteriyorsunuz.Cümleleriniz kime hizmet ediyor biraz dikkat ediniz. Rabian yazı yazmak meselesi zor bir mesele değildir. Talebelik şartını alta osmanlıca kağıt koyup üstte boş kağıt olarak günde en az 3 satır yazarak yerine götürmüş olursunuz. Yazı yazmaktan maksat neşretmek değildir ki zor olsun. Yazıdan maksat huruf-u kuraniyyeyi huruf-u islamiyyeyi muhafaza etmektir.
 

Huseyni

Müdavim
Talebe olmak isteyenlere anlatmak istediğimiz için latinceyi kullanıyoruz .Salisen yazıyı,kur'an harflerini öcü gibi gösteriyorsunuz.Cümleleriniz kime hizmet ediyor biraz dikkat ediniz.

Benim bütün tepkim yazı yazılması veya yazılmamasından ziyade kullandığınız üsluptur. Şu satırla da bunu devam ettiriyorsunuz. Hiç bi cümlemde hurufu kuraniyeyi öcü gibi gösteren bir cümle kullanmadım. Kendim dahi zaman zaman okuduğum ve yazdığım bir şey üzerinde konuşuyoruz. Lütfen daha dikkatli cümleler kullanalım.
 

Beyrut

Member
Benim bütün tepkim yazı yazılması veya yazılmamasından ziyade kullandığınız üsluptur. Şu satırla da bunu devam ettiriyorsunuz. Hiç bi cümlemde hurufu kuraniyeyi öcü gibi gösteren bir cümle kullanmadım. Kendim dahi zaman zaman okuduğum ve yazdığım bir şey üzerinde konuşuyoruz. Lütfen daha dikkatli cümleler kullanalım.

Biraz kolaycılığa kaçıyorsunuz kardeşim.

Karşınızdaki kafir dahi olsa ağzındaki hakikati alınız. Hz.Ali kv.

Selam ve dua ile.
 
Üst