Sayfa sonları neden çoğunlukla nun harfiyle bitiyor ?

kasif1

Well-known member
"Nun ile kaleme ve yazmakta oldukları şeylere andolsun" diye başlayan Kalem Süresi'nde zikredilen hokka - kalem ikilisi içine derin anlamlar sığdırılan önemli metaforlardandır.Hem ayrıca tasavvuf ehli kalemi insanla Nun harfini ise mürekkebin konduğu hokkayla eş kabul etmiştir.


 

kasif1

Well-known member
Bilindiği gibi Kuran'da 29 sure 1 ya da 1'den fazla sembolik harfle başlar. "Mukatta harfleri" olarak bilinen bu harfler aynı zamanda başlangıç harfleri olarak da adlandırılırlar. Arapçadaki 29 harften 14 tanesi mukatta harflerini oluşturur: Bu harflerden "Nun" harfinin Kalem Suresi'ndeki kullanımına bakıldığında ayetlerin %88.8'inde "Nun" harfi ile kafiye olduğu görülür. Şuara Suresi'nin %84.6'sı Neml Suresi'nin %90.32'si Kasas Suresi'nin %92.05'i "Nun" harfi ile kafiyelenmiştir.

Kuran'ın tamamı göz önünde bulundurulduğunda ise %50 .08'inde "Nun" harfi ile kafiye yapıldığı görülür. Diğer bir deyişle Kuran'daki ayetlerin yarısından fazlası "Nun" harfi ile biter. Aynı uzunluktaki hiçbir edebi çalışmada metnin yarısından fazlasında tek ses ile kafiye yapılması mümkün olmamıştır. Bu sadece Arapça için değil tüm diller için geçerlidir.

Kuran'ın kafiye açısından genel incelemesi yapıldığında ise kafiyelerin yaklaşık %80'inin Elif Mim Ya ve Nun harfleri tarafından oluşturulan üç sesten (n m a) oluştuğu görülür.247 "Nun" harfinin dışında ayetlerin %30'u "Mim""Elif" ya da "Ya" ile kafiyelidir.
 

kasif1

Well-known member
Fatiha-i Şerife’nin tefsirinde Beşinci Kelime’de ‘nun’ harfinin bir mu’cizesini bildirmek için Üstadın kalbine bir suâl gelir:
“Neden ‘E’abüdu... Estaiynü’ yani ‘Ben ibadet ve istiâne ederim’ denilmedi, nun-u mütekellim-i maalgayr ile, yani ‘Biz Sana ibadet ve istiane ederiz’ denilmiş?”
Yani ‘nun’ harfinin getirilmesiyle birinci çoğul şahıs zamiri kullanılarak, ‘ben’ değil de ‘biz’ hâlini alıyor. Bunda elbette çok hikmetler vardır.
Üstad Hazretleri de bu sırlı nun kapısından girerek, hayâlî bir yolculuğa çıkar. Bayezid Camii’nde namaz kılarken nun harfinin birbiri içinde perdeleri açılır kendisine.
Birinci perdede “ihdinâ” yani “Bizi doğru yola ilet” dediği vakit oradaki herkesin bu duâya iştirak ederek aynı dâvâyı tasdik ettiklerine şahit olur. Tam o sırada ikinci bir perde açılır. İstanbul’un bütün camileri büyük bir Bayezid hükmüne geçer. Burada da nun sırrı ile her ferdin aynı dâvâya imza basması ve âmin demesi, her ferdin o şahs-ı mânevîye dâhil olarak ibadetini sunması ve bir şefaatçi sûretini alması üçüncü bir perdeyi açar. Bu perde ile İslâm âleminin büyük bir mescit hâline geldiğini görür. Bütün namaz kılan Müslümanların safları dairevî bir tarzda Kâbe’nin etrafındadır. Nun sırrı ile birbiri namına hem duâ ederler, hem birbirlerini tasdik ederler, hem birbirlerine şefaatçi olurlar.
“Bu kadar azim bir cemaatin yolu, dâvâsı yanlış olamaz ve duâsı reddedilmez; şeytanî vesveseleri tart eder” diye düşünürken bir perde daha açılır. Bu perdede kâinat büyük bir cami, bütün mahlûkat ise büyük bir namazdadır. Her biri kendine mahsus dili ve ibadetiyle Cenâb-ı Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik eder, hem de birbirlerinin şehadetini desteklerler. Buradan da bir perde açılır. Büyük bir insan olan kâinat, içindeki mevcudatıyla, hâl ve kal lisanı ile Cenâb-ı Allah’ın rububiyetine karşı ubudiyetini gösterdiği gibi; küçük kâinat olan insanların vücudundaki zerreler, kuvveler, duygular dahi Hâlık’ının rububiyetine karşı nun harfinin sırrı ile çoğul olarak duâ ederler. “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz” (Fatiha Sûresi: 5) derler.
Anlıyoruz ki, mevcudatın ortak dili “nun dili”dir. Yani hiçbir varlık “ben” demiyor, “biz” diyor. Umum nâmına hareket ediyor. Böylece kâinatta hiçbir karışıklık meydana gelmiyor. Hiçbir varlık ben dili ile hareket ederek diğerinin önüne geçmiyor, sınırlarını aşmıyor.
Nun dilinde saygı var, tevazû var. Nezaket var, zerafet var, ölçü var.
Nun dilinde bir buz parçası olan enâniyetini o büyük havuza atıp eriterek havuza dâhil olmak var. Ortak hareket etmek, bütünlük arz etmek var.
Nun dili; dahil olmak, katılmak, şahit olmak demek. Desteklemek, kuvvetlendirmek, ispat etmek demek.
Bu bir tek harfin ne kadar derin mânâlar ve sayısız sırlar taşıdığını, biz ancak doğrudan Kur’ân’dan süzülen Risâle-i Nur gibi mu’cizevî bir tefsirden öğrenebiliyoruz. Biz de hayalen Üstad Hazretleri ile birlikte nun kapısından girerek bir yolculuğa çıkabilsek kimbilir ne fikirler, ne sırlarla karşılaşacağız.
 

kasif1

Well-known member
NÛN’A YEMİN OLSUN!
Nûn’a ve nûn’un yazdığına yemin olsun!..Yazdıklarına ve yazacaklarına yemin olsun!..Yazdırana, yazılana yemin olsun!..Bizi yazana, yazıp da okuyana, okutana yemin olsun!..Kıvrılıp yeri depreten nûn’a, yere büyüklenen yerin çivilerine -dağlara- kaynayan sulara yemin olsun!..“Nurdan bir levha”da olanlara ve olacaklara…Kalemin de dividin de hükümranlığı yeni başlıyor, demeyi isterdim. Ama onlar saltanatlarına, sözün söylendiği ilk anda başladılar.Her kalıba uyanlar, dalkavuklar, başkalarının vebalini taşıyıp altında ezilmeyenler… Yalan dolanla hayır kapılarına kilit vuranlar, masum yürekleri yağmalayanlar…Nûn’la kesin, kangren olmuş azalarınızı!“Eski zaman hikâyeleri”nin peşinden koşmaya, her yalana bir bahane bulmaya alışmış zavallı akıllar… Hesabın niceliğinden de inceliğinden de habersizler… Var edenin var ediş hikâyesini O’ndan değil kendinden dinleyenler… Kendisi söyleyip kendisi inananlar… Kibrin zerresinde boğulanlar… Zincirin halkası olmak mı, zincirden kopmak mı?..And olsun kaleme ki, dönüş var. Affın ricası yok; ama merhametin inşası var. Aklın hayalin alamayacağı bir inşa…Veznini kaybetmiş bir ahengin rişte-i cânı… Çek, can ipliğini çıkar pazara…Feryâd et!Feryâdın, yüreğinin nûn’unu kelâma döksün. Kelâm şerha şerha yükselsin fezaya. Yetimin enînleri diken diken etsin beyinleri. Yetimin içindeki karanlık, Yusuf’un kuyusu olsun.Asla “ihmal etmeyip mühlet veren” Rabbim! Tecelli et! Tecelli et ki, zamandan da mekândan da hicret edelim Sana.Zamanları irşad et! Beyinleri, yürekleri irşad et!Tesirin vücut bulsun ebediyette. Ne geçmiş geleceği hırpalasın ne gelecek geçmişi boğsun.Ömrün hasat vakti gelip çattığında “Biz yolumuzu şaşırmışız galiba…” dedirtme. Haddimizi aşmanın pişmanlığını yaşatma. Bugünün tadına kandırıp yarının acısına terk etme. Cennet ashâbının yaptığı gibi hatamızı anlayıp yolumuzu düzeltme şerefini bağışla. Mücrimlikten kurtulup mümin olmanın yolunu aç.Gerçeklerin ortaya döküleceği o günde, gaflet perdeleri sıyrılacak ve gerçeğin ta kendisiyle yüzleşeceğiz. Dizlerimizin dermanının kalmayacağı günden erken, secdene vardır.Kıyamet günü Azîz ve Cemîl olanın timsalini görmek isteriz.Hüküm, “Kalem Sahibi”nindir.O’nun, kader kalemiyle yazacağı her şeye sabret! Sabırsızlıkla kavmine öfkelenip karanlığa düşen Yunus gibi olma. Kendi karanlığında boğulma. Tövbe et! Zira Allah(cc), yazdığı kâinat kitabında nimetinin hayrını, öfkesinin şerrine üstün kıldı.Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun!O’nun hükmüne can feda…Susamışlık kalemini âlemlerin üzerine heyecanla sal. Korkunun deprenişinde yeniden ve son kez şekillensin bu hayat. Yeniden ve son kez titresin yerküre; hissizliğin hissi, sessizliğin sesi olmak için…Başı da sonu da “nûn” olan “Sûre-i Kalem”e yemin olsun!..
 
Üst