Vecize Analizi 35 : İbadet

Huseyni

Müdavim
[BILGI]İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.

Yani, Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister. Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah ile ilân etsin.

Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.

Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan ve in’âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin.

Demek, namazın ef’âl ve akvâli bu mânâları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz edilmişler.


Dokuzuncu Söz[/BILGI]


Esselamün aleyküm ve rahmetullah.

Bu dersimiz de ibadetin manası, kulun, ibadet halindeki tavırlarının nasıl olması gerektiği gibi konular üzerinde durmayı hedefliyoruz biiznillah. Kimin huzurunda olduğumuzun bilinci ile ibadet etmek üzerine, mütalaa edeceğimiz dersimize iştiraklerinizi bekliyoruz. Selam ve dua ile.
 

Nesl-i Cedid

Well-known member
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

İbadetlerin insan ruhuna tesiri çok önemli bir konu.Zira ibadet eğer manası anlaşılmadan yapılırsa ibadetin koruyuculuğundan nasiplenilmediğinden dolayı ibadetin sathi kaldığını yapanın sanki ibadet yapmıyormuş izlenimi uyardırdığını görmüşüzdür.

İbadetten asıl maksat insanın aczini fakrını hissedip sonsuz rahmet sahibine secde ederek yalvarması,tesbih etmesidir.Zaten ibadeti bu şekilde uygulayan/anlayan insanlar ibadette derinliği kazanıp farklı boyutlara geçebiliyorlar.Diğer türlüsü sadece eğilip kalmaktan,aç kalmaktan,parasını zorla vermekten öteye gitmiyor.
 

teblið

Vefasýz
Bu muhteşem söz,bir kaç hafta önce cemaatte işlediğimiz dersi hatırlattı bana;Üstad hz'leri bu konuyu o kadar muazzam açıklamışki ,aynen üstadın sözünü buraya taşıyarak pekiştirelim istedim;Yani, Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubudiyeti ve itaati ister. Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah ile ilân etsin.

Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdü lillâh ile ilân etsin.Demek, namazın ef'âl ve akvâli bu mânâları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz edilmişler.

Abd oluşumuz teslimiyeti gerektirir;ve her secde edİşimiz teslimiyetimizin mührüdür aslında.Bizlere bahşedilen tüm nimetlere şükrümüzde kulluğumuzun gerekliliğidir..Allah (c.c) razı olsun Hüseyni hocam..MaşaAllah güzel bir seçim;Rabbim bizleride kulluğunu layıkıyle yerine getiren salihlerin saffında haşreylesin inşl..
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

Akaidî ve îmanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir.

Evet
Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle,

vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse,

eserleri ve te'sirleri zayıf kalır.


Bu hale, Âlem-i İslâm'ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir.

Ve keza, ibadet;

dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi,

maaş ve maâde,

yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebebdir

ve şahsî ve nev'î kemalâta vâsıtadır

ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet

ve şerefli bir râbıtadır.



İşarat-ül İ'caz

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

"İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir."


İbadet, kime ibadet ettiğinin farkına varmakla güzelleşir. İbadet edilen zat ne derece bilinirse, ibadetten alınan zevk ve iştiyakta o derece artar. Haliyle bu ibadetin Allah cc. katındaki kıymeti de artar. Herhangi bir ibadeti yaparken düşünmek lazım. Yaptığımız ibadeti sıradanlıktan, alışkanlıktan çıkarıp; ibadet ettiğimiz zatın her an her yerde hazır ve nazır olduğunu düşünüp, huzurunda başkalara bakıp medet ummanın, o huzurun edebine aykırı olduğunu mülahaza edip, riyadan sıyrılıp tam bir ciddiyet ve ihlasla ifa etmek, elbetteki o ibadetin kıymetini arttıracaktır.

Böyle ibadetlere muvaffak olabilmek için, kul önce kendi kusurlarını, aczini ve fakrını, sonsuz elem ve emel sahibi oluşunu idrak etmeli. Sonra her ibadete başlarken Rabbinin huzuruna çıktığı bilincinde olmalı. Ve kendi acz, fakr, kusur, elem ve emellerine mukabil; Rabbinin tüm mevcudatı terbiye ve idare ediciliğinin mükemmelliğini, herşeyin Ona muhtaç olup, hiçbirşeye Kendisinin muhtaç olmadığını, Tek güç ve kudret sahibi O olduğunu ve diğer bütün herşeydeki güç ve kudretin Onun varlığıyla ve izniyle mümkün olduğunu, kullarının sonsuz ihtiyaç, acz ve fakrına, kudretiyle, rahmetiyle mukabele ettiğini idrak ederek, hayret ve muhabbetini huzurunda izhar etmeli. Namazlarını kılarken bu fikriyat ve hissiyat içinde olmalı ki, namaz gerçek anlamını bulsun. En başta namaz ve diğer tüm ibadetlerde bu fikriyat ve hissiyat içinde olunmalı ki ibadetlerimiz ihlaslı ve kıymetli olsun.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

Müsadenizle bir soru sormak istiyorum;

Yüce Allah (c.c) kullarından niçin ibadet yapmalarını ister ? Rabbimizin bizim yaptığımız ibadetlere ihtiyacı mı var ?


Allah cc. her türlü ihtiyaçtan, eksiklikten münezzehtir. O Samed'dir. Herşey Ona sonsuz derecede muhtaç, O ise hiçbir şekilde, hiçbirşeye muhtaç değildir. Zaten namazda Sübhanekeyi okuyarak, Sübhane rabbiye'l aziym ve Sübhane rabbiye'l a'la yı okuyarak onu her türlü kusur ve noksandan, ihtiyaç sahibi olmaktan münezzeh olduğunu kendimiz de bizzat söylüyoruz. Fıtrat, ihtiyaç sahibi olana ibadet etmeyi kabul etmez. İnsan fıtraten ihtiyaçsız olana, her tür kusurdan ve eksiklikten münezzeh olana ibadet etmeye meyillidir.

Rabbimiz bizim sonsuz ihtiyaç sahibi olduğumuzu bildiği için, bu ihtiyacımızı gidermek adına, Kendisine ibadet etmemizi emretmiştir. Zira bizim aklımızın, ruhumuzun, kalbimizin ve sair hislerimizin ancak ibadetle huzur bulacağını biliyor. Bir hekim hastasını teşhis edip ona göre ilaç verse, elbette ilaca hekimin değil, hastanın ihtiyacı olduğunu anlarız. Allah cc. da bizim bütün hastalıklarımızı biliyor. Nerde, ne zaman, hangi ibadete ihtiyacımız olduğunu hepsini biliyor ve buna göre de ibadetleri hayatımızın her anına taksim ediyor. İbadetler vesilesi ile de biz kullar kalb, ruh, akıl ve sair hislerimizin ihtiyaçlarını gidermiş oluyoruz. Zaten insan ubudiyet halinde olmak ile bu durumu isbat ediyor. En çok ibadet edenlerin, Allah'a cc. en çok kullukta bulunanların huzurlu halleri buna en büyük şahittir. Enbiya, evliya, alimler ve salih kullar gibi.
 

Muvahhid1

Well-known member
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

Müsadenizle bir soru sormak istiyorum;

Yüce Allah (c.c) kullarından niçin ibadet yapmalarını ister ?Rabbimizin bizim yaptığımız ibadetlere ihtiyacı mı var ?


"İnsanın o yüksek ruhunu imbisat ettiren ibadettir. İstidatlarını inkişaf ettiren ibadettir. Fikirlerini tevsi' ve intizam altına alan ibadettir..." İşârât-ül İ'caz

Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat, sen ibadete muhtaçsın, mânen hastasın... Acaba bir hasta, o hastalık hakkında şefkatli bir hekimin ona nâfi ilaçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil hekime dese 'Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?' Ne kadar mânâsız olduğunu anlarsın."
(Lem'alar)
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

Allah cc. her türlü ihtiyaçtan, eksiklikten münezzehtir. O Samed'dir. Herşey Ona sonsuz derecede muhtaç, O ise hiçbir şekilde, hiçbirşeye muhtaç değildir. Zaten namazda Sübhanekeyi okuyarak, Sübhane rabbiye'l aziym ve Sübhane rabbiye'l a'la yı okuyarak onu her türlü kusur ve noksandan, ihtiyaç sahibi olmaktan münezzeh olduğunu kendimiz de bizzat söylüyoruz. Fıtrat, ihtiyaç sahibi olana ibadet etmeyi kabul etmez. İnsan fıtraten ihtiyaçsız olana, her tür kusurdan ve eksiklikten münezzeh olana ibadet etmeye meyillidir.

Rabbimiz bizim sonsuz ihtiyaç sahibi olduğumuzu bildiği için, bu ihtiyacımızı gidermek adına, Kendisine ibadet etmemizi emretmiştir. Zira bizim aklımızın, ruhumuzun, kalbimizin ve sair hislerimizin ancak ibadetle huzur bulacağını biliyor. Bir hekim hastasını teşhis edip ona göre ilaç verse, elbette ilaca hekimin değil, hastanın ihtiyacı olduğunu anlarız. Allah cc. da bizim bütün hastalıklarımızı biliyor. Nerde, ne zaman, hangi ibadete ihtiyacımız olduğunu hepsini biliyor ve buna göre de ibadetleri hayatımızın her anına taksim ediyor. İbadetler vesilesi ile de biz kullar kalb, ruh, akıl ve sair hislerimizin ihtiyaçlarını gidermiş oluyoruz. Zaten insan ubudiyet halinde olmak ile bu durumu isbat ediyor. En çok ibadet edenlerin, Allah'a cc. en çok kullukta bulunanların huzurlu halleri buna en büyük şahittir. Enbiya, evliya, alimler ve salih kullar gibi.

Amenna ve sadakna;Allah (c.c) razı olsun hocam..Rabbim kendine layık kul eylesin inşl.
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

İbadet, abd ile Ma’bud arasındaki bağda, abdin Ma’bud’a karşı aczini, fakrını ve kusurunu bilerek, iradesi ile tüm istidatlarını kullanarak tazim ve hürmetini sunmasıdır. İbadet Allah sevgisinin en güzel tezahürü, Allah sevgisinin neticesi ve şükrün gereğidir.
İslam’da ibadet; belirli zamanlarda ve mekânlarda yapılan davranışlar değil, bütün dünya hayatını ibadete dönüştürebilmek maksadıyla yapılan ve terk edilen davranışların bütünüdür. İnsanlık, İslamiyet ile ulaşabileceği en yüksek seviye ile şereflendirilmiştir. Gençliğin ibadet hasletini bu eksen doğrultusunda idrak etmeleri, ahirzamanın rahmetlerle dolu yönlerini görebilmesine vesile olacaktır.

. Dört tür abid vardır (Melekler, hayvanlar, bitkiler, insanlar ve cinler). Hâkim-i Hakîm insan nevini, sair abidlerin yaptıklarını yapabilecek, anlayabilecek, tespih ve temsil edebilecek yetenekte yaratmış ve kâinattaki bütün mahlûkatı insanın emrine musahhar kılmıştır. Fıtratça ihsanın müptelası olan insan, kendisine bahşedilmiş olan kâinatın halifeliği vazifesini hakiki manada idrak ederse, kendisine nimet verip lütufta bulunanı tanıyıp teşekkür etmenin yerinde bir davranış olduğunu, aksinin ise çirkin ve zulüm olduğunu aklıyla kabul eder.

İbadetler, gencin ruhi saadetini, beden sağlığını, toplumsal huzurunu ve dayanışmasını sağlayan en önemli manevi unsurdur.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

Yani, Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister.

İhtiyaçları bitip tükenmek bilmeyen, aciz, kusurlu bir insan dahi bir ülkeye hükümdar olduğunda, o ülke raiyetinin kendisine itaat etmesini ister. Çünkü saltanatın gereği, o saltanat altında bulunanların itaatini ister. Aksi halde bir saltanattan bahsedilemez. Hatta itaat etmeyenlere ceza vermek için hapisler inşa edilir. Basit ve devamlılığı olmayan saltanat dahi raiyyetinin itaatine bu kadar önem verir. Oysa Allah cc. tüm kainata hükmediyor. Kudretinin dairesinden hiçbirşey hariç kalamıyor. İlminin dairesinden hiçbirşey gizlenemiyor. Ezelden ebede tüm zaman ve mekanlar onun taht-ı tasarrufunda. O'nun idare ve terbiyesi altında herşey. Zerrelerden şemslere kudreti, rahmeti, ilmi, hikmeti, tüm esma ve sıfatlarının tecellileri nüfuz eden bir saltanat; elbetteki saltanatı altındakilerin itaatlerini ister, ubudiyetlerini ister.

Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah ile ilân etsin.


Allahın tüm kainatı idaresi altında bulundurması Ona itaati gerektiriyor. O idare ve terbiyedeki kudsiyet ve paklık ise; kulun kendi acizliklerini, kusurlarını görmesini gerektiriyor. Allah cc. tüm kainatı ve içindekileri kusursuz şekilde terbiye ve idare ediyor. Bütün canlıların ihtiyaçları olan rızkı zamanında ve en mükemmel tarzda onlara yetiştiriyor. Her canlının hayatını muhafaza için gereken cihazları, yine en mükemmel şekilde onlara veriyor. Hayatlarının idamesi, iaşelerini kazanmak için gereken cihazları da yine en mükemmel şekilde veriyor. En muhtaç oldukları anda onlara şefkatinin tecellilerini hizmetkar ediyor. Bir yavruya annesinin şefkatini hizmetkar ediyor. İnsan ise sürekli bir ihtiyaç içinde. Her an havaya muhtaç; havayı gönderen Allah. Suya muhtaç; suyu gönderen de Allah. Yeme içmeye muhtaç; nimetlerin her türlüsünü yaratan Allah. Uykuya ve çalışmaya muhtaç; geceyi ve gündüzü insanın bu ihtiyaçları için yaratan Allah. Sevgiye muhtaç; sevip sevileceği herşeyi yaratan yine Allah. Merhamete muhtaç; hastalandığında, aciz kaldığında onun etrafında, şefkatinden dolayı insanları pervane eden yine Allah. Bunlar aklımıza gelip sayabildiklerimiz. Bunlara benzer sonsuz ihtiyaçlar içinde kıvranıyoruz. İbadetlerimizle bu ihtiyaçlarımızı, eksikliklerimizi, kusurlarımızı, aczimizi itiraf etmiş oluyor; Allahın büyüklüğünü, kusursuzluğunu da takdis etmiş oluyoruz inşaallah.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

"Yani, Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister."

“Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ (EN BÜYÜK GAYE), tezahür-ü Rububiyete (ALLAH'IN TERBİYE, TEDBİR VE İDARE EDİCİLİĞİNE) karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir (İNSANIN GENİŞ VE KAPSAMLI KULLUĞUDUR). Ve insanın gaye-i aksâsı (EN SON GAYESİ, HEDEFİ), o ubûdiyete (KULLUĞA) ulûm ve kemâlâtla (İLİMLER VE FAZİLETLERLE) yetişmektir.” Yirminci Söz


İşte, insan, şu kâinata geldikten sonra iki cihetle ubûdiyeti
(KULLUĞU) var. Bir ciheti, gaibâne (YÜZYÜZE OLMADAN, GİZLİCE) bir surette bir ubûdiyeti, bir tefekkürü var. Diğeri, hâzırâne (HAZIRCASINA), muhâtaba (BİRBİRİNE SÖZ SÖYLEME, HİTABETME) suretinde bir ubûdiyeti, bir münâcâtı (ALLAHA YALVARMASI, YAKARMASI) vardır.

Birinci vecih şudur ki: Kâinatta görünen saltanat-ı Rububiyeti (ALLAH'IN TERBİYE, TEDBİR VE İDARE EDİCİLİĞİNİN SALTANATINA), itaatkârâne (İTAAT EDEREK) tasdik edip (DOĞRULUĞUNU KABUL EDİP) kemâlâtına (MÜKEMMELLİKLERİNE) ve mehâsinine (GÜZELLİKLERİNE) hayretkârâne (HAYRET EDERCESİNE) nezaretidir (SEYİRCİ OLMASIDIR). Yirmi Üçüncü Söz
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...


Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.

Allah cc. herşeye Kadirdir. Tüm kainat onun kudret eserleri ile doludur. Kudreti kemal noktasındadır. İnsanın ise zaafları vardır. Kendi gibi diğer mahluklarda zaaf ve acziyet içerisindeler. İnsan hem kendi hem mahlukatın zaaf ve aczini görerek, Allahın eserlerinin büyüklüğü karşısında hayret ve beğeni içinde, Allahu ekber diyerek, kendi güç ve kuvvetinden teberri edip, Onun kudretine sığınıp tevekkül etmeli. Elinin yetişmediği yerde Onun kudretini hatırına getirmeli. Allahın Rububiyetinin nihayet derecedeki kudreti bunu gerektiriyor. Aksi halde kendi gücüne güvenen insan, kendi gücü kadar işi, yine Onun izni ile görebilecek. Onun nihayetsiz kudretine sığınan ise, incecik bir ot aciz ve kuvvetsiz olmasına rağmen taşı nasıl deliyorsa, insan da kendi kudretini aşan çok şeylere muvaffak olabilecektir.


 

uður1

Well-known member
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...


Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.

Allah cc. herşeye Kadirdir. Tüm kainat onun kudret eserleri ile doludur. Kudreti kemal noktasındadır. İnsanın ise zaafları vardır. Kendi gibi diğer mahluklarda zaaf ve acziyet içerisindeler. İnsan hem kendi hem mahlukatın zaaf ve aczini görerek, Allahın eserlerinin büyüklüğü karşısında hayret ve beğeni içinde, Allahu ekber diyerek, kendi güç ve kuvvetinden teberri edip, Onun kudretine sığınıp tevekkül etmeli. Elinin yetişmediği yerde Onun kudretini hatırına getirmeli. Allahın Rububiyetinin nihayet derecedeki kudreti bunu gerektiriyor. Aksi halde kendi gücüne güvenen insan, kendi gücü kadar işi, yine Onun izni ile görebilecek. Onun nihayetsiz kudretine sığınan ise, incecik bir ot aciz ve kuvvetsiz olmasına rağmen taşı nasıl deliyorsa, insan da kendi kudretini aşan çok şeylere muvaffak olabilecektir.



abi mesela insanda elmas altın ateşle yanınca gerçek maden altın çıkıyor insanın da yanması gerekiyor değilmi..pişmek ve adam gibi adam olmak için bu şart..
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

abi mesela insanda elmas altın ateşle yanınca gerçek maden altın çıkıyor insanın da yanması gerekiyor değilmi..pişmek ve adam gibi adam olmak için bu şart..

insanlar gerçek aşkı arıyorlar, ama serap onları yanlış aşklara çıkarıyor. Çünkü gerçek aşka ulaşmak biraz da aklı ve kalbi ciddi anlamda meşgul etmekte yatmaktadır, emek, çaba, gayret ve feragat etmeden aşka düşmek mümkün değil, o yüzden önce sahte aşklardan sıyrılmalı ki insan gerçek aşka doğsun!

Gerçek aşk, pişirir ve olgunlaştırır. Bilinç üzere bir yaşamı tercih edenler, bu aşk üzere yaşarlar…

Şunu da unutmamak lazım: herkesin aşkı kendi çapı kadardır
 
H

hatve

Misafir
Cevap: Güncel Dersimiz: İbadetin Mânâsı Şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde Abd...

HâtimeTabiat fikr-i küfrîsini terk eden ve imana gelen zat diyor ki:
Elhamdü lillâh, benim şüphelerim kalmadı. Yalnız merakımı mucip olan birkaç sualim var.
BİRİNCİ SUAL: Çok tembellerden ve târikü's-salâtlardan işitiyoruz. diyorlar ki: "Cenâb-ı Hakkın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, Kur'ân'da çok şiddet ve ısrarla, ibadeti terk edeni zecredip Cehennem gibi dehşetli bir cezayla tehdit ediyor? İtidalli ve istikametli ve adaletli olan ifade-i Kur'âniyeye nasıl yakışıyor ki, ehemmiyetsiz bir cüz'î hataya karşı nihayet şiddeti gösteriyor?"
Elcevap: Evet, Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; mânen hastasın. İbadet ise, mânevî yaralarına tiryaklar hükmünde olduğunu çok risalelerde ispat etmişiz. Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese: "Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?" Ne kadar mânâsız olduğunu anlarsın.
Amma Kur'ân'ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidâtı ve dehşetli cezaları ise: Nasıl ki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için, âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar. Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultân-ı Ezel ve Ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve mânevî bir zulüm eder. Çünkü, mevcudatın kemalleri, Sânie müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadetle tezahür eder. İbadeti terk eden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez. Belki de inkâr eder. O vakit, ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektub-u Samedânî ve birer âyine-i esmâ-i Rabbâniye olan mevcudatı âli makamlarından tenzil ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, câmid, perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemâlâtını inkâr ve tecavüz eder.

Evet, herkes kâinatı kendi aynasıyla görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.

Hem o târikü's-salât, kendi kendine mâlik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını onun nefs-i emmâresinden almak için, dehşetli tehdit eder. Hem netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terk ettiğinden, hikmet-i İlâhiye ve meşiet-i Rabbâniyeye karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.

Elhasıl, ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder-nefis ise Cenâb-ı Hakkın abdi ve memlûküdür-hem kâinatın hukuk-u kemâlâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet, nasıl ki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemâlâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlâhiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.

İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikati ifade etmek için, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, mucizâne bir surette o şiddetli tarz-ı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikat-i belâgat olan mutabık-ı mukteza-yı hale mutabakat ediyor.

23.LEMA
 
Üst