Peygamber Efendimiz'in Sünnetine Göre Ticaret Esasları

Nesl-i Cedid

Well-known member
Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz, insanlığa müstakil bir medeniyet getirmiş, Medine’ye hicreti ile fiile geçirdiği devletinin anayasasının ikinci maddesinde “Müslümanlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmettir.” diyerek bu hususu tesbit etmiştir. Öyle ise, medenî hayatımızın her meselesinde kendimize has bir değerimiz, bir tarzımız, bir şeklimiz olacaktır. Mü’min ve Müslüman olan herkes, daima meselelerinin “İslâm’a göre” olanını bilmekle, bilmiyorsa arayıp bulmak ve onu tercih etmek ve onu hayata geçirmekle mükelleftir.
Ticarî hayatımız da öyle, onun da İslâm’a göre olanı vardır, olmayanı vardır. Sadece meslek erbâbı olan tüccarlar değil, her insanın, ticaretle uzaktan yakından ilgisi söz konusudur. Alışveriş, şehirde yaşayanların, memur olanların günlük hayatlarının kaçınılmaz bir parçasını teşkil etmektedir.
Önce belirtmek isteriz ki, Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm “Rızk’ın onda dokuzu ticarettedir.” buyurarak, (Suyûtî, el–Câmi’u’s–Sağîr [Feyzu’l–Kadîr’le birlikte], 3, 244) müntesiplerini ticarete teşvik etmiştir. Ayrıca: “Emin ve (muamelelerinde) doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli, Peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlihlerle – ki âyette (Nisa, 4/69) sırat–ı müstakîm ashabı olarak zikredilirler– beraberdir.” buyurarak (Tirmizî, Büyû, 4), makbul ticaretin bir kısım şartlara bağlı olduğuna dikkat çekmiştir.
Öyle ise, alışverişle, yani ticaretle ilgili bir kısım esasların bilinmesi gerekmektedir. Bu yazımızda onları kısmen belirtmeye çalışacağız. Ancak, alışverişle ilgili, farzdan âdâba kadar düsturlar çoktur. Biz, bunların en önemlilerini beş ana başlık altında vererek, başlıklarda yoğunlaşan unsurların ticarî hayattaki ehemmiyetine vurgu yapacak ve dikkat çekeceğiz.

1– İnsan,

2–Zaman, Mekan,

3–Eylem,

4–Eşya (meta).


1– İNSANLA İLGİLİ DÜSTURLAR

Alışveriş işinin birinci unsuru, belki de en mühimi insandır. Çünkü, alan da satan da odur. Öyleyse, alışveriş yapacak insan nasıl olmalıdır; onda aranan özellikler nelerdir? Şimdi bunlar üzerinde durmak istiyoruz.

Mükellef ve Akıllı Olmak

Dinimiz, çocukları, delileri alışverişe elverişli/ehil bulmaz. Onların bu işleri velileri vasıtasıyla yürütülür. Çocuklar, büluğa yaklaştıkları takdirde, hayata alıştırılmaları için velilerinin izniyle alışverişe girişebilirler. Bunun dışında onlar, örfen velilerinin izni olduğu kabul edilen çocuk malları veya bunlara yakın kıymeti düşük şeylerin ticaretinde müsamahaya mazhar olurlar (Üstrûşenî, Ahkâmu’s–Sığâr, 198).
Gayr–ı Müslimlerle Müslüman bir kimse alışveriş yapabilir. Bu meselede hiçbir tahdit gelmemiştir. Resûlüllah’ın gayr–ı Müslimlerle ticarî muamelesi olmuştur. Hz. Aişe, Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz’in bir Yahudi’den borçlanarak yiyecek maddesi alıp, zırhını rehin bıraktığını belirtir. (Nesaî, Büyû, 83). Yine belirtelim ki, alışverişte uyulması gereken esaslar, gayr–ı Müslimlerle yapılan alışverişler için de şarttır. Sözgelimi –ilerde açıklayacağımız– ‘dürüstlük’ ve ‘anlayışlılık’ prensiplerine gayr–ı Müslimlerle olan muamelelerde de yer verilecektir. Satıcımız veya müşterimizin gayr–ı Müslim olması, ticarette uymamız gereken esasları ihlâlimizi meşru kılmaz.

Müslüman Alıcı ve Satıcıların Evsafı

Alışverişin kâmil mânâda dinin taleplerine uygun olması için gerek alıcı ve gerekse satıcıda bazı vasıflar bulunmalıdır. Bunlar bulunmadığı takdirde bir kısım yanlışlıkların ve bu arada haramların işlenmesi daima ihtimal dahilindedir. Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

İlim:Alışverişlerimizin İslâm’a göre olması için birinci şart bilgidir. Her hususta olduğu gibi burada da mürşidimizin ilim olması lâzımdır. En azından nelerin haram, mekruh veya helâl olduğunu, alışverişi haram veya helâl kılan şartları, sebepleri bilmemiz gerekir. Hz. Ömer’in: “Bizim çarşımızda dini bilen kimseler satıcılık yapsın.” dediği bilinmektedir (Tirmizî, Vitr, 21).
Nitekim, İbnu Abidîn (v. 1252 H.) merhum, Aleyhissalâtü vesselâm’ın: “İlim öğrenmek, kadın–erkek her Müslüman’a farzdır.” hadisinden yola çıkarak herkesin bilmesi gereken farz ilimleri sayarken şunu da ilâve eder: “Ve herhangi bir şeyle meşgul olan herkese, o mevzudaki haramdan kaçınabilmesi için, onunla ilgili bilgileri ve ona terettüp eden ahkâmı öğrenmesi farzdır... keza alışveriş, nikâh, talâkla ilgili bilgiler de, bu meselelerle iştigal etmek isteyen kimselere farzdır.” (İbn Abidin, Reddü’l–Muhtar, 1, 29). Her Müslüman’ın bir surette ticarî meşguliyeti olacağına göre, burada belirtilen vasıf sadece tüccarları değil, herkesi ilgilendirir.
Dinimizin, ticari hayatta uyulmasını şart kıldığı temel düsturlara uyulduğu dönemlerde kalkınan İslâm dünyasının, harp kaçkınlarının ve cahillerin esnaf hayatına katılması sonucu ticarî ahlâkın sarsılmasıyla geriliğimizin nasıl başladığını merhum Sabri F. Ülgener, “İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri” adlı kitabında açıklar.

İttika: Alışverişin İslâm’a göre olmasının mühim bir şartı, ticari muamelelerde harama düşmemek hususunda titiz olmaktır. Çünkü yeri gelince belirtileceği üzere, alışverişle ilgili bir kısım haramlar ve mekruhlar mevzubahistir. Bazen eşya, bazen ticarî usûl haram olabilir. Müslüman, ticaret yaparken harama girme veya düşme endişesi ile müteyakkız ve hassas davranmalı; dâima dikkatli, endişeli, kuşkulu ve Allah’tan korkar bulunmalıdır. Gevşekliği sebebiyle harama düşmesi durumunda uğrayacağı ziyanın büyüklüğünü anlamada şu hadis yeterlidir: “Vücuduna bir lokma haram giren kimsenin kırk gün ibadetleri kabul olmaz.” (İbn Kesîr, Tefsîr, 1/358; Deylemî, Müsnedü’l–Firdevs, 3/592).

Dürüstlük: Aslında her hususta dürüst olmak, Müslüman’ın temel vasıflarından biridir. Bunun önemi, alışveriş meselelerinde daha bir vurgulanmıştır. Dürüstlük deyince neleri kastediyoruz?
Satan kimse, müşteriye malı hakkında doğru bilgi vermelidir, malın ayıbını, kusurunu gizlememelidir. Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm, bir keresinde tüccarları şöyle uyarmıştır: “Ey tüccarlar!... Şurası muhakkak ki, kıyamet günü tüccarlar, fâcirler (haddi aşan, Allah’a âsi olan kişiler) olarak diriltilecekler, ancak Allah’tan korkanlarla, dürüst olanlar ve (malın evsafını belirtirken) doğru söyleyenler hâriç.” (Tirmizî, Büyû, 4).
Resûlüllah (s.a.s.), çarşı esnafını teftiş ederken bir buğday yığınına elini daldırır; alt kısmının rutûbetli olduğunu anlayınca, bunu dürüstlüğe uymayan bir davranış, bir hîle, bir aldatmaca olarak değerlendirir ve: “Bizi aldatan, bizden değildir.” diyerek tepkisini ortaya kor. (Müslim, İman, 164; Ebû Dâvud, Büyû, 50; Tirmizî, Büyû, 74, [1215.h.]; İbn Mâce, Ticârât, 36).

Hz. Peygamber: “Sana itimad edene (verdiğin sözü tut), emaneti eda et, sana ihanet edene dahi ihanet etme!” buyurarak. (Tirmizî, Büyû, 38; Ebû Dâvud, Büyû, 81) hainlik yapan karşısında bile doğruluktan ayrılmamayı, hainliğe uğrayanın aynı şekilde hainlikle mukabelede bulunmaması gerektiğini emreder.
Dürüstlükle ilgili daha pek çok hadis–i şerif fem–i Nebevî’den şerefsüdur olmuştur. İçlerinde ticareti ilgilendiren bazı yasaklar vardır ki, bunlar mutlak gelmiştir. Âlimler ise, başka hadisler muvacehesinde bunlardan bazılarının ifade ettiği hükümlerde yorumlara gitmişlerdir. Bazısı ıtlakı esas almış, bazısı kayıtlamıştır. Şu hadiste olduğu gibi: “Yerleşik olan, göçebe olana satış yapmasın.” (Tirmizî, Büyû, 13) Burada manâ, şehirli, köyden gelen (piyasa şartlarını bilmeyen) bir kimsenin malını değerinin çok altında ucuza alıp, sonra yüksek fiyatla başkasına satmasıdır. Burada meselenin teferruatına girmeden şunu söyleyeceğiz: Resûlüllah’ın bu nevi yasakları aldatmaya, suiistimale râcidir. Bu sebeple, yerli kişi, üreticinin malını, onun mağduriyetine sebep olmayacak şekilde, günün şartlarına uygun olarak dürüstçe satmışsa, bunun yasak olmayacağı söylenmiştir. (Mübârekfûrî, Tuhfe, 4/414)
Başka bir hadislerinde Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm, uzaktan mal getiren tüccarı, pazara inmeden yolda karşılamayı yasaklar ve şöyle buyurur: “Kim böyle birini karşılar, ondan mal satın alırsa, malın sahibi pazara geldiği zaman (Pazar fiyatlarını farklı görünce) yoldaki satışı iptal etmede muhayyerdir.” (Nesâî, Büyû, 18)

Şu hadislerdeki yasaklar da böyle anlaşılmalıdır:
“Alma niyetinde olmadığınız halde, alıcıları kızıştırıp fiyatı artırmak için müşteri gibi davranmayın.” (Buharî, Büyû, 58, 64, 70, Şurût, 8; Müslim, Nikâh, 51, 52, Büyû, 11, Birr, 30–32; Ebû Dâvud, Büyû, 44, Tirmizî, Büyû, 65; Nesâî, Nikâh, 70)
“Allah Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: ‘Birbirlerine ihânet etmedikleri müddetçe, iki ortağın üçüncüsü Benim. Biri ihanet ederse, Ben aralarından çekilirim’.” (Ebû Dâvud, Büyû, 27)

2– ZAMANLA VE MEKANLA İLGİLİ DÜSTURLAR

Bir Müslüman için, ticaretin helâl çerçevede ve daha kârlı cereyan etmesi bakımından zamanla ilgili bilinmesi gereken hususlar vardır. Mühimlerini şöyle hatırlatabiliriz:
‘Erkenci’ Olmak
İslam dininin, müntesiplerinden istediği temel değerlerden biri, daima dakik ve ‘erkenci’ olmaktır. Sabah güneş doğmadan fecir zamanında kalkıp ibadetini yapacak ve hemen günlük işlerine başlayacaktır. Borcunu geciktirmeyip vaktinde ödeyecektir. Verilen söze uyacak, vaatlerini vakti vaktinde yerine getirecektir. Bu hususu, “Allahümme bârik li–ümmetî fi bükûrihâ” yani: “Ey Allah’ım! Erkenci olmayı ümmetim hakkında mübarek kıl!” nebevî duası açıkça ifade eder. Bu duayı nakleden Sahr el–Gâmidî, Resûlüllah’ın, orduları bile sabah erkenden yola çıkardığını kaydettikten sonra kendisinin tüccar olduğunu, malları (müşterilere) sabahın ilk saatlerinde gönderdiğini, böylece zenginliğe kavuştuğunu kaydeder. (Tirmizî, Büyû, 6)
İmam Tirmizî, bu hadisin ticaret hayatıyla ilgisini tebarüz ettirmek üzere Süneni’nin Büyû (Ticaret) Bölümünde ve “Ticarette Erkenci Olmanın Önemi” adını taşıyan bir bapta kaydeder. Şârihler, “erkenci olma”nın gereği ve sabah namazından sonra yatmanın mekruhluğu üzerine başka rivâyetleri de kaydederler. Mübarekfurî, Tuhfetü’l–Ahvezî’de (4/403–404) bunlardan bir kısmına yer verirken, Münzirî, Terğib’de bu konuda altı rivâyet kaydeder (2/529–531). Bunlardan biri şöyledir: “Rızkı talep etmeye erken başlayın; çünkü erken başlamak berekettir, başarıdır.” Bir diğer hadiste de: “Sabah vaktindeki uyku, rızka mani olur.” buyurulmuştur. Bir diğerinde, sabah vakti uyuyan Hz. Fâtıma (radıyallahu anhâ)’yı Resûlüllah’ın ayaklarıyla dürterek uyandırıp, “Ey kızım, kalk, Rabbinin rızk taksimine şahit ol, gâfillerden olma, zira Allah rızkı, fecrin doğumu ile güneşin doğumu arasında taksîm eder.” dediğini okumaktayız. (Terğib, 2/230)

Prof.Dr. İbrahim Canan
 
Üst