Açıklamalı - 19. Lem'a - Üçüncü Nükte - İktisat Risalesi

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

[Üçüncü Nükte]


Sâbık İkinci Nükte’de, “Kuvve-i zâika kapıcıdır” dedik.
Evet, ehl-i gaflet ve ruhen terakkî etmeyen ve
şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir.
Onun telezzüzü hâtırı için isrâfâta ve bir dereceden on derece fiyata çıkmamak gerektir.


Gafletle yaşayan insanların akıllıları kuvve-i zaikayı bir kapıcı olarak kullanırlar.
Dil onlarda böyle en faydalı olabilir.
Kuvve-i zaikanın ziyade lezzet almasına önem verenler;
1 krş.dan 10 krş a çıkan masraf ederler israf ederler zarar ederler ki;
önceki dersde bir nebze bahsetmiştik.


Fakat hakîkî ehl-i şükrün ve ehl-i hakîkatin ve ehl-i kalbin kuvve-i zâikası,
-Altıncı Söz’deki muvâzenede beyân edildiği gibi-
rahmet-i İlâhiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedir.


Eğer insan kuvve-i zaikasını Rahmet-i İlahiyye'nin nimetlerini tatmakta
ve tanımakta mübarek bir arı gibi kullansa o zaman dil kapıcı değil müfettiş olur.


O kuvve-i zâikadaki taâmlar adedince mîzâncıklarla,
ni‘met-i İlâhiyenin envâını tartmak ve tanımak ve
bir şükr-ü ma‘nevî sûretinde cesede ve mideye haber vermektir.


Bir meyve tattığı zaman cesede ve mideye şu haberi gönderir.
Sonsuz Rahmet-i İlahiye'den harika bir elma geldi, cesed ve mide ona göre hazırlık yaparlar.
Limonu gördüğümüzde ağız suyumuzun haberi alır almaz hazırlık yapması gibi.


İşte bu sûrette kuvve-i zâika, yalnız maddî cesede bakmıyor.
Belki kalbe ve ruha ve akla dahi baktığı cihetle,
midenin fevkınde hükmü var, makamı var.


Bu durumda o elmadan sadece mide değil,
akıl tefekkur cihetiyle beslenir,
kalb zikir manasıyla beslenir,
sair latifelerde kendilerine göre gıdalarını alırlar.
Bu vazifeyi yaptığında kuvve-i zaika midenin fevkinde bir kıymet ve değer kazanır.


İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazîfe-i şükrâniyeyi yerine getirmek
ve envâ‘-ı niam-ı İlâhiyeyi hissedip tanımak kaydıyla
ve meşrû‘ olmak ve zillet ve dilenciliğe vesîle olmamak şartıyla,
lezzetini ta‘kîb edebilir.


Yani doymadan kalk yada doyduğunda kalk.
fazlası hayvan gibi yemektir ve ısraftır,
şükr etmek için ye, ilahi bir ihsan olduğunu hisset.

Nimete köle olma eğer olursan dilenci ve zelil olursun bu şartlarda lezzetini takib edebilirsin.


Ve o kuvve-i zâikayı taşıyan lisânı, şükürde isti‘mâl etmek için lezîz taâmları tercîh edebilir.

Eğer bu şartlar yoksa ve lezzet peşinde koşuluyorsa bu zillettir lezzete köleliktir.
Daha da ilerisi lezzete hizmettir onun hatırı için helali terke gider.
İnsan adete lezzeti kendine ilah eder.

Bu hakîkate işaret eden bir hâdise ve bir kerâmet-i Gavsiye;


Bir zaman Hazret-i Gavs-ı A‘zam Şeyh-i Geylânî’nin terbiyesinde,
nâzdâr, ihtiyâre bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyormuş.
O muhterem ihtiyâre, gitmiş oğlunun hüceyresine.
Bakmış ki oğlu, bir parça kuru siyah ekmek yiyor. O riyâzetten zayıflamış.
Vâlidesinin şefkatini celbetmiş. Vâlidesi ona acımış.

Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekvâ için gitmiş.
Bakmış ki Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nâzdârlığından demiş:
“Yâ Üstâd! Benim oğlum açlıktan ölüyor. Sen tavuk yiyorsun!”


Hazret-i Şeyh tavuğa demiş:
kum biiznillah O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp,
tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mu‘temed ve mevsûk çok zâtlardan,
Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı hârikaya mazhariyeti
dünyaca meşhur bir zâtın bir kerâmeti olarak, ma‘nevî tevâtürle nakledilmiş.


Hazret-i Gavs demiş:
“Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin!”


Şimdi, eğer Gavs hz.lerinin ifadesin baksak bizler tavuk yiyemeyiz.
Gavz hz.lerini derecesine gelmek ihtimalimiz yok çünkü. Üstadın izahını dinleyelim.


İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin ma‘nâsı şudur ki:

“Ne vakit senin oğlun da;
ruhu cesedine,
kalbi nefsine,
aklı midesine hâkim olursa;
ve lezzeti şükür için istese,
o vakit lezîz şeyleri yiyebilir.”


Ruhun cesede hakim olması benim kanımca şudur;
cesedin guzelliğine verdiğimiz önemden fazlasını ruhun guzelliğine verilirse,
ruh cesede hakim demektir.

Kalb nefse derken, nefse, isteklerinde helal dairede cevab vermektir,
nefsi her isteğinde geri çevirmek değil.
Helal dairece meşru dairede nefse isteklerini vermektir.

Nefs ibadeti istemez ibadeti terk kalbe eziyettir.
Dolayısıyla nefse ibadet ettirmekle de kalbi tatmin etmek, kalbin nefse hakim olmasıdır.
Akıl hikmetle iş görür, aldığımız bir gıdanın helal dairede ve fayda ve menfaatlerini gözetmek aklın işidir.
Kişi bunların gözetmeden tuketiyorsa, mide akla hakim olmuş demektir.
Eğer hikmeten lazım olanlar tercih ediliyorsa, o zamanda akıl mideye hakim demektir.

Ancak bu şartla lezzet takib edilir, yoksa hayvan gibi tüketmiş oluruz. Allah afv etsin .


سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

el Fatiha


 
Üst