İnsanın hissedemediği teessürleri

Üçüncü kelâm:
b454.gif
Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.






Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır



İnsanın bu vecizede bahsedilen hissedemediği teessürlerine örnek verirmisiniz
 

Huseyni

Müdavim
"Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir."

Mesnevi-i Nuriye - Katre

İnsan her çektiği elemin, üzüntülü hallerin sebebini tam bilebilir mi ? Zaman zaman bilmediğimiz şeyler yüzünden sevinçli veya üzüntülü olabiliyoruz. Yaşadığımız ortamın, hava şartlarının, içinde bulunduğumuz zaman diliminin, okuduğumuz bir kitap veyahut izlediğimiz bir film veyahutta gördüğümüz bir insanın hal ve hareketlerinin vs. bizim hislerimize tesiri vardır. Bu hissimize sebep olan şeylerden birini biliyor olsak bile hepsini bilemeyiz. Sebepsiz olarak üzüldüğümüz durumlar vardır misal. Aslında sebebi vardır ancak biz bilmeyiz. Allahu alem.
 

Kýrýk Testi

Well-known member
"Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir."

Mesnevi-i Nuriye - Katre

İnsan her çektiği elemin, üzüntülü hallerin sebebini tam bilebilir mi ? Zaman zaman bilmediğimiz şeyler yüzünden sevinçli veya üzüntülü olabiliyoruz. Yaşadığımız ortamın, hava şartlarının, içinde bulunduğumuz zaman diliminin, okuduğumuz bir kitap veyahut izlediğimiz bir film veyahutta gördüğümüz bir insanın hal ve hareketlerinin vs. bizim hislerimize tesiri vardır. Bu hissimize sebep olan şeylerden birini biliyor olsak bile hepsini bilemeyiz. Sebepsiz olarak üzüldüğümüz durumlar vardır misal. Aslında sebebi vardır ancak biz bilmeyiz. Allahu alem.


Hocam sebepsiz hissedilen sevincin kaynağı bazen yapılmış olan bir iyliğin karşılığı,hissedilen üzüntünün sebebide işlenilmiş olan bir günahın kefareti olarak algılıyabilirmiyiz ?
 

Huseyni

Müdavim
Hocam sebepsiz hissedilen sevincin kaynağı bazen yapılmış olan bir iyliğin karşılığı,hissedilen üzüntünün sebebide işlenilmiş olan bir günahın kefareti olarak algılıyabilirmiyiz ?

O şekilde olması da muhtemeldir. Ancak sadece iyilikler veya günahlar sevinç ya da üzüntüye sebep değildir. İmtihan gereği de bu tür durumların olması mümkündür. Şükretmemiz için sevinci, dua etmemiz içinde üzüntüyü veriyor olabilir Allah.
 

teblið

Vefasýz
Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir

Şu hatime, dört çeşit hastalıkları beyan eder ve tedavi çarelerini gösterir.


Birinci hastalık: "Yeis"tir.

Arkadaş! Amele ve tâate muvaffak olamayan azaptan korkar, ye’se düşer. Böyle bir me’yusun gözüne, dinî meselelere münafi ednâ ve zayıf bir emare, kocaman bir bürhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerin sâikasıyla ilân-ı isyan ederek İslâm dâiresinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder. Binaenaleyh, a’mâle muvaffak olamayanlar, ye’se düşmemek için şu âyete müracaat etsin.
b496.gif



İkinci hastalık: "Ucb"dur.
Arkadaş! Ye’se düşen adam, azaptan kurtulmak için, istinad edecek bir noktayı aramaya başlar. Bakar ki, bir miktar hasenat ve kemâlâtı var. Hemen o kemâlâtına bel bağlar. Güvenerek der ki: "Bu kemâlât beni kurtarır, yeter" diye bir derece rahat eder. Halbuki, a’mâle güvenmek ucubdur, insanı dalâlete atar. Çünkü, insanın yaptığı kemâlât ve iyiliklerde hakkı yoktur. Mülkü değildir; onlara güvenemez.


Hem insanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü kendisinin eser-i san’atı değildir. O vücudu yolda bulmuş, lakîta olarak temellük de etmiş değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için, yere atılmış da insan almış değildir. Ancak, o vücut, hâvi olduğu garib san’at, acip nakışların şehadetiyle, bir Sâni-i Hakîmin dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emaneten oturur. O vücutta yapılan binlerce tasarrufattan, ancak bir tane insana aittir.



Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’âl-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’âlin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husûlünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana aittir.



Ve keza, insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havâssının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları, bu kadar büyük iken, nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip, onlarla iftihar ediyorsun?"De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." Zümer Suresi, 39:53:



Ve keza, şuurî olmaksızın, senin lehine ve aleyhine çok fiiller cereyan etmektedir. O fiiller şuurî oldukları halde, şuurun taallûk etmediğinden sâbit olur ki, o fiillerin fâili bir Sâni-i Zîşuurdur. Ne sen fâilsin ve ne senin esbabın... Binaenaleyh, mâlikiyet dâvâsından vazgeç. Kendini mehasin ve kemâlâta masdar olduğunu zannetme. Ve kat’iyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Çünkü, sû-i ihtiyarınla, sana verilen kemalâtı bile tağyir ediyorsun. Senin hanen hükmünde bulunan cesedin bile emanettir. Mehasinin hep mevhubedir; seyyiatın meksûbedir.

Üçüncü hastalık: "Gurur"dur.
Evet, gururla, insan maddî ve mânevî kemâlât ve mehasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemâlâtına tenezzül etmeyip kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malûmat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı izâmın irşadat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama mâruz kalarak, bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki, eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar.



Dördüncü hastalık: "Sû-i zan"dır.
Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zan sâikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin. Binaenaleyh, eslâf-ı izâmın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek sû-i zandır. Sû-i zan ise, maddî ve mânevî içtimaiyatı zedeler.

 

nisa-inur

Member
Üçüncü kelâm:
b454.gif
Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.


Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır

İnsanın bu vecizede bahsedilen hissedemediği teessürlerine örnek verirmisiniz

Yukarıdaki bölümü okuduğumda bana doğrudan latifeleri anımsattı. Üstad hazretleri Risale-i Nurların bazı yerlerinde insanda binlerce latife olduğundan bahsetmektedir. Biz bunları saymaya çalışsak üzülmek,sevinmek, acımak,v.s. gibi 20-30 u çıkaramayız bile.Barla Lahikasında bu konu ile ilgili olarak şu şekilde bahsedilmektedir.
Hatta avam ve havas beyninde tearuf etmiş olan insanın letaif-i aşeresi, ehl-i tarikin letaif-i aşeresiyle münasebettardır. mesela vicdan, asab, his, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi letaifi, kalb, ruh ve sırra ilave edilse letaif-i aşereyi başka bir surette gösterir. daha bu letaiften başka saika, şaika ve hiss-i kablelvuku gibi çok letaif var. bu meseleye dair hakikat yazılsa çok uzun olur. vaktim de kısa olduğundan, kısa kesmeye mecbur oldum.


Bazen yaşadığımız olaylar karşısında daha adını bile belki varlığını bile hissedemediğimiz letaiflerimizolumsuz etkilenmektedir.Mesala kapının sert bir şekilde kapatılması, yada bir kağıdın buruşturulup atılması (yanlış hatırlamıyorsam Üstad hazretleri kağıdıkatlayıp atarmış, buruşturmazmış) bile bizdeki latifeleri etkilemektedir. Yani kainattaki bir çok şeyin bize karşı bizim ilmimiz olsada olmasada tesiri bulunmaktadır.
Ben bu şekilde anladım...
 
Üst