Güzele Bakmak Sevaptır!!

teblið

Vefasýz
Selamun aleykum Kıymetli Müslümanlar;

Asrımızda gayri islami kesimlerce biz inananların kıymet verdiği terim ve kelimelerin misyonerlik çalışmalarıyla kendilerince asimile etmeye çalışmışlardır;

Başlıktada geçtiği Üzere Güzele Bakmak Sevaptır ..Cümlesi hafife alınmış ve bazende karşı cins için zahiri görüntü anlamında kullanıma gelmiştir;Aslında esas anlamı tabikii onların dediği gibi değil;Ve toplumdaki bu menfi anlam benim dikkatimi çekmiştir..

Konunun hakikat boyutunu anlamak üzere Risalelerde ufak bir araştırma yaptım..umarım faydalı olur inşl..buyrun hakikati görmeye...

Güzel bakmak” kavramı doğru İslamiyeti anlatmada kendini ispatlayan Risale-i Nur'da “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır .” özlü sözüyle takdir ve teşvik edilmiştir. Güzel bakmak her şeyin güzel cihetlerine (taraflarına) bakmaktır. Güzel bakmak olumlu bakmaktır. Olabildiğince hadiselere olumsuz bakmamaya çalışmaktır. Olanı biteni olumlu bakış açısıyla yorumlamak şeklinde de izah edilebilir. Böyle bir bakış alışkanlığı edinenler hayatlarında çoğu kez mutlu olurlar. Yaşanan bu mutluluğun kaynağı beşerin fıtratına yerleştirilen cemal, kemal ve ihsana karşı duyduğu muhabbetten kaynaklanmaktadır.



Bu gerçek, Lem'alar'da şöyle açıklanmaktadır:“ Beşer, fıtraten, şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecâtına göre o muhabbet tezayüd eder, aşkın en müntehâ derecesine kadar gider.” (Lemalar, s. 62, 63.)


“Güzel bakma” nın ölçüsü yine Risale-i Nur'un Sözler adlı kitabında izah edilirken: “Bak şu kâinat bostanına; şu zeminin bağına, şu semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne, dikkat et! Göreceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Fâtır-ı Zülcemâlin, o serilmiş ve serpilmiş masnuâttan her bir masnu' üstünde Halık-ı Küll-i Şeye mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku üstünde Sâni-i Küll-i Şeye has bir hâtemi ve kalem-i kudretin birer menşûru olan sahâif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan tabakat-ı mevcudât üstünde taklid kabul etmez bir turra-i garrâsı vardır. “ (Sözler, s. 265.) Yani kâinata ve içindekilere mânâ-yı harfiyle yani Yaratıcıları hesabına bakmak, her şeyi sanatlı olarak ve en güzel bir şekilde yaratanın mührünü görmek maksadıyla bakmak güzel bakmaktır, deniliyor.



Sözler' deki bir başka açıklamaya göre “Güya çiçek açmış her bir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasîdedir ki, o kasîde Fâtır-ı Zülcelâlin(Büyüklük ve ululuk sahibi Yüce Yaratıcı'nın) medâyih-i bâhiresini(denizin damlaları kadar çok övülecek niteliklerini) inşâd edip( güzel bir şekilde ilan edip), şâirâne lisân-ı hâl ile söylüyor. Veyahut o çiçek açmış her bir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış; tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acâib-i sanatını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın, tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın. Veyahut o çiçek açan her bir ağaç, umumi bayram olan baharın içindeki hususi bayramında ve resm-i geçit misal bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenâtla süslemiş.



Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nurâniyesini müşâhede etsin. Hem meşher-i sanat-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini(rahmetinin sanatlı güzelliklerini) enzâr-ı halka(insanların gözlerine) teşhir etsin(göstersin). Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazîneler bulunduğunu ve ihsanât-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defîneler var olduğunu göstermekle, kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.” (Sözler, s. 650.)



Yani “ güzel bakmak” Sani-i Zülcelalin acaib-i sanatını, insana ihsan ettiği hediyeleri, letaifi (yumuşak, hoş, ince güzellikleri), nuranî eserlerini ( akıl ve vicdanla keşfedilen güzellikleri) müşahede etmektir(gözlemlemektir). İlahi kudretin kemalini- (hikmetindeki eksikliksizliğini, kudretinin olgunlu- ğunu)görmektir.

Şualar adlı eserde “güzel bakma”nın ayrıntıları bakın nasıl hayret verici bir şekide benzersiz ifadelerle açıklanmaktadır: “Nasıl ki işlenmiş bir eserin güzelliği, işlemesinin güzelliğine ve işlemek güzelliği, ustalığın o sanattan gelen unvanın güzelli- ğine ve ustadaki sanatkârlık unvanının güzelliği, o sanatkârın o sanata ait sıfatının güzelliğine ve sıfatının güzelliği, kabiliyet ve istidadının güzelliğine ve kabiliyetinin güzelliği, zâtının ve hakikatinin güzelliğine derece-i bedahette gayet katî bir sûrette delâlet ettiği gibi, aynen öyle de, bu kâinatın baştanbaşa bütün güzel mahlûklarında ve yapılışları güzel umum masnularındaki hüsün ve cemâl dahi, Sanatkâr-ı Zülcelâldeki fiillerinin hüsün ve cemâline katî şahadet(şahitlik/tanıklık) ve ef'âlindeki hüsün ve cemâl ise, o fiillere bakan unvanların, yani isimlerin hüsün ve cemâline şüphesiz delâlet ve isimlerin hüsün ve cemâli ise, isimlerin menşei olan kudsî sıfatların hüsün ve cemâline katî şahadet ve sıfatların hüsün ve cemâli ise, sıfatların mebdei olan şuûnât-ı zâtiyenin hüsün ve cemâline katî şahadet ve şuûnât-ı zâtiyenin(İlahî fiillerin) hüsün ve cemâli ise, fâil ve müsemmâ ve mevsuf olan zâtının hüsün ve cemâline ve mâhiyetinin kudsî kemâline ve hakikatının mukaddes güzelliğine bedahet derecede katî bir sûrette şahadet (tanıklık) eder.



Demek Sâni-i Zülcemâlin kendi Zât-ı Akdesine lâyık öyle hadsiz bir hüsn-ü cemâli var ki, bir gölgesi bütün mevcudâtı baştanbaşa güzelleştirmiş. Ve öyle münezzeh ve mukaddes bir güzelliği var ki, bir cilvesi kâinatı serbeser (baştanbaşa) güzelleştirmiş ve bütün daire-i mümkinatı hüsün ve cemâl lem'alarıyla tezyin edip ışıklandırmış. “ (Şualar, s. 69, 70)

Bu açıklamalara göre “güzel bakmak”, sanatlı yaratılan güzel bir eserin yaratıcısının isimlerinin, sıfatlarının, fiillerinin tecellilerinin güzelliğinden Cenab-ı Hakk'ın Zat-ı Akdesindeki münezzeh ve mukaddes güzelliğine intikal ederek O'nun Habibi ve Rasulü olan Hz. Muhammed'in (ASM) Sünnet-i Seniyyesine intikal ederek, her davranışımızda onu rehber edinmek, insanlığın güzele ulaşmadaki biricik çabası olmalı demektir.


“Güzel bakmak” konusu Mesnevi-i Nuriye'de hem daha kapsamlı hem de daha veciz ifade edilmektedir:
İ'lem eyyühe'l-aziz! Sath-ı âlemde kurulan şu sergi-yi İlahide teşhir edilen tezyinata, kemalata, güzel manzaralara ve Rububiyetin haşmetiyle ulûhiyetin azametine bir müşahit, bir mütenezzih, bir mütehayyir, bir mütefekkir lazımdır ki, o güzellikleri görsün, o manzaralar arasında tenezzüh etsin, o harika nakışlara, ziynetlere tefekkürle hayran olsun. Sonra o sergiden Saniinin celaline, Malikinin iktidar ve kemalatına intikalle Onun azametine secde-i hayret etsin.



Bu vazifeyi ifa edecek, insandır. Çünkü insan gerçi cahil, zulmetli bir şeydir, ama öyle bir istidadı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir numune olmaya liyakati vardır. Hem o insanda öyle bir emanet vedia bırakılmıştır ki, onunla gizli defineyi bulur, açar. Hem o insandaki kuvvetler tahdit edilmeyerek mutlak bırakılmıştır. Buna binaen, külli bir nevi şuur sahibi olur ki, Sultan-ı Ezelin azamet ve haşmetinin şaşaasını idrak ediyor.



Evet, maşukun hüsnü, aşıkın nazarını istilzam ettiği gibi, Nakkaş-ı Ezelinin Rububiyeti de insanın nazarını iktiza eder ki, hayret ve tefekkürle takdir ve tahsinlerde bulunsun.

Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zat, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin? Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır. Kezalik, bu âlemi şu kadar ziynetlerle, nakışlarla tezyin eden Malikü'l-Mülk, elbette ve elbette o harika, antika, mucize manzaraları, ziynetleri, seyircilerden, müşahitlerden, âşık ve müştaklardan, arif dellallardan hali(boş) bırakmayacaktır. İşte, camiiyeti dolayısıyla insan-ı kâmil, halk-ı eflake ille-i gaiye olduğu gibi, halk-ı kâinata da semere ve netice olmuştur. (Mesnevi-i Nuriye, s. 159.)

Şimdi gelelim “güzele bakmak” meselesine: Güzel ve güzellik kavramları yüce dinimiz İslamiyetçe de takdir edilmektedir. Cenab-ı Hakk'ın bir isminin de Cemil olduğu nazarlara sunulmaktadır. Hilkat (yaratılış) bizatihi güzeldir. Bir güzelin güzelliğinin, kemalinin, Cemalinin, Rububiyetinin, Kudretinin, Hâkimiyetinin, Hikmetinin, Rahmetinin, Rahimiyetinin, Ehad ve Samed oluşunun ve diğer esmasının yansımasıdır. Bununla birlikte İslamiyet, kâinatın hem yaratılış sebebi, hem de neticesi, meyvesi olan Hz. Peygamberin (ASM) ahlakının, davranışlarının, sözlerinin, bakış açısının bu konuda esas alınmasının bir zaruret olduğunu da belirtmektedir.

Yani insanın sözleri de güzel olmalı, davranışları da güzel olmalı, hâl ve etvarı da güzel olmalı. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Keriminde, Örnek ahlak sembolü Peygamberimiz sözlerinde, fiillerinde ve hâllerinde hangi davranışların güzel, hangi davranışların çirkin olduğunu, Meşru olan güzele- güzelliklere bakmak ve gayr-ı meşru olan güzele- güzelliklere bakmak (haram-ı nazar) fiillerinin neler olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya koymuştur.



“Güzele bakmak sevaptır.” sözündeki “güzel” kavramı kesinlikle meşru olan, bakılması dinen caiz olan güzeller ve güzellikler anlamındadır. Yoksa “haram-ı nazar” anlamında değildir.





 

ziyakarababa

Well-known member
allahrazı olsun cok öenmli bir konu ve cok güzel acıklanmıs...ellerinize saglık....
güzele bakmak sevab bu kelımeler bizim buralarda da cok kullanılıyor ve hep yanlıs manada kullanılıyor....yani o kadar cok kelıme var ki yanlıs anlamda kullanılan adam konusuyor konusuyor ama bi sorsan kullandıgı kelımelerin anlamanı donup kalacak yada yanlıs yorumlayıp milleti kandıracak....rabbim bizleri koyun gibi güdülen kullardan alıkoysun...
 

teblið

Vefasýz
allahrazı olsun cok öenmli bir konu ve cok güzel acıklanmıs...ellerinize saglık....
güzele bakmak sevab bu kelımeler bizim buralarda da cok kullanılıyor ve hep yanlıs manada kullanılıyor....yani o kadar cok kelıme var ki yanlıs anlamda kullanılan adam konusuyor konusuyor ama bi sorsan kullandıgı kelımelerin anlamanı donup kalacak yada yanlıs yorumlayıp milleti kandıracak....rabbim bizleri koyun gibi güdülen kullardan alıkoysun...

Çok haklısınız Hocam;Bende oldukça Rahatsız oluyorum bu tür kurnazlıklar görünce;Hiç farkettinizmi Ramazan bayramına şeker bayramı kurban bayramınıda Et Bayramı demeye başlamışlar.Müslüman olmak bir tek namaz kılmak olmamalı..Toplumda inanç kriterlerimizinde bekçisi olmalıyız tüm asimile edenlere karşı...
 

ziyakarababa

Well-known member
Çok haklısınız Hocam;Bende oldukça Rahatsız oluyorum bu tür kurnazlıklar görünce;Hiç farkettinizmi Ramazan bayramına şeker bayramı kurban bayramınıda Et Bayramı demeye başlamışlar.Müslüman olmak bir tek namaz kılmak olmamalı..Toplumda inanç kriterlerimizinde bekçisi olmalıyız tüm asimile edenlere karşı...


aynı sorun burdada varr dediginiz< gibi bayramları şeker ve et ile anıyorlar şeker bayramı diyor yawwww bakale bak hiç muslumana yakısan bir durum mu bu?
 
Üst