Ramazan,oruç,sahur,iftar,teravih,mukabele,fitre

zeyhak_

Well-known member
ramazan.jpg

sa.gif
Ramazan, oruç, sahur, iftar, teravih, mukabele, fitre kelime olarak

ne anlama gelir biliyor musunuz?

Ramazanı daha anlamlı yaşabilmemiz için :


haydi anlayalim:




Sahur, imsak, fitre, teravih, mukabele.
gibi birbirinden harika saraylarında hepimizi ağırlar. Fakat bizi 30 gün misafir eden bu sarayları yeteri kadar tanıdığımız söylenemez. Mukabele âdetini Hz. Cebrail’in başlattığını, orucun sözlük anlamının “günlük” olduğunu, fitrenin zekâttan önce vacip kılındığını, mahyanın Türkler’e özgü bir gelenek olduğunu biliyor muydunuz?

Ramazan

Hicri takvimin dokuzuncusu olan ve üç ayların sonuncusu olan Ramazan “on bir ayın sultanı”
olarak anılır. Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Kur’an’da ismi açık olan geçen tek
ay Ramazan’dır. Arapça bir kelime olan Ramazan’a bu ismin verilmesindeki hikmet iki şekilde anlatılır:

1. Sonhardan önce yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur anlamına gelen “ramdâ”
kökünden türemiştir. Yağmurun yeryüzünü temizlediği gibi, Ramazan ayı da insanları
günahların kirinden arındırır.

2. Güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamına gelen “ramad” kökünden
türemiştir. Kızgın taşların yürüyenin ayaklarını yakması gibi, Ramazan’da müminlerin günahlarını
yakar, yok eder.

Oruç


Diğer dinlerde de uygulanan bir ibadet olan oruç, İslam’da Müslüman olmanın beş
şartından biridir. İslam’ın dört temel ibadetinden biridir. Oruç, Farsça’dan Türkçe’ye
geçmiş bir isimdir. Kelimenin aslı “günlük” anlamına gelen “Ruze”dir. Önceleri “Oruze”
olarak kullanılmış, daha sonra oruç şeklinde ifade edilmeye başlanmıştır.

Arapça’da orucun
karşılığı “savm” kelimesidir.
Savmın anlamı yemek-içmekten kendini tutmak, hareketsiz kalmak
ve her şeyden elini eteğini çekmektir. Kur’an’da savm “susmak”
anlamında da kullanılmıştır.
İslamî anlamda oruç, imsaktan güneş batıncaya kadar yemekten, içmekten,
cinsel ilişkiden ve orucu bozan diğer şeylerden kulluk niyetiyle nefsi alıkoymaya
verilen isimdir.

Sahur

“Seher” kelimesinden türeyen sahur, gecenin son altıda birinde tan yerinin
ağarmaya başlamasından önce yenen yemeğe verilen isimdir.
Sahur yemeği, temcit yemeği olarak da anılır. Hz. Peygamber (a.s.m.) sahur yemeğini
özellikle teşvik ederek, Yahudilerin tuttuğu oruçtan sahur yemeği ile ayrılacağımızı beyan
etmiştir. Efendimiz, bir hadislerinde,
“Sahura kalkıp yemek yiyin, zira sahurda bereket vardır” buyurmuşlardır.

İmsak

“Mesk” (tutmak, terk etmek) kökünden türeyen imsak kelimesinin sözlük anlamı,
nefsine hakim olup bir şeyden el çekme, perhizdir. Zıddı iftardır. İslam literatüründe
oruca niyet eden insanın orucu bozan şeyleri yapmamaya başlaması gereken zamandır.
İmsakla birlikte oruç başlar. Kur’an-ı Kerim’de imsak, fecir kelimesiyle anlatılır:
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için.
Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün." (2/187). Beyaz ve siyah ipliğin
görünmesinden maksat,
gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.

Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "fecirde" ilâvesi yoktu.
Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar,
sahurda bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi.
Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere,
tan yerinin ağarması anlamında, "fecir" ilâvesini indirdi

İftar

Arapça kahvaltı anlamına gelen “futûr” kelimesinden türeyen iftar,
güneş battıktan sonra orucu açmak üzere yenen yemeğe verilen isimdir.
Akşam namazını bildirmek üzere okunan ezan aynı zamanda iftarı da haber verir.
Hz. Peygamber'in iftar etmedikçe akşam namazı kılmadıkları, hiç değilse bir yudum su
içtikleri rivayet edilmiştir. İftarda acele etmenin sebebi, oruçlu oldukları zaman iftarı
yıldızları görünceye kadar geciktiren Yahudi ve Hıristiyanlar’a benzememektir.
Bu nedenle iftarı acele yapmak müstehap sayılmıştır.


haşiye:İftarda Yapılacak Duâ

"Allâhumme leke sumtu ve bike âmentu ve aleyke tevekkeltu ve alâ rızkıke eftartu vebi savmi ğadin neveytu fağfir limâ kaddemtu vemâ ahhertu."


"Allah'ım! Senin için oruç tuttum, sana inandım, sana dayandım, Senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Yarının orucuna da niyet ettim, benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla."




Teravih

Teravih, Arapça’da “oturmak, istirahat etmek, rahatlamak” manasına gelen “terviha”
kelimesinin çoğuludur. İslam dilinde Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan
20 rekatlık namaza verilen isimdir. Teravih namazı, her dört rekatın sonunda oturulup
biraz dinlenildiği için bu adı almıştır. Her Müslüman için sünnet-i müekkede yani
Peygamberimizin devamlı işleyip nadiren terk ettiği bir ibadet olan teravih,
orucun değil vaktin sünnetidir. Ramazan gecelerini ihya etmek için kılınan
teravih namazı
Kur’an’da zikredilmemekle birlikte birçok hadiste yerine getirilmesi teşvik edilen
ibadetlerdendir.


Mukabele

Karşılaştırma, yüzleştirme, karşılık verme anlamlarına gelen “mukabele” kelimesi
Kur’an tarihi ile ilgili bir terimdir. Hz. Cebrail’in her sene Ramazan ayında
Peygamber Efendimizle karşılıklı Kur’an’ı birbirlerine okumalarını ifade eder.
Kur'an'ın ALLAH tarafından indirildiği şekilde muhafazası, âyet ve sûrelerin
düzeninin doğru olarak tespiti ve bunun kontrolü için Cebrail (a.s.) her sene
Ramazan ayının her gecesinde, Hz. Peygamber’e gelirdi. Hz. Peygamber Kur'an
âyetlerini Cebrail'e okurdu. Buna "arz" denir.
Aynı âyetleri, mukayese için, bir de Cebrail okurdu ve buna da
"mukabele" denir. Kur'an, Hz. Peygamber'e âyet âyet nazil olduğundan
her âyetin yeri, hangi sûrenin neresine yazılacağı Cebrail tarafından bildirilirdi.
Resul-i Ekrem de vahiy kâtiplerine bu şekilde yazdırır,
hafızlar da buna göre ezberlerdi.

Aslı, Cebrail’in Kur'an'ı Hz. Peygamber'e, doğru tesbiti ve korunması için okuması olan
"mukabele", Müslümanlar arasında köklü bir gelenek halinde günümüze kadar gelmiştir.
Bu gelenek bugün de bütün canlılığıyla sürdürülmekte,
Kur’an ayı olan Ramazan’da evlerde ve camilerde mukabeleler okunup,
hatimler indirilmektedir. Osmanlılar zamanında da özellikle ikindi namazından
sonra mukabele okunurdu.

Fitre (Fıtır Sadakası)

Ramazan Bayramı sadakası olarak da bilinir. Temel ihtiyaçlarının dışında belli bir
miktar mala sahip olan Müslümanların Ramazan Bayramı’na ulaşmalarının bir
şükrü olarak yerine getirmeleri gereken ibadettir. Fıtır sadakası Hicret’in 2. senesinde
zekat farz olmadan önce vacip kılınmıştır. Akıl ve buluğ şart değildir.
Çocukların ve akıl hastalarının fitresini velileri verirler. Fitre için müstehap olan vakit,
sabah namazı ile bayram namazı vakti arasında veya bayramdan birkaç gün öncesidir.
Böylelikle ihtiyaç sahipleri kendilerine ulaşan fitrelerle bayram için hazırlık yapabilirler.
Fıtır sadakası, zekat gibi malın değil, başın zekâtıdır. Bunun için asıl ihtiyaçlardan fazla
olan malın üzerinden bir yılın geçmesi ve ticaret malı olması şart değildir.
Aile reisi bütün aile fertleri adına fitreyi verebilir. Kişi başına,
normal bir insanın bir günlük yiyeceği miktarda fitre verilmesi uygun olanıdır.

Mahya

Mahya geleneği sadece Ramazan’a mahsus olduğu için Farsça “aylık”
anlamına gelen “mahiye” kelimesinden türemiştir. Mahyacılık sanatı Türklere
mahsus bir adettir. Ramazan’da büyük camilerin karşılıklı iki minaresi arasında
, ip gerilerek asılan ve geceleri yakılarak meydana getirilen ışıklı şekil veya yazılardır.
Mahyacı, yazı veya şekli önce kareli kağıt üzerinde planlar.
Her bir kareye isabet eden çizgiye göre yapılacak düğümleri hesaplar.
Sonra ayrı ayrı iplere kandiller (lambalar) dizer. Böylece harf ve çizgiler sırasıyla
minareler arasındaki yerini alır. İşte o zaman mahya ustaları aylardan beri büyük bir titizlik
ve gizlilik içerisinde hazırladığı tasarılarını sema ekranında sergiler.

Osmanlı zamanında mahyaları temaşa eden yabancı bir gezgin şöyle der:

"Dünya yüzünde sevilmeye ve sayılmaya layık Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile,
yalnız şu gökten yıldızları toplayıp minareler aralarında yazı yazmayı akıl etmeleri,
bunda muvaffak olmaları, onların medeniyette ne kadar ilerde olduklarının bir ifadesidir."

DiLaRa534_ramazan10021.jpg
 
Üst