Abdülkadir Geylani Gavs-ül Azam - 21.Meclis

ASHAB-I BEDR

Well-known member
21. MECLİS



Bu konuşma Salı günü öğleden sonra –veya akşamla yatsı arası- medresede yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 15 Zilkade 545, Milâdî 1150.




Dünya âhirete perdedir. Âhirete dalmaksa dünya ve öbür âlemin sahibine perdedir. Yaratılmışlara dalmak, Yaratan'dan ayırır. Hangi yaratılmışa gönül kaptırırsan, ruh pencerene perde çekmiş olursun.

Halka (yaratıklara) bakma. Dünyaya, kalpten sevgi gösterme. Hak’tan gayri şeylere iltifat etme, O’nun kapısına varıncaya kadar böyle devam et. Sır adımlarını aç.

Zühd hâlini geliştir. Her kötü histen soyun. O'nun varlığında hayran ol. O'ndan yardım iste. O'na sığın. O'na bak. Geçmişteki ilâhî bilginin hükmünü gözet. Kalbini O'na vardırmaya çabala.

Sırrını O'na ilet, bunu gerçekleştirdiğin an, O'nun yakınlık eli seni tutar, kendine çeker. Yeni hayatla tevhid verir ve kalpler üzerine sultan olursun. Kalp âlemi tüm emrini senden alır. Hastalığı olursa şifasını sen verirsin, işte bundan sonra dünyaya bakman caiz olur. Bu üstün hâlleri benliğinde topla, sonra dünyaya dön.

İnsanlara bakmak ve iç âlemlerine yön vermek senin için bir nimet sayılır. Bunun faydası senden çok onlaradır.

Onlarla yaptığın alış verişle fakirlere yaptığın iyilik, özüne has aldığın ve yediğin kısmet, bir ibadet vesilesi olur. Hakk'ı bilerek aldığın için sana selâmet getirir.

Ve O'na tâat olur. Artık dünyanın güçlüğü sana dokunmaz. Ve sana gelen her çeşit şey, kir kokusundan temizdir.



* * *



Velayet hâlinin işareti vardır, o işaretler velîlerin yüzlerinden okunur. Onu anlayış sahipleri sezer. O işaretler velayet hâlini anlatmaya yeteri dile ne hacet.

Ruh esenliği dileyen, nefsini atsın. Malını kalbine koymasın. Neyi varsa Hak uğruna harcasın. Hamurdan ve sütten kıl alırcasına dünyayı iç âleminden atsın.

Âhireti de aynı şekilde yapsın. Hakk'ın gayri şeylerden üryan olsun. İşte o zaman her şeyin hakkı verilir. Dünya ve âhiretten gelecek şeyler gelir.

Sen onların peşine koşmazsın. Dünya, yerinde otururken yanaşma, onu ayağa kaldır. Tepsiyi başı üstüne aldır, sonra al ye!

Hakk'ın kapısına durana böyle hizmet edilir; çünkü büyüktür. Nefis, önünde el pençe divan duranı zelil eder, perişan eder. Nefse hâkim olanların hemen hepsi, istiğna sahibidir. Nefse ihtiyaç arz etmekten beridirler.

İman yolcuları dünyayı yitirmeye gönüllüdür. Allah'tan her zaman hoşnut olurlar. Allah onlardan razı olduktan sonra âhiret onlara göre hiçtir. Onlar Allah'tan, Allah'ı talep ederler.

Dünyalık şeylerin taksimli olduğunu bilirler; bu sebeple ona kalplerini kaptırmaktan vareste olurlar, öbür âlemde vaat olunan cennet ve nimetlerin, sahipleri için ayrılmış olduğunu bildiklerinden onun da peşine düşmezler. İşleri O'nun içindir; O'nun zatından öteye bir talep sahibi değillerdir.

Faraza onlar bir gün cennete girseler, Hak nurunu göremeyince hiç bir yere bakmazlar.

Kalbinde maddî varlıklar besleyen, yalnız kalmayı ve huzura dalmayı elde edebilir mi? Halkı ve sebepleri tesirsiz görmeyen, Peygamber kervanına katılamaz. O büyük zincire halka olamaz, olmak dileyen azla yetinmeli.

Çoğu, kader eline bırakmalı. Dünyalığın azı da yeter. Çok malın olsa, çok mu yiyeceğini sanıyorsun? Rahat mı bulacağını ümit ediyorsun?

Çok şeyleri bulmak için taarruza geçme, yıkılırsın. Çok mal istenmeden gelirse iyi olur. Onun saklanması da kolaydır. Giderse üzülmezsin. Gece sabahlara kadar mal hesap edip uykunu kaçırmazsın, rahatın bozulmaz.



* * *



Hasan-ı Basrî (Allah ondan razı olsun) şöyle der: “İnsanlara sözünle ve işinle öğüt ver.”



* * *



Ey vaiz, iç âlemin temizliği ile insanlara öğüt ver. Kalbini nurlandır. Ve onun nuru ile halka nasihat et. İçin kirli olduğu zaman dışın süsü ile onlara öğüt vermeye kalkma.

İman sahiplerinin kalbi yaratılmadan imanları yazıldı. Bu geçmişin bilgisidir. Bunun üzerinde durmak caiz değildir. Ona dayanarak hüküm yürütmek doğru olmaz. Çalışmak, bütün gayreti iman yoluna harcamak iktiza eder.

Bu yola girmeyi dileyen, iman ve ikan -tam iman- tahsili için gayret sarf eder. Hakk'ın nur ışığına varlığını atar. O'nun kapısından uzak duran, iman sahibi değildir.

Kalplerimiz iman nuruna ermek için gayretli olursa, Rabbimiz bize onu verir. Dilerse, çalışmadan da. O bizim çalışma ve yorulma hâlimize acır ve nurunu nasip eder.

Utanmaz mısınız, nasıl tevil eder, tebdile uğraşırsınız? Mevlâ, zâtını vasfetmiş; O’nu başkası ile değiştirmek sizin ne haddinize? Sizden önce gelen Sahâbe’ye ve onlara uyanlara yeten bir din, size nasıl yetmiyor? Aziz ve Celil olan Rabbimiz, yaratıcılık sıfatını Arş'ta yerleştirmiştir. Bunun şekli ve benzeri yoktur; yokluğu da iddia edilemez.



* * *



Allah'ım, bize başarı ver, icat edilen uygunsuz şeylerden bizi uzak eyle.

“Bize dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver ve bizi ateşten koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!
 
Üst