Içtihad ne demektir?

mihrimah

Well-known member
İçtihad, “ceht ve gayret göstermek, bir konuda bütün gücünü ve kuvvetini kullanmak,” mânâsına gelir. Fıkıhta ise, “âyet ve hadislerdeki derin mânâları ve gizli hükümleri çıkarmak için çalışmak” şeklinde tarif edilir. Bu ilmî kudrete ve bu ilâhî ihsana nail olan zâtlara müçtehit denilir.

İstinbat “kuyudan güçlükle su çıkarmak”tır. İstinbat-ı ahkâm, âyet ve hadislerden hüküm çıkarmak demektir, bu konuda gayret göstermek ise içtihattır.


Kâinat kitabı Allah’ın eseri olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerim de O’nun fermanıdır. Kâinat kitabının su, hava, toprak, el, ayak gibi maddelerini herkes az-çok bilmekte ve bunlardan istifade etmektedir. Ama aynı kitabın, fizik, kanunları, ışınlar, atomlar, genler gibi nice gizli meseleleri de vardır ki, bunlar bilim adamlarının araştırmalarına bırakılmıştır. Onlar, bu tükenmez ilim hazinesini araştırmaya başlamış, bu uğurda bütün güçleriyle yılmadan usanmadan çalışmış ve sonunda nice harikalar keşfetmişlerdir.


Benzer bir durum da Kur’ân için söz konusudur. Kur’ân-ı Kerimin kesin hükümleri herkese açıkça bildirilmiştir ve bu temel meseleler Üstadın ifadesiyle “birer elmas sütundur” ve şeriatın yüzde doksanını teşkil etmiştir. Bu temel hükümlere göre teferruat sayılabilecek birtakım hükümlerin çıkarılması da fıkıh sahasındaki yetkili âlimlerin ceht ve gayretine bırakılmıştır.


Kâinat kitabı gibi Kur’ân-ı Kerim’den de hükümler çıkarmak yüksek bir ilmi kudret gerektirmektedir. İçtihat şartlarını taşıyan büyük âlimler, bir mezhep kurmak için değil, bir hakikati oraya çıkarmak için çalışmışlar ve kendi içtihatlarıyla amel etmişlerdir. Bu güce sahip olmayanlar ise onların içtihatlarına tâbi olmuşlardır.


Nitekim, Nur Külliyatında, “Her müstaid; nefsi için içtihad edebilir, teşri’ edemez.” (Mektubat) buyurulur. Yani, içtihat yetkisini taşıyanlar vardıkları hükmü teşri’ edemezler, yani “gerçek sadece budur, şeriat benim anladığım gibidir” diyemezler.
 
Üst