Edep ve tevazu medeniyetimize sahip çıkan bir nesil mi geliyor?

mihrimah

Well-known member
Her türlü değerlerin altüst edildiği günümüzde bazı gençler görüyorum, sanki edep ve terbiye timsali yeni bir nesil...
Bu zamanda böyle mütevazı ve edepli gençler nasıl yetişiyorlar, nereden terbiye alıyorlar, hangi ekollerden beslenerek örneklik ediyorlar?.. diye sorular soruyordum kendime... Uzun zamandır sorduğum bu sorularımın cevabını nihayet buldum galiba.
Şu anda elimde Hocaefendi'nin 'İkindi Yağmurları' kitabı var. İçinde de tam on üç sayfayı bulan 'Edep ve Nezaket Medeniyeti' başlıklı bir bölüm var... Sözü uzatmadan Hocaefendi'nin bu 'Edep ve Nezaket Medeniyeti' yazısının yerimizin aldığı kadarını aktarmaya çalışacağım sizlere... Bakalım bu terbiye ve nezaketin asıl kaynağı neresi imiş, bugün de kimler buna sahip çıkarak günümüze taşıyor, dikkatimizi çekecek ölçüde bizlere örneklik ediyorlarmış bir görelim...
***
- Kur'an'ın edep çağrısı hepimiz için de geçerlidir. Rabb'imize, Peygamberimiz'e, anne-babamıza, alimlerimize, Hak dostlarına, Hak yolunda olan idarecilere, bütün vatandaşlara ve hatta bir manada bütün insanlığa karşı saygı ve edep çerçevesinde hareket etmemiz, bizim Müslüman olmamızın gereğidir!.. Enbiya-i İzam'ın, Ashab-ı Kiram'ın ve selef-i salihinin hayatları birer edep tablosudur!..
Bizim karşılarında edep sınırlarını asla aşmamamız gereken muallimlerimiz, kendisine çok borçlu olduğumuz insanlar vardır. Onlara karşı edep de, Allah'ın rızasını kazandırıcı vesilelerdir.
Hele bu edebimiz Allah'tan ötürü ise, yani, Allah'tan ötürü edepli davranıyorsak, o zaman gerçekten kazanma yolunda yürüyoruz demektir.
Bu son cümle bana Übey bin Ka'b ile İbni Abbas (Allah ikisinden de razı olsun) arasında geçen bir 'edep ve terbiye' örneğini hatırlattı. Bir gün Hazret-i Übeyy ata binerken Hazret-i Abbas da onun atının üzengisini tutar. Übey onun bu davranışı karşısında, "Sen ne yapıyorsun?! Sen ki Peygamber'in amcasının oğlusun." deyince İbn-i Abbas, "Biz büyüklerimize hürmet etmekle emrolunduk." der. Hazret-i Übeyy de, İbn-i Abbas'ın elini öper, "Biz de ehl-i beyte karşı böyle davranmakla emredildik." karşılığını verir. Onlar, edep abidesi olduklarını ortaya koydukları gibi, saygılarının da Allah ve Peygamber sevgisinden kaynaklandığını da göstermişlerdir.
İnsan işleye işleye, edebi tabiatı haline getirebilir. Dolayısıyla birine karşı edepli davranırken riyakarlık yapmamış ve sadece karakterini sergilemiş olur. Böylece, riyadan, süm'adan ve başkalarına kendini satmaktan uzak kalır. Ayrıca, tabii olmayan şeylerde her zaman inkıtalar meydana gelebilir, sun'i davranışlar zamanla insana yük olur, ve iradeyi zorlar. İnsan irade gücünü her zaman ortaya koyamayabilir, her an iradenin hakkını veremeyebilir. Fakat, bir şey tabiat haline getirilirse, onun rüzgarı da arkaya alınır ve o işe inkıtasız devam edilir.
Bizim terbiye sistemimizde edep herkesin tabiatının bir yanı olmuştu. Biz birbirimize hitap ederken "efendim" derdik. Annem ve babam, belli bir yaştan sonra bana asla adımla hitap etmemişlerdi. Annem bana hep "Hacı Efendi" derdi.
Eskiden tekke ve medreselerin kapısında EDEP YA HU! yazılıydı. Bu söz "Ey insan! Edebe dikkat et!" demekti. Daha kapıdan girerken karşılaşılan böyle bir ikaz o dergahların töresiydi. Ona benzer şekilde hemen her yerde, insanlara edep telkin edilirdi. O edep Kur'an'ın insanda görmek istediği bir özellikti!.. Bugün de insanlığın o terbiye sistemini, o edebi günümüze taşıyacak örneklere ihtiyacı var... *** Bu izahlar edep ve terbiyenin asıl kaynağını gösterdiği gibi, o edep ve terbiyeyi günümüze taşıyan gençliği yetiştiren ekolleri de ifade ediyor gibi geliyor bana...

Ahmet ŞAHİN ZAMAN
 
Üst