Dünyada cenneti-cehennemi nasıl anlarız

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
'Ben cenneti ve cehennemi çok merak ediyorum.' diyen kişi soruyor: 'Dünyadayken cennet ve cehennem hayatını anlayabilir miyiz?' İşte cevabı:





43471.jpg







Hekimoğlu İsmail'in yazısı


Dünyadayken, cennet ve cehennem hayatını anlayabilir miyiz?

Bir hanımın sorusu şöyle: "Ben cenneti ve cehennemi çok merak ediyorum. Acaba dünyadayken cennet ve cehennem hayatını anlayabilir miyiz?"

Dünyada cennet ve cehennemi anlamak için, tahvil-i vücudu anlamak lazım. Tahvil-i vücut, bir şeyin başka bir şekle girmesidir. Mesela çekirdek tahvil-i vücut eder, ağaç olur. Yumurta tahvil-i vücut eder, tavuk olur. Dünya bir çekirdekse, ahiret de ağaçtır. Nasıl ki yumurtadan çıkan civciv yumurtaya benzemiyorsa, dünyanın devamı olan ahiret de dünyaya benzemez. Fakat, dünyadayken cennet ve cehennemi anlamak mümkün!..
Maaşa geçince, anneme mutfak eşyaları almıştım. Annem bunları görünce "Siz dünyada cennet hayatı yaşıyorsunuz oğul." dedi. Annem yemek pişirmek için tandırı yakmak zorundaydı. Onu yakmak, odunları içine atmak, duman, insanı perişan ederdi. Annem aldığım ocakla yemeği zahmet çekmeden pişirdi. Bunu cennet hayatı saydı...

Demek ki insanı zahmetlerden kurtaran her şey bize cenneti hatırlatır.
Pikniğe gideriz. Her yer yemyeşil, çiçekler açmış, bembeyaz papatyalar, rengârenk laleler... Kuşlar ötüyor, hafif bir meltem... Yanımızda ailemiz, dostlarımız... İşte böyle bir yerde insan "Oh cennet gibi!" der.
Yine de insan bir süre sonra oradan sıkılır. Fakat cennette bıkma duygusunu Allah alacak içimizden. Nasıl ki toprakta kökler beklemekten sıkılmıyor, kuşlar yuvasında bekliyor bekliyor sıkılmıyor, aynen öyle de Allah cennette içimizdeki sıkılma duygusunu alacak.
Yorgun argın bir kimse evine gelir, dinlenir, çocuklarıyla eşiyle sohbet eder. İnsanın evi kendisine cennet gibi gelir. Hanımı da ona yardım ederse, o erkeğe eşi huri gibi gelir...

Fakir bir aile varmış. Evlerinden sık sık kahkaha sesleri gelirmiş. O ailenin komşuları çok zenginmiş. Bir gün demişler ki: "Sizin neyiniz var ki hep gülüyorsunuz?" Onlar da demiş ki "Bizim altından bir topumuz var, onu birbirimize atıp gülüyoruz." O zengin aile de gidip altın bir top almış. Onlar da topu birbirlerine atmışlar, fakat gülememişler. Bunun sırrını sormak için fakir ailenin yanına gelmişler. Onlar da çocuklarını göstermiş. "İşte bizim altın topumuz." demişler. Çocuk güldükçe anne baba da gülüyormuş. O çocuğun bakışı, gülüşü, anne diyerek sarılması annesine bambaşka bir zevk yaşatır. O tadı anne başka bir şeyde bulamaz. Çünkü çocuk cennet meyvesidir.

Bir halk otobüsünde yolcular pamuk çuvalı gibi. Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler... Hepsi otobüs denilen sandığa doldurulmuş, gidiyor. Ter, koku, sinirli konuşmalar, çatık kaşlar, itişip kakışma... Yani tam bir cehennem hayatı... Mesela bir meyvenin üzerindeki yüksek fiyatı gören adam, "Ateş pahası!" diyor.

Şarkılarda, türkülerde adam kaçıp giden sevgilisine "yaktın beni" diyor. Anarşistin yakınları "bağrımıza ateş koydun evlat" diye haykırıyor. Bir başkası iftira ateşiyle yanıyor. Hastanın ateşi otuz dokuza yükseliyor, hasta alev alev yanıyor... Velhasıl çokları yanıyor, yakılıyor. Dünyada çeşit çeşit ateşleri yaratan Allah, cehennemde öyle bir ateş yaratmış ki yakıp bitirmiyor azap veriyor.

Dünya, cennetin fotoğrafı gibidir. Fotoğraf çok güzeldir amma o fotoğrafın çekildiği yer o kadar güzel olmayabilir. Dünya güzelinin resmi de güzeldir, fakat dünya güzelinin iç dünyasındaki dertleri bilemeyiz...
Mesela bir balo... Dünyadaki cennet zannedilen yerlerden biri... Herkes en güzel kıyafetlerini giymiş, dans ederken kelebekler gibi uçuyor. İnsanlar çok mutlu görünüyor. Balodan sonra adam karısına soruyor: "Senin o adamın kollarında ne işin vardı!"

Dünyada cennet gibi görünen ve bilinen yerlere bakılsa orada gizli bir cehennemin olduğu görünür. Kısacası dünya, cennete göre zindan, cehenneme göre saraydır. Cenneti ve cehennemi anlamak istiyorsak, içimize bakalım. Cennet cehennem dışımızda değil, içimizde. Allah öyle bir kudret sahibi de cenneti de cehennemi de getirmiş, göğsümüze yerleştirmiş.
 
Üst