Oruç, zulüm ve arayış

mihrimah

Well-known member
Allah Rasulü (sas), güneşli bir günde ayakta duran bir adam görür, sorar 'Neden?' diye. Sahabi, o şahsın gün boyu ayakta, oturmadan, konuşmadan, yemeden-içmeden ve gölgelenmeden oruç tutmayı nezr ettiği cevabını verir. Efendimiz bunu 'iradi işkence' olarak niteler ve derhal vazgeçmesi emrinde bulunur.
Allah, kullarına zulmetmekten münezzeh ve müberradır. Peygamberleri vasıtasıyla insanlığa gönderdiği emir ve yasakların hepsi dünyevi ve uhrevi açıdan insanoğlunun faydasınadır. İnsanın bu faydayı/faydaları bilmemesi, anlamaması, idrak edememesi onların olmadığı anlamına gelmez. Oruç da tıpkı sair ibadetler gibi işte bu İslami emirler arasından sadece biridir. Ama örnekteki şekliyle oruç değil. Kur'an'ın emrettiği, mahiyeti, çerçevesi, sınırları uygulamalı olarak Efendimiz tarafından belirlenen oruç. Neden böyle bir girişe ihtiyaç duydum? Ramazan'ın yaz aylarına, dolayısıyla daha uzun günlere denk gelmeye başlaması, her nedense bazı kesimleri yeni arayışlar içine itti. Yanlış anlaşılmasın, din-imanla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların çıkışlarından bahsetmiyorum. Gazete sayfalarında, köşe yazılarında yazdıkları haber ve yorumları ya da ekran ekran dolaşarak yaptıkları konuşmaları da kasdetmiyorum. Kelimenin tam anlamıyla Allah'a adanmış, her türlü riya, sum'a, ucb gibi Hak nezdinde bu ameli yaralayabilecek, ihlası zedeleyebilecek menfiliklerden bizatihi uzak olan oruç gibi bir ibadeti ele aldığımız yerde, bu kesimin çıkışlarına zerre kadar itibar edilmemesi gerekir. Namaz ibadetinin dili ekseninde yapılan tartışmalarda söylendiği gibi bu kesime "Türkçe namaz kılabilirsiniz"dense, kılmayacakları nasıl muhakkaksa, oruçta da tavırlarının farklı olmayacağına yakinim tamdır. Onun için diyorum; muhatap alınmaz, itibar edilmez diye.
Ama şiddet derecesi farklı da olsa inanan kesimden bahse medar çerçevede soruların gelmesi oldukça düşündürücü. "Oruca güç yetirme" kapsamı içinde mütalaa edilebilecek bu yaklaşımlarda orucun farziyyetini inkâr olmadığına göre farklı sebepler aramak lazım. Hamile, yaşlı, yolcu, hasta, süt emzirme vb. geçerli mazaretlere sahip olanlara uzman görüşlerine bağlı olarak oruç tutmama istikametinde ruhsatın verildiği zaten bilinen bir gerçek. Dolayısıyla söz konusu ettiğimiz kişiler, dinen geçerli böylesi mazeretlere sahip olmayanlar. İhtimal 'zamanının çocuğu' olarak, yaşadığı sosyal ve kültürel çevreden bir şekilde etkilenme bu arayışların altında yatan temel neden. Alışkanlıklarla örülü hayat tarzımızı bir aylığına dahi olsa terk etme zorluğu hakeza bir başka sebep. Dinî otorite olarak kamuoyunda yerlerini alan bazı kişilerin -doğruluğu-yanlışlığı ayrı bir yazı konusu- ağır işlerde çalışan kişilerin oruç tutmayabilecekleri misali yapageldikleri yorumlar bir başka faktör. Kanaatim, hadiseye farklı bir açıdan bakılması. Bizi hiç liyakatımız olmadığı halde önce insan, sonra Müslüman olarak yaratıp bin bir nimetle serfiraz kılan Rabb'imizin -velev ki bizler adına hiçbir dünyevi ve uhrevi maslahatı barındırmasa bile- oruç tutun diye emretmesi, bizim o nimetlere teşekkürümüzü ifade için yetmeli diye düşünüyorum. "Oruç sırf benim içindir ve mükâfatını da sadece ben vereceğim" (Buhari, Savm, 2) beyanı, bu bakış açısının doğruluğunu gösteren bir delildir. Başta dedik; Allah kullarına zulmetmez. Allah bizim gün boyu aç-susuz kalmamıza muhtaç da değildir. Öyleyse bütün zorluklarına rağmen 'oruç tutun' emrini can u gönülden kabullenmek ve uygulamak, mümin olmanın en kuvvetli göstergelerinden biridir. Not: Bütün Müslümanların Ramazan'ını tebrik eder, Ramazan'ın Rahman ve Rahim olan Allah'ın nice rahmet, bereket, lütuf ve ihsanlarının sağanak sağanak üzerimizden yağmasına vesile olmasını temenni ederim.

ZAMAN
 
Üst