Derisi Yüzülen Dil

ARİF

Well-known member
Derisi Yüzülen Dil
Dehşetli günler, müthiş vakitler var önümüzde. Kabir, berzah, mahşer, hesap, sırat var az ileride...
Bugün bazı kimseler akıbetlerini hiç düşünmeden harama bakıyor, harama el uzatıyor, haram konuşuyor ve haram yiyip içiyorlar. Yarın, Hakk'ın divanına çıkacakları zaman ne yapacaklarını ve hayatın hesabını nasıl vereceklerini hiç düşünmüyorlar.
Ya harama bakan o gözler ötede oyulacaksa...
Ya gıybet döktüren o dudaklar parça parça yarılacaksa...
Ya yasaklara uzanan o eller teker teker kırılacaksa...
Ya haramla dolu o midelere irin salınacaksa...
Ya çirkin sözler dinleyen o kulaklara kurşun akıtılacaksa...
Ya yalan, iftira, bühtan, fuhuş ve münkerata ait laflar telaffuz eden o diller yırtılacaksa...

İşte, bütün bu muhtemel akıbetler durup düşünmeye değer!..
Annemin annesinin adı Hatice idi; Edirne müdafii Şükrü Paşa'nın sülalesindendi. Hatice Ninem vereme yakalanmış ve sebepler açısından erken vefat etmişti. Annem onunla alâkalı şöyle bir hadise anlatmıştı:
Birgün Hatice Ninem aniden bayılmış; bizim oralarda "kan tutması" dedikleri bir rahatsızlığa maruz kalmış; koma gibi bir hale düşmüş. Bir müddet baygın kaldıktan sonra kendisine gelmiş ama hal ve hareketleri itibarıyla tuhaf bir vaziyet almış. Ne zaman sonra demiş ki: "Ben o halde iken insan kılığında iki tane melek yanıma geldi. Onlardan biri diğerine, "Bunun dili çok kirli, derisini yüzmemiz lazım!" dedi. Bu sözün ardından, denileni yapmaya başladılar ve dilimin derisini tamamen yüzdüler."
Meğer, rahmetlik ninem, bazen galiz laflar edermiş, ara sıra da olsa sağa-sola uygunsuz sözler söylermiş; mesela, "Allah canını alsın.. Allah belanı versin.." dermiş. Fakat, o hadiseden sonra bir daha ağzından öyle sözler asla çıkmamış; artık hiçbir çirkin beyanda bulunmamış.
Tabii, böyle bir ikaz herkes için söz konusu olmaz; çünkü, Cenâb-ı Allah, âdet-i sübhaniyesi açısından akla kapı açar ama ihtiyarı elden almaz. Bazı elçilerle irşatta bulunur, bir kısım işaretlerle uyarır; fakat, imtihan perdesini bütün bütün aralamaz, insanın ihtiyarına rağmen bir vaziyet ortaya koymaz.
Evet, bu dünyada imtihandayız, can hulkuma geleceği ana kadar da imtihan devam edecek. Çokları hiç beklemedikleri bir yerde kaybedecekler; belki zahiren doğru dürüst yaşayacaklar ama neticede bir yamaçtan aşağı yuvarlanıp gidecekler. Kimileri bir hayat boyu ayakta dimdik durdukları halde, âhir ömürlerinde yüzükoyun yıkılacaklar; mü'mince yaşayacak, fakat, küfür üzere ölecekler.. iradelerinin hakkını vermeyi son âna kadar devam ettirmedikleri ve gönülden Cenab-ı Hakk'a yönelmedikleri için imandan nasipsiz olarak kabir çukuruna girecekler. Küfrü de imanı da yaratan Allah'tır, fakat bunların mayası insanın iradesidir. İşte bu hakikate karşı gaflete düştüklerinden dolayı, talihsizler arasına sürüklenecekler.
Dolayısıyla, asla kendinize, durduğunuz yere ve ortaya koyduğunuz amellerinize güvenmemelisiniz, akıbetinizden asla emin olmamalısınız!.. İşte bu sebepledir ki, günde yüz defa "Allah'ım ilmimizi, imanımızı, yakînimizi, tevekkülümüzü, teslimiyetimizi, tefvizimizi, marifetimizi, muhabbetimizi, şevkimizi ve Sana iştiyakımızı artır; bizi iffet, ismet, fetânet, hikmet, sadâkat, ihlâs ve vefâ burçlarına ulaştır; öğrenme, akılda tutma ve hatırlama kuvvelerimizi takviye buyur." diye dua etseniz, ben size "Keşke bunu ikiye katlasanız!" derim. Ertesi gün bu yakarışınızı ikiye katlamış olarak yanıma gelseniz ve arz-ı halde bulunsanız, yine hiç tereddüt etmeden "Keşke, bir kat daha artırsanız!" tavsiyesinde bulunurum. Çünkü, Cenâb-ı Allah'a bu istirhamlarla teveccüh etmenin çok önemli olduğuna inanıyorum; dahası bu mevzuda O'na dayanmayanlara hiç kimsenin teminat verebileceğini sanmıyorum.
Nübüvvet hakikatine ne kadar saygılı olduğum malumunuzdur; risaletle alâkalı söz söylerken kılı kırk yardığımı bilirsiniz.. ve hele Allah Rasûlü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) toz kondurmamaya çalıştığıma şahitsiniz. Buna rağmen çok ağır bir söz söyleyeceğim:
Bana inanın, size kasemle teminat veririm; şayet, arz etmeye çalıştığım noktada kaybederseniz, Efendiler Efendisi bile size bir şey yapamaz. "Elimden bir şey gelmez, başınızın çaresine bakın!" diyeceği insanlar olduğunu kendisi ifade buyurmuyor mu?!.
Şefkat Peygamberi, bir defasında, kendi kavim ve kabilesine seslenerek "Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; aksi halde ben, âhirette sizin adınıza bir şey yapamam!" demiş; hatta kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp en yakınlarına gelmiş ve "Ey Allah Rasûlü'nün halası Safiyye, sen de nefsini Cenab-ı Hak'tan satın almaya bak, yoksa âhirette senin adına da bir şey yapamam!" buyurmuştur. Efendimiz sözlerini o kadarla da bitirmemiş, son olarak kendi kızı ve ciğerpâresine "Ya Fatımatü, işterî nefseki minallahi feinnî lâ uğnî anki minallahi şeyen - Kızcağızım, sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; yoksa âhirette senin adına da bir şey yapamam." diye seslenmiştir. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, bu sözüyle, "İnnallahe'şterâ minel mü'minîne enfüsehum ve emvâlehum bienne lehumu'l-Cenneh - Allah, karşılık olarak Cenneti verip mü'minlerden canlarını ve mallarını satın almıştır." (Tevbe- 9/111) mealindeki ayete telmihte bulunmuştur.. ve böylece en yakınlarından başlayarak herkese ahiretin yamaçlarını işaret etmiş; hayat boyu temkin ve teyakkuzda bulunmak gerektiğini belirtmiştir.
Öyleyse, hep imanı, marifeti, yakinde derinleşmeyi, ihlas ve sadâkat abidesi olmayı hedeflemeli ve her zaman Cenâb-ı Allah'tan bunları dilemelisiniz.. sürekli dergah-ı ilahinin kapısının tokmağına dokunmalı ve Mevla-yı Müteâl'e müteveccih olduğunuzu ortaya koyarak marifet ve muhabbet isteğinizi yenileyip durmalısınız. Bu talebi ne kadar çok tekrar ederseniz edin, yine de yakarışınızı az bulmalı ve bu mevzuda "Hel min mezid - Daha yok mu?!." ufkunda dolaşmalısınız.
OSMAN ŞİMŞEK
 

mihrimah

Well-known member
Allah razı olsun abi...Evet kul hakkına girmemize vesile olan bu dilimiz bizi hafizan Allah belkide cehenneme götürebilir. İmam GAZALİ'nin dil belası adlı bir eseri var, inanılmaz güzel bir kitap. O kitabı okuduğum zaman o kadar çok etkilenmiştim ki hayat boyu bir daha konuşmayacağımı zannettim... Eser,İmam GAZALİ'nin İHYA'dan alınmış bir bölümün tercümesidir. İçinde her insanın cennete veya cehenneme gitmesinde en önemli sebep olan dilin afet ve hastalıkları işlenmektedir.
Eserde, dilin 25 çeşit hastalığından ve dilli düşülen tehlikelerden bahsedilmekte, tespitten sonra tedavi yolları gösterilmektedir.
Aynı zamanda, günümüz insanının en fazla müptela olduğu yersiz, gereksiz ve ölçüsüz konuşma hastalığına kesin ilaç olacak bir kitap.

Hatta ilk sayfasında;
Dil,Allah Teala'nın büyük nimetlerinden ve çok harika lutuflarındandır. O, cüssesi küçük,ancak itaati ve günahı büyük organdır. Zira İman ve küfür, dilin şahitliği ile belli olur, ortaya çıkar. İman itaatin,küfür ise istanın zirve noktasıdır.
Dil, mevcut olan, olmayan yaratıcı ve yaratılan,hayal edilen ve bilinen,zannedilen ve vehmedilen herşey hakkında konuşur; onları kabul veya inkar eder. İlmin ulaştığı her ne varsa, hak yada batıl, dil onu anlatır.İlmin de alanı çok geniştir, hemen her tarafa uzanır. Dilde ki bu özellik, başka hiçbir ucuvda yoktur. Göz ancak renleri ve şekiller görebilir,kulak yalnız sesleri işitebilir,el, sadece cisimlere dokunabilir,bütün uzuvların işleri sınırlı olup her şeye uzanamaz.
Dilin ise, sahası geniştir, sınırı yoktur. Engel olacak birşeyide mevcut değildir. Dil, hayırda da şerde de geniş bir alana sahiptir. Dilin dizginini serbest bırakan ve ihmal eden kimseyi şeytan heryere götürebilir. Onu helaka düşürmek için uçurumun kenarına getirir.İnsanların azalarından en çok günah işleyeni dildir.Kısaca dil, insanları saptırmada şeytanın en büyük aletidir...(diyerek dilin özellikleriyle başlamış ve devam etmiş.....yaklaşık olarak 250 sayfalık bir kitap tavsiye ederim)
 
Üst